Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

FRANSIZ ÖPÜCÜĞÜ – II

Fransız Öpücüğü başlıklı makalemi, 2006 Ekim’inde kaleme almıştım. Bu makaleyi yeniden gündeme getiren olay ise Fransız Ulusal Meclisi’nin insan hakları açık olarak aykırı ve özellikle düşünce özgürlüğüne gem vurmayı amaçlayan Meclis kararı oldu.

Kamuoyunda "soykırımı inkar yasası" olarak bilinen ve 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifi, Fransız Ulusal Meclisi’nde kabul edildi. Yasanın Senato’ya gitmesi ve orada yaşayacağı süreçler çok önemi değildir. Bu yasanın Senato tarafından kabul edilip edilmemesinin bir önemi olduğunu sanmıyorum. Ne var ki, Ulusal Meclis’in bu kararı, Türk-Fransız ilişkilerine büyük bir darbe vuracak ve iç politikaya dönük iki ülke geleceğini etkileyecek sorumsuz bir karar olarak anılacaktır.

 

2006 Ekim’inde kaleme aldığım yazıyı, güncelleştirerek ve “Fransız Öpücüğü II” başlığıyla yeniden yayınlamayı uygun buldum. Buyurun, yazıyı okuyalım.

Son günlerde Türkiye ve Fransa ilişkilerinde büyük bir gerginlik yaşanıyor. Fransa’nın Ermeni iddialarını iç politika malzemesi yapması ve düşünce özgürlüğü önüne inanılmaz bir sınırlama getirmeye çalışması, Avrupa idealinin geleceği açısından kaygı verici bir gelişme olarak gündeme oturmuştur.

Fransa’da demokrasi açısından kaygı verici gelişmeler yaşanması yeni bir olay değil. Elbette ki, Fransa’nın Türkiye ile ilişkilerini gerginleştirmesini, yalnızca iç politika sorunları ile açıklamak yanıltıcı olabilir. Ancak, bu nedenlerin başında iç politika sorunlarının geldiği de bir gerçektir.

Fransa üzerine ekonomik, sosyal ve siyasal bazı gözlemler yapmak, Fransa’nın ne yapmak istediğini anlamak bakımından çok yararlı olabilir (Fransa ekonomisi konusunda daha geniş bilgi edinmek isteyen okurlarımız, http://www.dtm.gov.trinternet adresinden yararlanabilirler).

Yaklaşık 60 milyon nüfusa sahip olan Fransa, 2 trilyon dolar dolayında Gayrı Safi Yurt İçi Hasılaya sahip ve kişi başına milli gelirin 35 bin dolar civarında olduğu gelişmiş bir Avrupa ülkesidir. Fransa ekonomisi, yaklaşık olarak 450 milyar dolar ihracat yapıp 480 milyar dolar dolayında ithalat gerçekleştirmektedir (http://www.dtm.gov.tr/anl/raporlar/avrupa/fransa.doc, 10 Ekim 2006). Türkiye ve Fransız ekonomik ilişkilerinde önemli bir yeri, tanınmış bazı Fransız şirketlerinin ülkemizdeki faaliyetleri oluşturmaktadır. Bunlar arasında Banque Nationale de Paris- BNP, Crédit Lyonnais, Assurance Générale de France–AGF; Axa, GAN International, Carrefour, Promodès, Elf Aquitaine, Total, Renault ve Peugeot gibi büyük Fransız şirketleri bulunmaktadır. (Daha geniş bilgi için bakınız; http://www.dtm.gov.tr/ead/yayın/kitap/fransa.htm).

Fransa ile ekonomik ilişkilerimize baktığımızda, ortada abartılacak rakamların olmadığı göze çarpar. Fransa’ya ihraç ettiğimiz başlıca mal grupları, kara ulaşım araçları, tekstil ürünleri, tarım ürünleri, elektrikli makine ve cihazlar ile haberleşme cihazlarıdır. İthal ettiğimiz mal grupları arasında ise kara ulaşım araçları, elektrikli makine ve cihazlar, demir ve çelik ürünleri, vitamin ve ilaçlar, makine ve cihazlar, plastik mamulleri, enerji üreten makine ve cihazlarbulunmaktadır. Ticaret rakamlarına bakacak olursak ;

(Türkiye-Fransa ticaret rakamları - milyon Avro)

 

YILLAR

 

İHRACAT

 

İTHALAT

 

DENGE

 

HACİM

 
 

2005

 

3.058

 

4.740

 

-1.682

 

7.798

 
 

2006

 

3.664

 

5.761

 

-2.096

 

9.425

 
 

2007

 

4.348

 

5.723

 

-1.374

 

10.071

 
 

2008

 

4.472

 

6.086

 

-1.614

 

10.558

 
 

2009

 

4.436

 

5.061

 

-622

 

9.500

 
 

2010

 

4.509

 

6.107

 

-1.598

 

10.616

 
 

2010 yılında Türkiye’nin Fransa’nın ihracatındaki payı % 1,62, ithalatındaki payı % 1,20, dış ticaretindeki payı % 1,39 olmuştur.  Türkiye’ 2.000 adet Fransız sermayeli şirket faaliyet göstermekte olup Fransız şirketleri özellikle nükleer enerji santralleri ihaleleri, yenilenebilir enerji ve ulaştırma alanlarındaki proje ve ihalelere ilgi göstermektedirler. Fransız yatırımları otomobil, elektronik, çimento, eczacılık ve hizmet sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. 2010 yılında ülkemize gelen Fransız turist sayısı ise 930 bin olarak gerçekleşmiştir. Bunların bir kısmı ise Türk kökenli Fransız vatandaşlarıdır. (http://www.mfa.gov.tr/turkiye-fransa-ticari-ve-ekonomik-iliskileri.tr.mfa). Yukarıdaki rakamlardan görüldüğü gibi, yılar itibarıyla Fransa ile Türkiye arasında ekonomik ilişkilerde ülkenin de birbirine muhtaç durumda olmadığı görülüyor.  Bu durum, Fransa’nın Türkiye ile ilgili sorunları iç politika malzemesi yapabilmesine olanak tanımaktadır.

Fransa ile Türkiye arasındaki gergin ilişkilerin neden iç politika malzemesi yapıldığına gelince, burada karşımıza, Fransa’da yükselen aşırı milliyetçilik ve ırkçı hareketler çıkar. Son günlerde bazı Avrupa ülkelerinde özellikle genç kuşaklar arasında hızla yaygınlaşan yabancı düşmanlığı, ekonomik sorunlar ve özellikle işsizlik sorunundan kaynaklanmakta olup özellikle işsiz genç nüfus, göçmen işçilere tepki duymaya ve buna yönelik siyasal hareketleri desteklemeye başlamıştır. Göçmen işçi karşıtlığı üzerinde politika yapan siyasal oluşumların siyasal partilere dönüşmesi ile sağ kanat içinde yer aramaya çalışan bu oluşumların kendilerini farklılaştırmak amacıyla daha tutucu değerleri savunduğu ve etnik milliyetçilik çizgisinde iç siyaset yaptıkları görülmektedir. Zaman içinde siyasal güç kazanan bu hareketler, faşist ideolojiye yakın söylemlerde bulunan devamlı hareketlere ve siyasal partilere dönüşmektedir. Bu siyasal partiler, ülke içinde yabancı düşmanlığı ile beslenen, göçmen işçilere karşı milliyetçi söylemler dile getiren ırkçı hareketlere dönüşmüşlerdir. Bu hareketler arasındaki Fransa’da Jean Mari Le Pen’in kızı liderliğindeki Front National, yabancılar, Yahudi ve Arap düşmanlığı üzerine kurulan politikası ile Fransa’daki siyaset arenasında gün geçtikçe güçleniyor. Gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalistler ya da Sarkozy karşısında aday olması durumunda Bayan Le Pen’in liderliğindeki faşist partinin Cumhurbaşkanlığı koltuğunu kazanması bile söz konusu hale geldi. Son yerel seçimlerde de faşist partinin oylarında ciddi yükselme görüldü.

Gerçekten de Fransa, faşist hareketin gelişmesinin en büyük ve ürkütücü örneklerinden birisidir. Avrupa’nın göbeğindeki uygarlık ve demokrasi örneği olan Fransa’da, milyonlarca oy alan Bayan Le Pen liderliğindeki faşist hareket, Avrupa uygarlık projesi için en büyük tehditlerden birisi olarak karşımızda durmaktadır.

Bugün Fransa, hızla yükselen yabancı düşmanlığı ile yeni faşist hareketlere ev sahipliği yapmaktadır. Birçok Avrupa ülkesinde Pakistanlılara, diğer Asyalılara, Türklere, Araplara, Afrikalılara ve diğer bölge ve ülkelerden gelen göçmen işçilere karşı gelişen düşmanca ve ırkçı saldırılar ve eylemler, Avrupa’nın faşist hareketlere teslim olmak üzere olduğunun işaretleridir. Özellikle AB genişleme sürecine tepkinin ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile beslenmesi ve başarı kazanması, Avrupa’yı bekleyen Avrupa faşizm tehlikesine vurgu yapmamızı gerektirecek kadar ciddi ve yaşamsal bir sorundur.

Eski CIA ajanı Philip Agee, Avrupa’da Faşizmin yeniden ortaya çıkışı ve bunun Amerika’nın savaş sonrası izlediği politikalarla ilişkisini incelediği kitabında ilginç gözlemlerde bulunmaktadır. Agee, Avrupa ve eski sosyalist ülkelerde faşist hareketlerin yükseldiğinin altını çizip Fransa’da Araplar ile Türklere karşı düşmanlığın oluştuğu ve faşist hareketleri besleyen yeni bir retoriğin ortaya çıktığından söz etmektedir.

Sonuç olarak denebilir ki, Türkiye ile Fransa ilişkilerini, ekonomik nedenlerden çok, Fransız iç siyasetindeki yukarıda kısaca açıkladığımız gelişmeler ile açıklamak daha doğru olacaktır. Buna karşın, iç siyaset malzemesi olarak Türkiye’nin kullanılması, iki ülke ilişkilerinde derin yaralar açmaya adaydır.

Önceki ve Sonraki Yazılar