Serhat ÇELEBİOĞLU

Serhat ÇELEBİOĞLU

AV VE YABAN HAYATININ GERÇEK HİKÂYESİ: SUÇLU AVCI DEĞİL, TÜKETİM DÜZENİNİN YARATTIĞI BÜYÜK BOZULMA

AV VE YABAN HAYATININ GERÇEK HİKÂYESİ: SUÇLU AVCI DEĞİL, TÜKETİM DÜZENİNİN YARATTIĞI BÜYÜK BOZULMA

Türkiye’de yaban hayatının bugünkü sorunları konuşulurken avcıları suçlamak ne yazık ki en kolay refleks hâline geldi. Bir fotoğraf, birkaç slogan… ve bütün yük avcının sırtına atılıyor. Oysa ülkemizdeki ekolojik tahribatın büyük kısmı, avcılıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan çok daha büyük ekonomik, politik ve tüketim odaklı süreçlerin sonucudur. Kimse suçunu kabullenecek cesarete sahip olmadığı için, avcıları hedefe koymak ilk ve en kolay tercih haline getirilmiştir.

Son elli yılda üç Van Gölü büyüklüğünde sulak alan kurutuldu. Bunu avcı mı yaptı? Hayır. Bilinçsizce açılan drenaj kanalları,kaçak su kuyuları, kontrolsüz tarım alanı genişletme hırsı, yanlış yönetilen su politikaları ve bütün bunlara sessiz kalan tüketim toplumu yaptı.

Bugün Türkiye’nin birçok ovası konut projeleriyle, sanayi tesisleriyle dolduruldu. Doğal yaşam alanları betonla kaplandı, kuşların binlerce yıllık göç yollarının önü kesildi. Bu kararlara kim imza attı? O yapılara izin verenler, rantı büyütenler… Avcılar mı?

serhatcelebiogluavci.jpeg

Ülkenin dört bir yanında göllerimiz kâğıt üzerinde uluslararası korunan sulak alan veya ÖÇK statüsünde; fakat göllerde su yok. Kuruyan deltaları, çekilen yer altı suyu, tarımsal su baskısıyla yok olan sazlıkları yok eden,kaçak yeraltı suyu çeke çeke KONYA ovasını obruk tarlasına çeviren avcı değil; yanlış planlama, yanlış yönetim ve sınırsız tüketim alışkanlığıdır.

Bu noktada en çarpıcı örneklerden biri Samsun Kızılırmak Deltası’dır.
Bu alan ÖÇK ilan edilmeden önce bölgede avcılık yapılıyordu. Eğer o yıllarda korunan türler gerçekten avlanmış olsaydı, bugün deltada kaydedilen kuş türü sayısı bu denli yüksek olabilir miydi? Elbette hayır. Bu gerçek bile avcının doğayı yok eden değil; sınırını bilen, sürdürülebilirliğe önem veren bir kitle olduğunu açıkça gösterir.

Bir penye ya da kot pantolon üretmek için tüketilen binlerce litre suyu, tekstil atıklarının su kaynaklarını nasıl kirlettiğini, endüstrinin yer altı sularını nasıl sömürdüğünü konuşmayanlar; kuşların rotasını bozan inşaat izinlerini sorgulamayanlar bütün okları avcıya çevirmeyi tercih ediyor.
Toprağı öldüren zirai ilaçlar, kimyasal gübrelerle yok edilen mikro yaşam, “modern tarım” adı altında tüm ekosistemin steril hâle getirilmesi… Bütün bu tahribatın içinde avcının payı nedir?

Ayrıca son yıllarda DKMP’nin fotokapan uygulamalarını da doğru okumak gerekir.
Beton bir çeşmenin, yapay bir su yalağının veya suya mecbur kalmış bir noktaya yerleştirilen fotokapanla tür listesi çıkartıp kamuoyuna “başarı” diye sunmak gerçek doğa takibi değildir. Kuraklık yaşayan herhangi bir bölgede bile suyun önüne kamera koyarsanız tüm türler aynı noktaya gelir. Bu, yaban hayatının gerçek durumunu ölçmez.
Gerçek başarı, fotokapanların Anadolu’nun doğal geçitlerine, gerçek meralarına ve bozulmamış habitatlarına yerleştirilmesiyle anlaşılır. Tabi ki bu gerçeği paylaşmak için gayret ve çaba gerekir. Ortak çalışma,avcıyla iş birliği ister.

Ve şimdi gelelim temel meseleye:

Bugün avcıları yaban hayatını tüketen ve bu yok oluşun sorumlusu olarak göstermek, zır cahil bir akla bile yakışmaz.
Mesele geçmişte hiç hata yapılmamış olması değildir; mesele, Türkiye’deki büyük ekolojik bozulmayı yaratan gerçek etkenlerin avcılıkla uzaktan yakından ilgisi olmamasıdır.
Asıl tahribatı yaratanlar; yanlış kentleşme, aşırı su tüketen üretim sistemleri, plansız tarım, pestisit zehirlenmeleri, rant odaklı projeler ve bunları talebiyle besleyen tüketim toplumudur.

Oysa avcılar Türkiye’de yaban hayatını yok eden değil; onu yaşatmak için en düzenli ekonomik katkıyı sağlayan,fon oluşturan kitledir. Ruhsatlar, harçlar,avlanma izin ücretleri… Bu fonların önemli bir bölümü doğrudan koruma çalışmalarına gitmesi için ödenir. Bilimsel yönetimi savunan, ortak işbirliği ve ortak karar alınmasını isteyen, habitatın dokunulmaz olduğunu en iyi bilen yine avcılardır. Avcılar tarafından ödenen ücretler amacına uygun kullanılısa zaten bunu fark ederdik.

Türkiye’de yaban hayatını güçlendireceksek doğanın döngüsünü bilen, sürdürülebilirliğin önemini sahada öğrenen avcılara kulak verilmelidir.

DKMP nin geçmişte uyguladığı yanlış politikaların günahlarını avcıya taşımaktan vazgeçmelidir. Biz avcılar olarak geleceği yeniden inşa edecek güçteyiz. Daha sağlıklı popülasyonlar, daha korunaklı habitatlar ve daha bilinçli bir gelecek için fon oluşturan halâ biziz.

Sonuç açıktır:
Sadece avcıyı suçlamak kolaydır.
Ama doğayı tüketen düzenin gerçek sorumlularını görmek ve kurum olarak bu hataları görüp konuşmak cesaret ister.

Serhat Çelebioğlu

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.