Ordu Valisi Ahmet Faik Hurşit Günday’ın 1921 Rum Tehciri’nde Sergilediği Duruş  (1)

Ordu Valisi Ahmet Faik Hurşit Günday’ın 1921 Rum Tehciri’nde Sergilediği Duruş (1)

Faik Bey'in 1960 yılında basılan "Hayat ve Hatıralarım" adlı kitabının 1. cildindeki Ordu hatıraları bununla sınırlı idi, Süleyman Beyoğlu Ocak 2011’de “İki Devir Bir İnsan: Ahmet Faik Günday ve Hatıraları” kitabını yayınlayana kadar…

Ordu Valisi Ahmet Faik Hurşit Günday’ın 1921 Rum Tehciri’nde Sergilediği Duruş (1)

Güven BAYAR Yazdı...

Faik Günday’ın (1884-1967) hatıraları ilk olarak 3 Eylül 1956 - 6 Mart 1957 tarihleri arasında Dünya gazetesinde 178 günlük bir tefrika olarak yayınlanıyor. Faik Bey, umumi mahiyetteki hatıratının birinci cildini “Hayat ve Hatıralarım” adı altında 1960 yılında (192 sayfa) kendisi bastırmıştır. Bu eserinde, genel olarak değerlendirirsek, yazar sadece kendi icraatlarını, görüp işittiklerini anlatmış ve bunun dışına pek çıkmamış.

(Hayatım ve Hatıralarım, Çelikcilt Matbaası, İstanbul, 1960)

img-2417-004.jpegFaik Günday, 1960 yılında “Hayatım ve Hatıralarım, Cilt 1” olarak çıkardığı bu kitabında hayat hikayesini şöyle aktarıyor:

Nüfus kayıtlarına göre 1299 (1884) yılında, Rize sancağının, Pazar kazasına bağlı Hemşin nahiyesinin Molla Veysi (Ülkü) köyünde doğmuştur. Ailesi Kürdoğlu lakabıyla tanınmış olup annesi Emine Hanım, babası Mehmed Hurşid Efendi’dir. Babası otuz beş sene kadar çeşitli kadılıklarda ve bu arada Kiğı kadı naipliğinde bulunmuştur.

Faik Bey ilk tahsiline Hemşin'de başladı. Müteakiben Atina (Pazar) kazası Rüştiye Mektebi'nde iki seneye yakın muallim Mahmut Efendi ile Kazazzade Hasan Efendi'den Arapça sarf ve nahiv öğrendi. 1897 tarihinde Osmanlı-Yunan Harbi’nin şiddetle devam ettiği günlerde amcası Recep Efendi’yle birlikte İstanbul'a gelerek Fatih'te Malta Çarşısı’nda talebe yurdu mahiyetindeki Şekerci Han’ında bir oda kiralayarak 10 senelik tahsil hayatı boyunca burada ikamet etti. Bu yıllarda Şükrü Saraçoğlu ve Hilmi Uran’la da arkadaş oldu. 7 Ağustos 1899'da başladığı Fatih Rüştiyesi'ne iki sene devam etti. Daha sonra 31 Ekim 1903'te kaydolduğu Vefa İdadisi'nde dört sene okudu. Mülkiye-i Şahane'de üç sene, Darü'l-Muallimin riyaziye şubesinde bir buçuk sene kadar okuyarak hepsinden mezun oldu.

1908'de Mülkiye’yi bitirdiği günlerde memlekette II. Meşrutiyet ilan edilmişti ve Faik Günday’ın Ordu kaymakamlığı vekâleti ile aynı şehrin âşar (köylünün ürettiği tahıl ürünlerinden onda bir oranında alınan vergi) ihale memurluğuna uzanan hikayesi burada başlıyor.

“Meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbul'da bila-istisna her sınıf halk tarafından yapılan muazzam nümayişlerde (gösterilerde) ben de bulundum. Hakkın zulme galebe çaldığı (galip geldiği) o günleri kana kana yaşadım. İkinci Abdülhamid devri ricalinin (idarecilerinin) halkça fena tanınanların ahali tarafından derdest edilerek zaptiye nezaret hapishanesine tıkıldıklarını gördüm. Memleket selamete erdi kanaatiyle sevincime payan (sınır) yoktu. Maalesef hadiseler ve süreç içinde yaşananlar bu coşkunlukları çabuk söndürdü. O günlerde beş yüz kuruş maaşla Trabzon vilayeti maiyet memurluğuna tayin olunarak Trabzon'a gittim.

