Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

DEVLET VE MEŞRUİYET

 

...esas olarak modern demokratik devlet, Güçler Ayrılığı ilkesi ile yapılandırılmıştır. Yasama, Yürütme ve Yargı güçlerinin somutlaştığı alanları toplayıp bunlara yürütme organının uzantısı olan asker-sivil bürokrasiyi de eklerseniz, modern demokratik devlet ile karşılaşırsınız.

DEVLET VE MEŞRUİYET

Devletin ortaya çıkışı (artı ürünün ortaya çıkması, depolanması ve korunması ihtiyacının sonucu olarak) çok eskilere götürülebilmesine karşın, modern devletin oluşumu için son birkaç yüzyılın beklenmesi gerekmiştir. İlk modern devletler; nüfus, toprak, egemenlik ve hükümet ile ortaya çıkan karmaşık bir mekanizma olsa bile, demokratik devletlerin ortaya çıkması daha yenidir. Bugün demokratik devlet kavramının da ötesine geçerek yeni devlet tanımları ve niteliklerinin arayışı içine girilmiş ve bu konuda ufuk açıcı tartışmalar yapılmaktadır.

Devlet, elle tutulamayan, gözle görülemeyen soyut bir varlık olmasına karşın, devleti oluşturan kurumların ve devlet mekanizmasında yetki sahibi kılınan kişilerin kimler olduğu konusunda görüş birliğine varmak zor değildir. Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, milletvekillerinden Bakanlara ve bürokrasinin tepe noktalarına kadar devlet kavramının somutlaşmış halini görebiliriz. Ancak, esas olarak modern demokratik devlet, Güçler Ayrılığı ilkesi ile yapılandırılmıştır. Yasama, Yürütme ve Yargı güçlerinin somutlaştığı alanları toplayıp bunlara yürütme organının uzantısı olan asker-sivil bürokrasiyi de eklerseniz, modern demokratik devlet ile karşılaşırsınız.

Devletlerin varlık koşulları, meşruiyetleriyle doğrudan orantılıdır. Yönettiği kitlenin gönüllü desteğini alan devletler, meşruiyet sahibidirler. Bu devletleri içerden ve dışarıdan yıkabilmek kolay değildir. Ne var ki, halk meşruiyetlerini yitirmiş devletlerin içten ve dıştan müdahaleler yoluyla yıkılıp devrimler ya da işgaller ile yeni devlet yapılanmaları yaratılması daha kolay oluyor. Bu nedenle, 21. yüzyılda halk meşruiyetine sahip olmayan, dolayısıyla da demokratik olmayan devletleri zor günler bekliyor. Bu tespitimiz ile içten ve dıştan müdahaleler ile devletlerin yıkılması ve işgal edilmesinin doğru olduğuna inandığımız sonucu asla çıkarılmasın. Bir tespit yapıyoruz ve gelişmelerin tespitimizi kanıtladığı görülüyor ki, ilerideki günlerde kanıtlanmaya devam edileceği görülecektir.

Devletin yasallığı ve silahlı gücü dışında, meşruiyetini sağlayan unsurlar ve koşullar nelerdir? Bu soruya yanıt bulabilirsek, hangi devletlerin güçlü, hangilerinin ise kırılgan olduğunu saptamış oluruz.

Meşruiyet, bir devletin sahip olduğu iktidarın ya da yönetme erkinin (kısacası buna ‘egemenlik’ diyebiliriz), halkın güveni ve desteğine sahip olmasıdır. Halk, devlet erkinin yönetme gücünün kabul edilebilir olduğuna inanır, devletine güvenir, devletin kullandığı yetkinin doğru biçimde kullanıldığına inanırsa, o devlet için meşruiyet söz konusudur. Ancak, silahlı güç, baskı ve şiddet kullanımı ile halkı korkutarak da devlet yönetimi bir grubun ya da sınıfın elinde bulundurulabilir. Ne var ki, bu tür siyasal rejimlerin ya da devletlerin halk meşruiyetine sahip olmadığı söylenebilir. Örneğin, Mısır’ı onlarca yıl yöneten Mübarek ailesi ve Irak’ta işgal ile devrilen Saddam Hüseyin, meşru bir devlet yapılanması kuramamışlardır. Böyle olunca da devletin yıkılması kolay olmuştur. Devletin ismi aynı kalsa da Saddam Hüseyin ve Mübarek sonrası bu ülkelerde yeni bir devlet yapılanması ortaya çıkmıştır ya da çıkmak üzeredir. Oysa, halk meşruiyetlerine sahip devletlerin yıkılması, işgal ya da dış müdahalenin boyutu çok yüksek olsa bile kolay olmuyor. Bu konuda güzel örnekler, Vietnam ve Küba’dır.

Peki, Türkiye’de devlet meşruiyeti var mıdır? Bu soruya doğrudan yanıt vermekten çok, meşruiyeti zedeleyen bazı noktalara işaret etmek istiyorum.

Devlet adamlarının güvenilirliği ve inandırıcılığı ile devlet meşruiyetinin güç kazandığı ya da yitirildiği görülmektedir. Örneğin, devlet adamları olarak Bakanların ağızlarından çıkan sözlerin bir süre sonra gerçeği yansıtmadığının ortaya çıkması, devlet meşruiyetine zarar vermektedir. Türkiye’de bu konuda çok ciddi örnekler ortaya çıkmıştır. Son günlerde bedelli askerlik konusu gündemdeyken hükümeti temsil eden Bakanların ‘asla bedelli askerlik söz konusu değil’, ‘bedelli askerlik gündemimizde yok’ gibi açıklamalar yapmasına rağmen, bedelli askerlik uygulamasına gidilmiştir. Doğalgaz ya da elektrik zamları konusunda Bakanların ve yüksek bürokratların ağızlarından çıkan söz ve vaatlerin bir süre sonra tersinin ortaya çıktığı sıkça görülmektedir. Bu tür durumlar, devleti temsil eden kişiler yoluyla devlet meşruiyetine zarar verilmesi sonucunu doğurmaktadır.

Yukarıdaki örneğe benzer biçimde, devleti temsil eden iktidar sahiplerinin halktan gerçekleri saklaması da devletin meşruiyet kaybına neden olur. Devlet maliyesinden sorumlu Bakanın mal ve hizmetlere yapılan yüksek zamları ‘fiyat ayarlaması’ olarak açıklayıp zam olmadığını savunması, halkta güven kaybı yaratır ve devlete olan inandırıcılığı azaltır. Bu durum da devletin meşruiyet kaybına hız verir. Devleti yönetenler, yalnızca bugüne karşı değil, geleceğe karşı da sorumludurlar. Bu nedenle, devlet erkini kullananlara tavsiyem şudur : Devlet meşruiyetini zayıflatıcı günlük ayak oyunlarına başvurmadan adaletli davranmalı, ayrımcılık yapmamalı, iktidar sarhoşluğuna kapılmamalı, hükümetlere verilen yetkinin seçimler sonucu verildiği gibi seçimler ile geri alınabileceği bilinmeli, her yetkinin sorumluluk doğurduğunun bilincinde olunmalıdır. Unutmamalıdır ki, dünya kimseye kalmamıştır. Türkiye de kimseye kalmayacaktır. Bizden uyarması 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar