Derin Kökler

Derin Kökler

7 Şubat günü Taksim"de ellerinde “3H” yazılı pankartlar bulunan küçük bir grup Tekel işçilerini protesto ettiler. 3H"nin ise “Hürriyet, Hukuk, Hoşgörü”yü ifade ettiğini belirttiler. Açıklamalarında bireyciliği yani liberalizmi savunuyorlardı. Bu doğaldı. Çünkü onlar derin köklerin günümüze dek uzanan dallarıydılar.

Yeni dünya düzeni denilen dönemin proje uygulamalarının yürütüldüğü günümüzde, dünün birebir kopyası olan oluşumlar tekrar sahneye çıkmaya başlamışlardır. “Yeni Osmanlıcılık”, “Genç Siviller” “3H” v.s gibi oluşumlar adlarında küçük değişiklikler olsa da aslında yeni değillerdir. Ortak yönleri liberal ve ademi merkeziyetçi (konfederasyoncu) olmalarıdır. Bu düşünce sisteminin kökleri milattan öncesine kadar inmektedir.

Milattan önceki (814-146) yıllarda, Kartaca"da Sami asıllı tüccarlar (Kenani"ler) dünya ticaretinin kontrolünü ellerinde bulundurmaktaydı. Bu tüccarlar oligarşisi bugünkü anlamda liberal ve konfederalist bir sistemi burada uygulamaktaydılar. Çünkü onların ticari faaliyetlerini dayandırdıkları her şeyin mübah olduğu anlayış için en uygun zemin bu şekilde bir sistemle mümkün olabilmekteydi. Kartaca devletinin Roma tarafından varlığına son verildikten sonra tüccarlar oligarşisi faaliyetlerini değişik merkezlerde oluşturdukları koloniler vasıtasıyla yürütmüşlerdir. Ancak mutlaki yönetimler (krallıklar) onlar için bir engel teşkil etmekteydi. Bu yüzden bireycilik temelinde meşruti monarşileri oluşturmak için mücadele vermekteydiler.

1215 yılında “Magna Carta” “Büyük Özgürlükler” sözleşmesiyle yürürlüğe konulan meşruti monarşi (kral ve meclisin yönettiği) düzeni ile, liberal anlayış için Avrupa"da uygun zemin oluşturularak İngiltere merkez haline gelmekteydi.

Bu gücün tesiriyle, 18. yüzyılda İngiltere"de John Locke, Berkeley, David Hume gibi düşünürlerin öncülüğünde liberal anlayış sistemleştirilerek Fransız ihtilalinin ruhu oluşturulmuş ve yeni bir dünya düzeninin 1789 yılında ilk adımları atılmıştır. Bu tarihlerden itibaren “Hürriyet-Eşitlik-Kardeşlik” söylemi adı altında birçok ülkede yapısal değişiklikler gerçekleşmiştir. Bunlardan bir tanesi de Osmanlı imparatorluğuydu.

Fransız ihtilalinin ortaya çıkardığı etkilerin neticesinde başlayan çözülmenin durdurulabilmesi amacıyla III. Selim ve II Mahmut döneminde Avrupa"da yaşanan gelişmelere bağlı olarak idari ve askeri alanda bazı değişiklikler yapılmıştır. Ancak bunlar çare olamamış Osmanlı"nın direnmeye çalıştığı tüccarlar oligarşisi “Balta Limanı Ticaret Sözleşmesi” ile 1838 yılında Osmanlı topraklarında büyük bir nüfuz elde etmişlerdi. İngiltere kaynaklı tüccarlar oligarşisinin Osmanlı topraklarındaki faaliyetleri 1580 yılında başlamıştı. “Levant Company” adıyla Londra tüccarlarının kurduğu bu şirket 244 yıl boyunca İngiliz- Türk ilişkilerinde büyük bir rol oynamış ve Halep şehrini bir ticaret merkezi haline getirmişlerdi.

1839 yılında ise Tanzimat"ın ilanıyla söz konusu güçlerin rahat hareket edebilecekleri zemin de sağlanmıştır. Artık sonrası daha kolaydı. Bundan sonra süreci durdurma adına birçok oluşum ortaya çıkmış ama bu oluşumların içerisinde yer alanların birçoğu ya kişisel menfaatleri ya da etnik kökenlerinden dolayı çöküşü hızlandırmışlardır. Bir kısım ise bu oluşumların çare olacağına samimi olarak inanmışlardır. Çare olamayacağını görenler buralarla irtibatlarını kesmişlerdir. Oluşumların kaynağını ise tüccarlar oligarşisinin öncü gücü olan Mason locaları oluşturmaktaydı.

1789 Fransız ihtilalinden sonra Masonluk, liberal ülkelerde serbestçe çalışıyordu. Mutlakiyetle yönetilen ülkelerde ise hürriyetçi fikirleri savunan devrimci bir tavır içerisinde bulunuyordu. Bu ülkeler arasında İspanya, Portekiz ve İtalya başta geliyor hürriyetçi gençler ve yönetimden memnun olmayan subaylar Mason mahfillerinde toplanarak örgütleniyorlardı. Böylece Masonlar Mutlakiyet karşıtı her ülke, kurum ve kişi ile işbirliği yapıyorlardı. Buralarda örgütlenenler kendilerini Genç (Jön) Avrupalılar olarak adlandırıyorlardı. Bunlardan bir tanesi de, 1831 yılında İtalya"da bir Mason olan Giuseppe Mazzini tarafından kurulan “Genç İtalya” örgütüydü.

Bu örgütün Osmanlı topraklarında ilk oluşumu, İstanbul"da Belgrad Ormanı"nda piknik yapan 6 genç tarafından 1865 yılında İttifak-ı Hamiyyet adlı gizli bir derneğin kurulmasıyla gerçekleştirilmiştir. Derneğin kurucuları; gazeteci Namık Kemal ve Refik Bey, Tercüme Odası memurları Nuri ve Reşat Bey ve Mehmet Paşa"nın torunu Mehmet Bey"di. 1867 yılında ise Paris"te sürgünde bulunan Mısır Prensi Mustafa Fazıl Paşa kendisini Genç Türkiye Partisi"nin temsilcisi olarak sunmuştur. İttifak-ı Hamiyet bu oluşuma katılarak “Yeni Osmanlılar Cemiyeti” kurulmuştur. Bu dönemde Yeni Osmanlılar Avrupa"da Jön Türkler olarak adlandırılmışlardır. Ancak Türkiye"de Jön Türk deyince 1889"dan sonra II. Meşrutiyet için mücadele edenler anlaşılmaktadır

Yeni Osmanlıların öncelikli faaliyeti Abdülaziz"in tahtan indirilerek öldürülmesi olmuştur. Abdülaziz"in tahtan indirilerek öldürülmesinde, Tüccarlar oligarşisinden maddi destek de gören Hüseyin Avni Paşa"nın büyük rolü olmuştur. Daha sonra aynı zamanda Mason da olan V. Murat tahta çıkarılmış ancak akıl sağlığı elvermediğinden dolayı üç ay sonra o da tahtan indirilmiştir. Yerine Meşrutiyeti ilan etmek şartıyla II. Abdülhamit tahta çıkarılmıştır. 1876"da I. Meşrutiyet (Kanun-i Esasi) ilan edilmiş, liberalizmin gereği olan yönetim biçimi Osmanlı topraklarında uygulanmaya başlamıştır. Böylece Osmanlı Devleti"nin tebaası olan tüm bireyler din ve mezhep farkı gözetilmeksizin Osmanlı sayılırlar hükmü anayasa teminatı altına alınmış, Osmanlıcılık yasal bir zemine oturtulmuştur. 1878 yılında ise Kanun-i Esasi Abdülhamit tarafından askıya alınmıştır.

Abdülhamit"in Kanun-i Esasi"yi askıya alması ve kendi politikalarına yönelmesi sonucu muhalefet yeni oluşumlarla örgütlenmeye başlamıştır. Bu amaçla Fransız Devrimi"nin 100. yılında 1889 yılında Askeri Tıbbiye Mektebi"nde, İbrahim Temo, İshak Sukuti, Abdullah Cevdet, Mehmet Reşid ve Hikmet Emin adlı öğrenciler tarafından İttihad-ı Osmani Cemiyeti kurulmuştur. Cemiyet İtalyan ihtilalcilerinin Mason yapılanması olan “Carbonari” yapılanmasını model alarak hücreler halinde başka okullarda da örgütlenmiştir. Bu arada örgütün bazı üyeleri tutuklanıyor bazıları ise Paris"e kaçarak burada bulunan diğer gruplarla irtibata geçiyorlardı.

Bir dönem, Hariciye Tercüme Odası"nda katiplik ve Bursa Maarif Müdürlüğü de yapmış olan Ahmet Rıza Bey ise 1889 yılında Paris"e gitmiş ve burada Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı bir örgüt kurmuştu. Bu örgütle Tıbbiye"de kurulan örgüt devamlı irtibat halindeydi. Yurt dışına gidenler burada faaliyet gösteriyorlardı. Aynı zamanda burada örgütün yayın organı olarak Meşveret adlı bir gazete de yayınlanmaktaydı. Bu dönemde İstanbul"da da Murat Bey tarafından çıkarılan Mizan adlı haftalık gazete de yayınlanmaktaydı. Gazetenin adından dolayı Mizancı Murat olarak adlandırılan bu şahıs, bazen Abdülhamit taraftarı bazen de aleyhinde yayınlar yaparak dengesiz bir tavır sergiliyordu. Mizan 1890"da kapatılmıştı. Bir süre sonra Mizancı Murat"ta Paris"e gitmiş, 1896 yılında yapılan kongre de daha yapıcı ve merkeziyetçi bir tavır sergileyen Ahmet Rıza"nın yerine buradaki örgütün başına getirilmişti.

Şiddet taraftarı olmayan Ahmet Rıza"nın yerine Mizancı Murat"ın gelmesiyle örgüt şiddet yöntemlerini benimsemiş oluyordu. Bu arada örgüt 1897 yılında Cenevre"ye taşınıyor İngilizlerin desteği ile Mısır"da çıkartılmaya başlayan Mizan da merkezini buraya taşıyordu. 1897"de Cenevre de ve Mısır"da bulunan örgüt merkezleri tarafından Ermeniler kanalıyla Abdülhamit"e iki suikast düzenleniyor fakat başarılı olamıyorlardı. Bu tarihlerde, Yeni Osmanlılarla başlayan muhalefet örgütleri içerisinde yer alan gruplarda ihtilal yöntemleri ve sonrasında oluşacak olan fikri zemin üzerinde yoğunlaşan ayrışmalar iyice su yüzüne çıkmıştır. Jön Türkler"in (Genç Türkler) asıl ayrışması ise Paris"te düzenlenen kongrede gerçekleşmiştir.

4 Şubat 1902 tarihinde, Prens Sabahattin ve kardeşi Lütfullah Bey bir bildiri yayınlayarak I. Jön Türk Kongresini organize etmişlerdir. Prens Sabahattin Abdülhamit"in kız kardeşinin oğludur. Babası Damat Mahmut Celalettin Paşadır. Mahmut Celalettin Paşa Bağdat demiryolu imtiyazının Almanlara verilmesinden dolayı Abdülhamit"e cephe almıştır. Damat Celalettin Paşa demiryolu imtiyazının İngilizlere verilmesini istemekteydi. Bir rivayete göre bunun için İngilizlerden para almıştı. Bu nedenlerden dolayı çocuklarını da alarak Paris"e gitmiş ve burada Jön Türk hareketine katılmıştı. Oğulları Prens Sabahattin ve Lütfullah da söz konusu kongreyi İngilizlerden aldığı paralarla düzenlemekteydi.

Bu kongreye son derece ilginç ve kısa bir gelecekte çok önemli roller oynayacak muhalifler katılıyordu. Bunlar; Arnavutluğun kurulmasında önemli bir katkısı olan Arnavut Milliyetçisi İsmail Kemal, Mustafa Kemal"e suikast girişiminden dolayı idam edilecek olan Dr. Nazım, II. Meşrutiyetin ilanından sonra Meclisi Mebusan"a başkanlık yapacak olan Ahmet Rıza, Mithat Paşa"nın oğlu Ahmet Mithat, torunu Kemal Mithat, Kürt Milliyetçisi Abdurrahman Bedir Han, Ermeni milliyetçisi Sişliyan, Rumlar adına eski Posta Nazırı Musuris Gidis ve Avukat Dr. Fardis"ti.

Kongre Prens Sabahattin ve Ahmet Rıza"nın başını çektiği grupların çatışmasına dönüşmüştü. Prens Sabahattin yapılacak olan darbenin askeri müdahaleyle yapılmasını, bu darbenin İngiltere ve Fransa"nın müdahalesi ile gerçekleştirilmesini ve gayri Müslim kavimlerin taleplerinin göz önünde tutulmasını istiyordu. Kongre liberal ve ademi merkeziyetçi (konfederasyoncu) Prens Sabahattin"le merkeziyetçilerin ayrışmasıyla sonuçlanmıştır. Ayrışmanın asıl nedeni ise bu dönemde Almanya"da ortaya çıkan kolektivist düşünce akımıdır. Alman filozof Fichte"nin ortaya koyduğu bu akım İngiliz John Locke"nin bireyciliğinin (liberalizm) karşıtı olarak ortaya çıkmıştır. Almanya"da eğitim gören genç subayların birçoğu bu akımı desteklemekteydiler. Almanya"da Milliyetçilik ve Sosyalizm"in ortaya çıkışı bu akım kaynaklıdır. Jön Türkler 1907 yılında ikinci bir kongre gerçekleştirmişler burada ise sadece meşrutiyetin ilanı konusunda anlaşmışlardır. Bu kongre sonrasında Paris"te Ahmet Rıza"nın oluşturduğu Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetiyle 1906 yılında Mehmet Talat"ın (Talat Paşa) Selanik"te kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti birleşmişlerdir.

1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilerek birinci meşrutiyet sonrası askıya alınan meclis açılmıştır. Ancak İttihat ve Terakki Cemiyeti"nin hakimiyetine geçirdiği meclise karşı Prens Sabahattin"in federasyoncu ve liberaller görüşleri doğrultusunda değişik oluşumlar örgütlenmişlerdir. Ahrar Fırkası ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti bu oluşumlardan öne çıkanlardır. Osmanlı Ahrar Fırkası 14 Eylül 1908"de kurulmuş başkanlık makamı boş bırakılmıştır. Ahrar (özgürlük) fırkaları bu dönemde Avrupa"da bir birçok ülkede örgütlenmiş Mason yapılanmalarıydı. Başkanlığı perde arkasından Prens Sabahattin yürütmekteydi. Bu fırka Arap, Arnavut, Rum ve Ermeni mebusları tarafından desteklenmekteydi. 30 Ocak 1910"da kendini feshetmiştir. İttihadı Muhammedi Cemiyeti ise 5 Nisan 1909"da kurulmuştur. Cemiyetin kurucusu Derviş Vahdeti aslen Kıbrıs"lıdır İngiliz"lerle çok yakın ilişkileri vardı. Hatta İngiliz elçiliğinin balolarında özel olarak ağırlanırdı. Volkan adıyla çıkardığı gazete vasıtasıyla İttihat ve Terakki"ye karşı muhalefet yapmaktaydı. İslamcılık adı altında Prens Sabahattin"in fikirlerini savunuyordu. Kurduğu İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti"nin kuruluş nizamnamesinde Cemiyet"in başkanını Hz. Muhammet olarak belirtmiştir.. Abdülhamit hatıralarında bu adamı Kıbrıslı bir serseri olarak nitelemiştir. 31 Mart olaylarında aktif olarak rol almış 1909 yılında idam edilmiştir.

1909 yılından sonra İttihat ve Terakki iktidarı ele geçirmiştir. Ancak İttihat ve Terakki içinde temsil edilen görüşler arasında çatışmalar devam etmiştir. İttihat ve Terakki"nin bu dönem üst yönetiminde bulunan Talat Paşa, Cemal Paşa ve Enver Paşa arasında da fikri birlik mevcut değildi. Talat ve Cemal Mason"du. Enver Paşa Mason değildi ancak Talat Paşa"ya daha yakındı ve Almanlarca destekleniyorlardı. Cemal Paşa ise liberaldi ve Fransa ile yakın ilişkiler içerisindeydi. Aslında İttihat ve Terakki bu dönemde iktidar koltuğunu paylaşmayla çalışan bir koalisyonu temsil etmekteydi. Nitekim Mili Mücadele öncesinde ve sonrasında buralarda yer alanların birçoğu saf değiştirmişlerdir.

Bu yıllarda İttihat ve Terakki karşısında ciddi bir muhalefet olarak 1911 yılında Prens Sabahattin"in federasyoncu ve liberal görüşleri doğrultusunda bir programla Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurulmuştur. Fırka"nın 24 Kasım 1911 tarihli toplantısında Damat Ferit Paşa fırkanın başkanlığına seçilmiştir. Daha sonra Osmanlı Demokrat Fırkası, Mutedil Hürriyetperveran Fırkası, Ahali Fırkası gibi fırkalar bu fırkaya katılmışlardır. Yine bu fırka ile bağlantılı olan subaylar tarafından ordu içerisinde Halaskar Zabitan adlı bir grup oluşturulmuş ve dağa çıkmışlardı.. Bu grubun İstanbul"da bulunan yandaşlarınca verilen bir muhtıra sonucunda İttihat ve Terakki hükümeti düşürümlü ve meclis de Padişah tarafından feshedilmiştir. Ancak 1913 yılında Enver Paşa liderliğinde gerçekleşen Bab-ı Ali baskınıyla karşı darbe gerçekleşmiş iktidar yeniden İttihat ve Terakki"nin eline geçmiştir. Bundan sonra topraklarının çoğunu kaybetmiş olan Osmanlı Almanların yanında I. Dünya Savaşı"na girmiş Çanakkale"de büyük bir zafer kazanmasına rağmen önüne Sevr anlaşması dayatılmıştır. Sevr anlaşması, temelleri yıllar öncesinden atılan Balkan-Önasya-Kafkas-Ortadoğu bölgelerinden oluşturulacak konfederasyonun ön projesiydi.

Liberal ve federasyoncu tüccarlar oligarşisinin dayattığı bu anlaşma onların içerideki işbirlikçileri tarafından imzalanmıştı. Böylece Tanzimat sonrasında kendilerine durumdan vazife çıkaranlar görevlerini tamamlamışlardır. Bundan sonra ise kurtuluşu yabancı devletlerin mandası olmakta görmüşlerdir.

Ancak kurtuluşun tek yolu “Milli Mücadele”, Atatürk"ün öncülüğünde başlatılmış ve tüccarlar oligarşisinin projelerine ağır darbe vurulmuştur. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi tamamen milletin kendisiyle yürütmüştür. Sivas Kongresinde Mili Mücadelenin hiçbir fırka ve oluşumla ilgisinin olmadığını millete özellikle ilan etmiştir. Atatürk 1906 yılında Şam"da Vatan ve Hürriyet Cephesini kurmuş fakat bu cemiyet"in varlığı çok kısa sürmüştü. Yine İttihat ve Terakki ile ilişki kurmuş ve onları eleştirdiği için burayla da irtibatını koparmıştı. O askerlerin politikayla uğraşmaması askerlik görevlerini yapmalarını savunmaktaydı.

Lozan Antlaşması ile Sevr çöpe atılmış Mustafa Kemal liderliğinde Cumhuriyet kurulmuştu. Cumhuriyetin özelliği kendi ayakları üzerinde duran, siyasal ve ekonomik yönden bağımsız milli bir devlet olmasıydı. Yine milli devletin güvenliğini milli ordu garanti edecekti. Milli ekonomi ve vergi ise bürokratik devlet kavramını gündeme getiriyordu. “Merkezi, milli ve bürokratik” devlet anlayışı ile Anglosakson Liberal devlet anlayışı (Tüccarlar oligarşisi) bir kez daha karşı karşıya geliyordu. Dolayısıyla Yeni Osmanlı ve Jön Türk çizgisiyle Cumhuriyet"in ilkeleri ters düşmekteydi.

Bu yüzden gerek İttihat ve Terakki gerek Hürriyet ve İtilafçıların liberalleri İzmir ve İstanbul ticaret kolonilerinin desteği ile harekete geçerek ilk muhalefeti örgütlemişlerdir. Selanikli bir Mason olan Cavit Bey"in programını yazdığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Rauf (Orbay), Refet (Bele), Hüseyin Cahit ve bir ara Amerikan mandasını da savunmuş olan Adnan Adıvar tarafından 17 Kasım 1924"de kurulmuştur.. Daha sonra bu fırkaya milletvekili olan birçok isimde katılmıştır. Partinin programında dini söylemler ağır basmaktaydı. Aynı zamanda bu fırkada yer alanlar halifeliğin kaldırılmasına da muhalefet eden isimlerdi. Çünkü tüccarlar oligarşisi için en uygun düzen iki başlı meşruti monarşilerdi. O yüzden halifeliğin kaldırılmasını istememişlerdi. Parti kurulduktan çok kısa bir süre sonra Şeyh Sait ayaklanması çıkmış ve Atatürk"e suikast teşebbüslerinde bulunulmuştur. Suikastlarda adı geçenlerden Dr. Nazım, Cavid Bey ve İsmail Canbulat başta olmak üzere bazıları idam edilmiştir. Ancak bu dönemde tüccarlar oligarşisi Musul ve Kerkük"ün milli sınırlar dışında kalmasını sağlamışlardır.

Atatürk"ün tüccarlar oligarşisine diğer bir darbesi de 10 Ekim 1935'de Mason localarının kapatılmasıyla olmuştur. Ancak bu localar 5 Şubat 1948"de tekrar açılmış ve 1952 de varlıkları kanunla pekiştirilmiştir. 18 Şubat 1952"de Türkiye"nin Nato"ya girmesiyle söz konusu oligarşi askeri gücünü de bu topraklara sızdırmıştır.

İşte günümüzde Osmanlı bakiyesi coğrafyada oluşturulmaya çalışılan proje, tüccarlar oligarşisinin yıllar önce temellerini attıkları Balkan-Önasya-Kafkas-Ortadoğu"dan oluşacak bir federasyon yapılanmasıdır. Bu proje günümüzde tüccarlar oligarşisinin yeni merkezi ABD"nin himayesinde Yeni Osmanlıcılık adıyla yürütülmektedir. Liberalizm ve federasyonculuk görüşleri doğrultusunda ortaya çıkan oluşumlar ise Tanzimat"tan bu yana bu projeleri desteklemişler ve varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Sadece adalet yerine hukuk demektedirler.

Kaynaklar:

Halil Halid, İngilizlerin Osmanlıyı Yok Etme Siyaseti, (Haz. Orhan Sakin), İstanbul, Ekim yayınları, 2008.

Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İstanbul, Remzi Yayınevi, 1987.

Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, İstanbul, Gür Yayınları, 1991

Ali Birinci, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İstanbul, Dergah Yayınları, 1990

İsmet Bozdağ, Abdülhamid"in Hatıra Defteri, İstanbul, Kervan Yayıncılık, 1975

Murat Çulcu, Marjinal Tarih Tezleri, İstanbul, Erciyaş Yayınları, 1995

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.