img-2418.jpegVali Arifi Paşa merhumun maiyetinde idare meclisi kaleminde işe başladım. Arifi Paşa çok temiz bir insandı. Kendisi kalemden ve mektupçuluktan yetişmiş ve medrese tahsili görmüş kırtasi muamelatı çok yerinde ifa etmekte, fakat asıl vilayetin hakiki vazifelerini yapabilecek bilgiden mahrumdu. Memleketin her tarafından olduğu gibi Trabzon vilayetinin bilumum mülhakatında (bütün bağlı kaza ve nahiyelerinde) da (Canik, Gümüşhane ve Lazistan) sancakları ahali tarafından sevilmeyen ve suistimal ve irtikapları tevatür derecesinde olan küçük, büyük mülkiye, adliye memurlarını halk nümayişlerle firara mecbur ettiklerinden birçok kazalarda kaymakamlar ve diğer memurlar yoktu. Devlet muamelatı ve vergi tahsili ve aşar ihalesi gibi diğer hususlar sekteye uğramıştı. Bu hale zamimeten (bundan dolayı) bazı yerlerde şekavet (eşkıyalık) ve asayişsizlik de baş göstermişti. Ordu kazasında bir iki kâtipten başka memur kalmamıştı. Gümüşhaneli Uzun Mehmet Efendi isminde birisini Ordu kaymakam vekâletine ve aşar ihale memurluğuna tayin ettikleri halde Ordu ahalisinin bu zatın mazisinden bahs ile Ordu'ya gelmemesini kendisine mektupla ihtar etmeleri üzerine Giresun'dan Trabzon'a avdete (geri dönmeye) mecbur olmuştu. Ramazan olduğu için meclis-i idare geceleri ictima ediyordu (toplanıyordu).

Böyle bir ictimada mesele mevzu bahs edilmişti, Vali Arifi Paşa bana hitaben "oğlum Faik Bey, sizden hizmet bekliyorum. Sizi Ordu aşar ihale memurluğuna tayin etmek isterim" dedi ve mütalaamı sordu, ben de mecliste, Ordu'nun vaziyeti hakkında edindiğim malumata göre, her şeyden evvel asayişin lüzumuna kaniyim. Jandarma alay kumandanı Hamdi Bey'in bir müfreze ile bir müddetten beri Ordu'da bulunması da bir faide vermemişti. (…) Beni aynı zamanda Ordu kaymakamlığı vekaletine de tayin ederseniz bu vazifeyi memnuniyetle kabul ederim dedim. Benim gıyabımda müzakere etmek için biraz dışarı çıkmaklığımı söyledi ve az zaman sonra da teklifimin aynen kabul edildiğini tebliğ ederek Ordu kaymakamlığı vekâletine ve aşar ihale memurluğuna tayin edildim ve Ordu'da 1324 (1908) Ekim ayı içinde muvasalatla işe başladım.

Birkaç gün içinde emniyet ve asayişin istikrarını temin için ciddi tedbirler aldım. Bu meyanda vilayet jandarma alayı kumandanının da Ordu'dan geri alınmasını temin ettim. Kasabada akşamdan sonra sokağa çıkmayı men ettim (yasaklattım) ve kahvelerin kapanmasını emir ve tatbik ettim. Emniyet velvelesi ortadan kalktı. Ramazan bayramı tatilini müteakip aşar ihalesine de başlamak üzere tedbirler aldım. Birçok erbab-ı şekaveti (eşkıyayı) de ya derdest ettim veya diğer kazalara firar etmeleriyle zararlarına set çektim (son verdim).

img-2419.jpegO zamanlar bütün memlekette bir müstebdel efrad (muvazzaf askerlik hizmetini bitiren asker) meselesi vardı. Asker iken kendilerine tahsis edilmiş maaşlarını alamamış olup terhis esnasında kendilerine koyun verilmiş olan kimselerin meşrutiyetin ilanı üzerine bu paraları hükumetten istemeleri keyfiyeti. Bu kabil (bunun gibi) müstebdel efrad her kazada binlerce kişiye baliğ olmakta ve oldukça mühim miktarda para istihkakları (alacakları) bulunmakta idi. Halbuki maliye kasalarında beş para yoktu. Müstebdel efradın yüzlercesi birleşerek hükümeti ve bilhassa maliye dairelerini basarak memurlara her türlü hakarette bulunmakta idiler. Bir gün Trabzon hükumet konağına yüzlerce müstebdel efrad hücum ederek defterdara ağır muamele yapacakları ve belki de canına kıyacakları anlaşıldığından defterdarın valinin odasından tanınmayacak bir şekilde kaçırıldığını görmüştüm. Bu müstebdel efrad benden evvel Ordu'da hükümeti basarak mal müdürünün korkusundan ağır felce uğradığı ve evinden çıkamayacak bir vaziyete geldiği ve bu yüzden iyileşemeyerek öldüğü bir hakikattir. Ordu'da o zaman kaymakam vekili Binbaşı Mehmed Bey isminde bir zattı. Müstebdel efradın bu taşkınca hareketini teşvik ve tahrik edenler olduğu da muhakkaktı. Bayramı müteakip hükümette işlerle meşgul olduğum bir sırada birkaç bin müstebdel askerin hükumet önündeki meydanda toplandıklarını gördüm ve hükümete girmemeleri için ben bizzat yanlarına giderek: mal sandığında beş para yoktur. Bağırıp çağrılmakla da mal sandığından para çıkarmak mümkün değildir. Ordu'nun beş nahiye ve bir de merkezi olmak üzere altı nahiyesi vardır. Her nahiyenin müstebdelleri tayin edeceğiniz haftanın bir gününde buraya gelirsiniz. Biz de o zamana kadar para tahsil eder o gün o nahiye müstebdellerinin kuponlarını tediye ederiz (ödemesini yaparız). Bu suretle hareket edersek altı haftada hepiniz paralarınızı almış olursunuz ve bugünler için her nahiyeden birer adam olmak üzere altı adam seçiniz. Nahiyelerin sırasını kur'a ile tayin edelim. Bir de İbastı (Aybastı) ve Hapismane (Hapsamana/Gölköy) nahiyeleri uzak ve mevsim ve kış olduğu için onların gidip gelmelerindeki müşkülat insafla görülecek olursa birinci hafta İbastı, ikinci hafta Hapsamana olmak üzere bir tertip de yapılabilir dedim. Benim bu teklifimi memnuniyetle kabul ettiler. Ordu’da tam bir ay bulundum. Bu bir ay zarfında merkez ve mülhakatta hükümet makinesini tam bir intizamla tesis ettim. Emniyet ve asayiş mükemmel surette takarrür etti. Aşarı tamamen ihale ettim.

img-2420.jpegOrdu'nun asil kaymakamı geldiği vapurla ben de bütün vazifelerimi tamamen ifa etmiş olduğumdan o vapurla Trabzon'a hareket ve ertesi gün muvasalat ettim. Orduluların bila-istisna hepsinin hüsnü muhabbetini kazanmış ve on üç sene sonra Ordu mutasarrıfı (Valisi) olduğum zaman bu teveccühün har bir şekilde yeniden canlandığını ve beni bir yabancı gibi değil kendilerinin bir yakini gibi gördüklerini memnuniyetle müşahede edecektim.

Trabzon'a muvasalatım günü rahatsızlığı nedeniyle Hükümet Binasına gelmeyen Vali Arifi Paşa'yı evinde ziyaret ettim. Ordu'daki hizmetlerimden pek ziyade memnun olduğunu çok samimane bir ifade ve sevgi ile anlatmıştı. Ve bana birkaç gün istirahatten sonra eski vazifeme şimdilik devam etmemi de bildirmişti. Hükümete gidemeyeceği için de evrakın evine götürülmesini alakadarlara söylememi de bildirmişti. Ben de bu vazifeyi yaparak evime gitmiştim. Biraz sonra evime gelen bir polis beni Vali Bey’in hükümette beklediğini söyledi. Ben de derhal hükümete giderek Vali Bey’in huzuruna çıktım. Beni Of Kaymakamlığı vekaletine tayin ettiğini ve hemen hareket etmemi emretti.”

Faik Bey'in 1960 yılında basılan "Hayat ve Hatıralarım" adlı kitabının 1. cildindeki Ordu hatıraları bununla sınırlı idi, Süleyman Beyoğlu Ocak 2011’de “İki Devir Bir İnsan: Ahmet Faik Günday ve Hatıraları” kitabını yayınlayana kadar… Süleyman Beyoğlu kitabın hikayesini şöyle aktarıyor:

“Faik Bey'in yayınlanmamış hatıraları eski harflerle ve kurşun kalemle acele bir şekilde yazılmış bir müsvedde halinde olup iki defter olarak İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Seminer Kitaplığı'na 1968 yılında intikal etmiş ve K. 305 numarada kayıtlı bulunmaktaydı. Faik Bey, yayınlanmamış mevcut defterlere "Lazistan (Rize) Mutasarrıflığı Hatıralarım" diğer deftere ise "Sivas Mutasarrıflığındaki Hatıralarım" başlığını koymuştur. "Sivas Mutasarrıflığındaki Hatıralarım" başlıklı defterin içeriği ile başlığı pek uyumlu değildir. Çünkü Ahmet Faik Bey, bu defterde sadece Sivas Mutasarrıflığındaki hatıralarını değil 1950 yılına kadar yaptığı görevleri ve yaşadıklarını anlatmaktadır. Faik Bey, 15 Nisan 1923'den itibaren üç ay devam eden Sivas Mutasarrıflığından önce Ordu ve Canik (Samsun) Mutasarrıflığında (1920-1923) bulunmuştur. Faik Bey, bu görevlerini içeren hatıralarını da yazmıştır.”

Milli Mücadele döneminde Ordu’da yaşananlar hakkında kıymetli bilgilerin yer aldığı bu hatıralar içinde yazının başlığından anlaşılacağı üzere 1921 Rum Tehciri’nde yaşananlar ayrı bir öneme sahip. Resmi tarih yazımı dışında Faik Günday’ın kaleme aldığı hatıratında okuduklarımız çok değerli. Merkez Ordusu Kumandanı İbrahim Nurettin Paşa’nın (Sakallı Nurettin Paşa) 16 Temmuz 1921 tarihinde Ordu Mutasarrıflığına tehcirin nasıl yapılacağına dair yolladığı yazıda belirtilenler ve yaşananlar sonrasında 11 Temmuz 1921’de daha sert bir emir göndermesi üzerine Faik Günday’ın bu emri uygulamaması ve istifasına uzanan sürece

yarın devam edeceğiz

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.