KAVSUL

Bu aylarda nedense aklıma hep bizim yöresel kelimemiz olan  kavsul  gelir. Kavsul da ne diyenlere hemen söyleyelim, kavsul fındığın en dış kabuğuna denir. Fındık üreticisi olmayanlar kavsulu ya resimlerden ya da harmana konmadan tezgahlara düşen fındıkların üzerinde görebilirler. Bizim kavsullarımız genelde harmanda kalan ve gübre olmak üzere kışın hayvanların altına serilen türdendir.

  Kavsul bende çok uzun yıllardır bir takıntı haline geldi. Özellikle fındık sezonunun başlamasına yakın zamanlarda aklımdan hiç çıkmaz. Aslında bir asabiyet meselesi gibi gözükse de fındıkla uğraşanlarda benzer rahatsızlıkların bu aylarda yaşandığını bildiğimden kendi durumumu normal kabul etmekteyim. Bu takıntımın ne zaman başladığını da çok iyi hatırlıyorum.

Küçük yaşlarda küçük hayallerimizin dallara bağlandığı yıllardı. Fındık fiyatları geç açıklanmış ve bizler her zamanki gibi keşke hiç açıklanmasaydı demiştik. Bütün hesaplarımız altüst olmuş vaziyetteydi. Harmanda kuruttuğumuz fındıkları patoza veriyorduk. Patozun üst kısmında bulunan bölümünden konan fındıklar patozun dişlileri arasında dolaşıp iki bölümden dışarıya çıkmaktaydı. Birinci bölümde pazara indireceğimiz fındık taneleri çuvallara dolarken, ikinci bölümden –burası patozun arka kısmı- bizim kavsullar parçalanmış vaziyette ve bir daha yüzlerine bakılmamak üzere gelişigüzel savrulmaktaydı. Ne olduysa işte tam bu esnada oldu. Birden bire hiçbir şey görmez hatta patozun kilometrelerce uzaktan duyulan uğultusunu bile işitmez olmuştum. Sadece havada uçuşup sonra yere düşen kavsulların yerinde insanlar savrulmaktaydı.

 Biraz sonra kendime geldim ve düşündüm. Gerçekte kavsul olan biz fındık üreticileriydik galiba. Harmanda yüzüne bakılmadan bırakılacak aslında bizlerdik. Sadece değer verilen oy potansiyeli olan tanelerimizdi. Bu toprakların fındıkla tanışmasından itibaren genellikle dişliler hep böyle dönmüştü. Takıntım tam bu zamanda başladı ve tekrar düşündüm nasıl başlamıştı bizim kavsul hikayemiz?

Karadeniz"in kara toprakları yeşilin altında gerçekte çok hoştur. Gel gör ki her güzelin bir kusuru vardır misali bu topraklarında bir kusuru vardır. Öyle yerleri vardır ki bir yere tutunmadan ayakta duramazsınız. Yol yapma şansınız ise çok azdır. Yol yapsanız da aralarında kilometrelerce fark olan yerlerden geçer bu yollar. Kısaca ne motorlu araçlar ne at ve eşek çoğu zaman yürüyemez bu topraklarda. Birçok yerde tek seçenek katır ve insan gücüdür. Yani kumsaldaki şezlonglarda bakılan resimlerden farklı bir yüzü vardır Karadeniz"in. Buralarda yaşamak için yedekte tutacağınız bir şansınız yok gibidir. 

 İşte her şeyi bilen Allah, bu topraklara en uygun ürün olan fındığı sunmuştur. Fındık 1700"lü yıllardan itibaren Karadeniz"in topraklarına bu topraklarda fındığa tutunmuştur. Çok kısa bir sürede de ihraç edilen bir ürün haline gelmiştir. İlk ihracatlar 1732 yılında Trabzon"dan Rusya"ya yapılmıştır.

1850"li yılların ortalarında Karadeniz topraklarının birçoğu fındıkla buluşmuştur. Dönemin yöneticileri tarafından da fındık dikimleri devamlı teşvik edilmiş başka ülkelere fidan ihracı yasaklanmıştır. Karadenizli üretici ise başka bölgelere dahi fındık dikilmesini engellemek için ellerinden geleni yapmışlardır. Çünkü gelecekte yaşanacak problemi o zamandan görebilmişlerdir. Her türlü ürün alternatifi olan ve her yerine kolayca her türlü araçla ulaşılabilen ovalara fındık dikilmesini istememişlerdir. Bu durumla ilgili ilginç bir olayda yaşanmıştır. Osmanlı Arşivinde bulunan 1817 tarihli bir belgede anlatılan olay şu şekildedir. Devlet İzmit ve Şile"ye fındık dikilmesi amacıyla Trabzon"dan fındık fidanları getirtmiştir. Fidanlar buralara dikilmiş ancak tutmamıştır. Ziraat mühendisleri devreye girmiş incelemişler bir türlü durumu çözememişlerdir. Normalde fidanların tutmaları için her türlü şart vardır. Ama fidanlar bir türlü tutmamaktadır. Sonuçta detaylı bir araştırma yapılmış ve olayın sebebi anlaşılmıştır. Sebep, Trabzonlu üreticiler fidanları göndermeden önce köklerini deniz suyunda bir süre tuttuktan sonra göndermişler ve fidanlar bu yüzden tutmamıştır. 

  Karadenizli üretici fındığı böylesine sevip kıskanmıştır. Çünkü onun topraklarını traktörle sürmesi mümkün değildir. Varsayalım bu arazilerde fındıktan başka herhangi bir ürün yetiştirdi. Sağlam olarak pazara indirme şansı da yoktur. Kısaca Karadeniz fındığa, fındık Karadeniz"e mecburdur. Bu yüzden Karadenizli üretici her zaman fındığı baş tacı yapmıştır. Lakin ne hikmetse taç onu değil hep başkalarını kral yapmıştır. Bir türlü üretiminde söz sahibi olduğu fındığın ticaretinde de hakim güç olamamıştır. Çünkü yıllar öncesinde fındık üzerinde oluşan tekellerin ellerini bir türlü kıramamıştır. 

 Fındık üzerinde oluşturulan sömürgeci tekellerin temelleri de yine fındığın ihraç ürünü haline geldiği yıllarda başlamıştır. Fındığın üretimi ile hiçbir alakası olmayan bazı ülkelerin Hansları buradaki bazı Hasanlarla işbirliği yaparak bütün limanları tutmuş ve buralarda yabancı sermayeli fabrikalar kurmuşlardır. Yani üretenle götürenler bu yıllarda farklılaşmıştır. Bunu gören bazı Mehmetler ise bu cendereden kurtulmak için bir kurtuluş yolu aramaya başlamışlardır.

 İşte bir şeyler yapılmalı denilen süreçlerin sonucunda her şey yapılarak Cumhuriyet kurulmuş ve yapılması gerekenler yapılmaya başlanmıştır.1935 yılında ilk fındık şurası düzenlenmiştir. “Belli başlı ürünlerimizi ilgilendiren birlikler kurulmalıdır” talimatını veren iradenin gücüyle ilk etapta Trabzon, Giresun, Ordu, Bulancak, Keşap"ta beş kooperatif kurulmuş ve daha sonra bu beş kooperatif 28.07.1938 tarihinde “Fiskobirlik” adlı çatıyı oluşturmuşlardır. Yüzler gülmeye alın terleri kendi eliyle silinmeye başlamıştır. Ürün, artık davullarla zurnalarla pazara indirilmektedir. Ancak bu arada birileri boş durmuyor “alivre” dalaverelerine hız veriyorlardı. Hiç fındık üretmeyen ülkelerde yapay borsalar oluşturup, bir yandan da bu birlikleri işlevsiz hale getirmek için var güçleri ile gayret gösteriyorlardı. 

 Fiskobirlik zor sınavlarından ilkini, kuruluşundan yaklaşık bir yıl sonra 1 Eylül 1939 tarihinde başlayan II. Dünya Savaşı yıllarında vermeye başlamıştı. Savaşın başlamasıyla piyasalarda 3-5 kuruşa kadar düşen fiyatlar sonucunda birlik piyasalara ilk müdahalesini gerçekleştirerek fiyatların 25-30 kuruşa kadar yükselmesini sağlamıştır. Ayrıca bu yıllarda üreticilere giyecek ve gıda desteği sağlayarak bu zor günlerin daha kolay geçirilmesine yardımcı olmuştur.

 Ne var ki, gelen yıllar hep üretici ve onun gerçek çatısı olan kurumların aleyhine işlemiş ve kavsullar savrulmadan bir türlü kurtulamamışlardır. Kendi çarelerini kendi ellerinde görenler çözüm amacıyla bazen mitinglerde seslerini yükseltmişlerse de sadece yaraları pansuman edilerek başka yerlerinde başka yaralar açılmaya devam edilmiştir.

  Gün gelmiş, tekrar başa dönülmüştür. Birileri bazı şeyleri başarmışlardır. Bu süreçler sonunda boşalmaya başlayan bölge son yıllarda daha da fazla göç vermiş ve Karadeniz seyahat gücü kalmayanlara emanet olmuştur Ahir ömürlerinde umutlarını dallarda yeşertenlerin tek endişesi fındık sezonunda kendilerini ziyaret eden çocuklarının bu geleneği sürdürmeleridir. Yani artık fındık sezonu temsili uygulamaların yapılacağı bir nostalji sezonu olmak üzeredir. Kavsullar ise bir müze malzemesi olarak belki değer görebileceklerdir.

Kavsul takıntısı böyle bir şey işte, ilacını bilen var mı? 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum