Bülent BAŞARAN

Bülent BAŞARAN

SURİYE! SON ARAP KOMŞUMUZ! BARIŞ SÜRECİ HAKKINDA...

SURİYE! SON ARAP KOMŞUMUZ! BARIŞ SÜRECİ HAKKINDA...
Yazının sonunda yazacağım şeyi baştan söyleyeyim;
Türkiye'nin artık bir Arap komşusu kalmadı. Türkiye'nin yeni komşuları Kürtler ve Farslılar... Hatta en uzun kara sınırımız görünen o ki artık Federe Kürt Devleti ile olacak...

"Barış süreci" diye başlatılıp, farklı farklı adlar verilen süreci bu bağlamda ele almak gerekir.

Ulusalcı arkadaşlarımızın hassasiyetlerini ve tedirginliklerini bu bağlamda haklı buluyorum. Irak bölündü; Arap ve Kürtlere paylaştırıldı, Suriye bölündü; Arap ve Kürtlere paylaştırıldı... Bu iki ülkenin kuzeyini oluşturan Türkiye sınırı Kürtlere verildi. Resmi olarak olmasa da fiili olarak ülkemizin güneyinde bir Kürt Devleti kuruldu. Acaba sıra barış süreci adı altında yürütülen planla Türkiye'yi de Türkler ve Kürtler arasında bölmek mi? Dahası bu bölünmeden sonra Türkiye'nin güneyini ve doğusunu bu Kürt Devletine eklemek mi planlanıyor!

Aslında buradan sonrasını okumak biraz fal açmaya benziyor. Bakış açınız ne ise onu görürsünüz. Eminim ki bir çok arkadaşımız, bu gelişmeleri Ortadoğu'da bir hayalet gibi gezinen "Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)"'nin bir uzantısı olarak değerlendiriyorlar. BOP'un içeriğinin hiç bir netliğinin olmaması ve resmi bir anlamının olup olmadığı bir tarafa, artık bir şehir efsanesine dönüştü. Benzer bir şekilde on yıllarca Rusların Akdeniz'e inme ideali "öcüsüyle" korkutulmuştuk. Açıkçası benim için komplo teorisinden öte bir anlamları yok.

Emperyalistler planlarını böyle bando davulla herkese duyurarak yapmaz. İlk okulda okuyan çocuk bile "Bülent amca bunlar BOP'un bir parçası" diye siyasal analizde bulunuyor. Herkes Büyük Ortadoğu Projesi konusunda birer strateji uzmanı olmuş görünüyor. Bence BOP denen olgu, emperyalistlerin senin düşünmeni ve ona odaklanmanı istediği bir PR çalışmasından ibaret... Senin ona odaklanmanı ve her şeyi bunu temel veri kabul ederek değerlendirmeni istiyor. Büyük İsrail kurulacak! Ve Türkiye de büyük İsrail'in bir parçası olacak türünden fazla bilim-kurgu içeren düşünceleri açıkçası ciddiye almıyorum.

Tekrar konumuza dönersek. Türkiye yürüyen süreç ile Suriye'de yaşananlar arasında bir paralellik olduğu kesin! Fakat ben -saygı duymakla beraber- ulusalcı arkadaşlarla aynı kötümser düşünceye sahip değilim. Ben bu süreci Türk Devleti'nin kendi Kürtlerini konsolide ederek onlarla barışması olarak görüyorum. Yani bence Türkiye Cumhuriyeti Devleti özetle şunu söylüyor; "Ben; kurucu irademin bir parçası olan kendi Kürtlerimle barışmak ve kavgayı bitirmek istiyorum. Ben kendi vatandaşım olan Kürtlerle artık bir sorun yaşamak istemiyorum. Bu Kürtleri kendi toplumsal sistemime bir şekilde entegre etmek istiyorum. Diğer ülkelerde yaşayan Kürtler ne diliyorlarsa yapabilirler. Buyursunlar Irak ve Suriye topraklarının kuzeyinde bir devletleri var. Gitsinler orada yaşasınlar."

Görünen o ki; Kürt siyasal hareketi de "eşit yurttaşlık" tanımlaması adı altında, anayasal bir tanınma karşılığında sisteme entegre olmaya hazır görünüyor. Bazı arkadaşlarımız; bunu salt Tayyip Erdoğan'ın tekrar Cumhurbaşkanı seçilebilmek için yaptığı bir manevra olarak görüyorlar. Ve Kürt siyasal hareketini de buna çanak tutmakla suçluyorlar. Bu teoriyi de gerçekçi bulmuyorum. Tayyip Erdoğan'ın tekrar Cumhurbaşkanı olabilmek için böyle bir şeye ihtiyacı yok. Erdoğan bugün seçim kararı alsa mevcut siyasi ortamda yine bir sorun yaşamadan Cumhurbaşkanı seçilecek siyasal güce hala sahip görünüyor. Dolayısıyla bu salt bir seçim manevrası olamayacak kadar önemli bir adım!

Kaldı ki, bir komplo teorisyeni olarak olaya yaklaşsak bile ne ABD ne de Avrupa, boğazlara sahip olan ve Rusya'nın dibinde olan bir ülkenin bölünmüş dağılmış bir ülke olmasını "mantık gereği" istemeyecektir. Süreç nasıl ilerleyecek göreceğiz. Slogana dayalı söylemler dışında akılcı ve çok yönlü bir yaklaşım sergilememiz gerektiğini düşünüyorum. Bunlar benim görüşlerim. Elbette mutlak bir doğruya sahip olduğumu söylemiyorum. Eleştirenler elbette olacaktır.

Lakin ben yıllarını cezaevlerinde ve işkencelerde geçirmiş olan DEM siyasi geleneğine yapılan aşağılamalara katılmıyorum. Dem'in şu söyleminin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum; "Biz AKP ile değil, devletle muhatabız. O makamda CHP'li bir cumhurbaşkanı olsaydı onunla muhatap olurduk." Ki, DEM son cumhurbaşkanlığı seçiminde o makamda CHP'li bir cumhurbaşkanının oturması için elinden geleni yaptı. Bugün orada CHP'li cumhurbaşkanı olmasına engel olan yapıların sorgulanması gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.