Mustafa KÖKSAL

Mustafa KÖKSAL

ÇİLİNGİR İSMAİL…

ÇİLİNGİR İSMAİL…

Hayatı roman bir boklu dereli. Bucak mahallesinin ele avuca sığmaz bu adamın hızlı bir yol haritası var kendince. Bir çok insanın” ne?” diyeceği çileli yoldaki ayak izleri de aydınlık değil. Ağbileri Mustafa-Orhan ve kardeşi Salih ile bıçkın delikanlı hızlı bir adammış İsmail. Bunun yanında da hızlı ve teknik Futbolcu. Esnaf sporda oynamış uzun seneler.

Sonra şapalak lakaplı Dursun Uysal-sarı Aziz ile İstanbul da babalara rağmen mekan açarlar, kumar yaparlar, ayakta kalırlar. En fazlada Dündar kılıç, kürt İdris ve Alaatin Çakıcı dan görürler bu üçlü desteği ve kollanmayı. Para kazanırlar çok, ama dedim ya İsmail bu, yanına geleni çok, parasız kalanı, istanbul da talebe olanı. Hepsine yardım eden tip. Şimdi o kazandıkları ile İstanbul da ev han sahibi olurdu.

Sonra Orduda açtı mekanlar, orada da arkadaşlarının kurbanı oldu, yanık Bahtiyardı, Erol du derken mekanları da gitti. Yoksa o en ünlü oyuncu idi kumar denince, babalara zar kesmiş isimdi. İyi oynardı iyi kazanırdı.

Sonra önce ağbisini ondan sonrada ikizi kadar yakın Orhan ağbisini. Bu onu yıktı. İçkide tabi ki. Ama insana doğru koşan isim Çilingir. Öyle herkese takılmaz önemli lakaplar. Onda bunda değil. Lakap hakkedende olur. O da mesleğinde profasyonel. Belki para önemli olsa sporcu olarak o paranın zarını atardı, olmadı yeşil çuhalar üzerinde hep düşeş atarak yaşadı İsmail ağbimiz.

Bugünlerde köprübaşında, caminin çay ocağında vakit geçiriyor. Kim bilir yalnızlığını yaşadığı evinde, saatlerce dalıp giderken gözlerinin önünden gelip geçenlere bakıp ta; vay be” diyor mu? Dese de demese de o bizim için yine o usta İsmail ağbi.

Sıhhatli ve neşeli olması dileğim. O dediğim gibi Oflu İsmail in eli altında alemin terbiyesini almış delikanlı birisi. Kaybedince anlarız yokluğunu, sağ iken gözümüzden kaçsa da.

Bol şans ağbisi, her oyun bir yokluğa çıkar ya işte sen onlardansın. Varlığın içinden yokluğa çıkabilen ender insanlarda. Dün cebinden verdiklerin bugün seni görünce eline mi sarılıyor yoksa arkasını dönüp te kaçıyor mu?

O zaman anlarsın kim adam kim cudam çilingir İsmail o zaman.

 

 

DİNYAKOS NE BİLİNMİ ÇOCUK?

Sizler çimlerin gördüğü rengarenk kramponların marka ve kalitelerine bakarsınız da sporcu kalitesine değil. Ayağında “puma-adidas-“ olsa ne yazar ki, tepmeye üstünde sporcu olmayınca. Ayağındaki o dinyakos kramponlarla, yada çivili ayakkabılar ile, toprak- balçık sahalarda, kötü zeminlerde çok kötü toplarla oynanan oyunların, bize verdiği oyun tadı şimdi bu güzelim sahaların içindeki, “ Adidas lı, puma lı” hangi oyuncuda var ki?

Bakın, bu güzel, yeni sahaların içine yada bir köşesine yetenekli denen insanın fotokopisini koysak, o gösteri yapsa da bizler doysak, şimdi alıp elinden gel sende yap gösteri diyeceğimiz kaç sporcu var? “Uçarak kafa atan, vole vuran, yükseğe sıçrayabilen, röveşata atan, açık oynayıp ta içe dalabilen, süratli oyuncu” ne kadar desem sayabilirmisiniz?

Eskiden çok vardı, Türkiye de değil Ordu da. “Arif-Turgay-Güven- Kemal-Erdoğan- Gürhan –Mahmut-“ sayda say…

Ben teknik adamların çok olduğu bir yerde, ki onlar her an sahada olan isimler, ama ellerindeki oyuncu resmine bakınca bir elin parmağı kadar bile yok. Eskiden her arsadan oyuncu fışkırırdı, toprak sahalarda yetenekler pırıl pırıldı, bugün hocalar okullarda yetenekli isimleri zor bulur oldular.

Onların yani genç neslin pan zehiri internetler oldu, kumar, cafe yada yanlış arkadaşlar, sigara falanda karnitörü. Ayağına çivilerin battığı acısını saklayarak oynayan insanlara haksızlık değil mi? Bu sahalarda oyun zevki olmayacak ise, yapanlara günah değil mi?

Yapana da, emek verene de haksızlık etmezmisiniz?

Ne kadar modern tesis yaparsan yap, göz zevki yoksa orada seyircide olmaz. Bakın tribünlere, bir geçmiş yıllardaki stattaki seyirciye, hem de amatör maçlarda. O zaman herkesin derdi ortak olmalı. Yetenekli isim nerde varsa bir ıslık çalmalı ki, onu da kötüler kapmaya. Yanlışlarda kaybolmasına şahitlik etmeyelim diye bir ıslık çalalım da gidip alalım…

Bizler hemen orada oluruz. Çünkü dinyakosların yaraları ve çivilerin acısı hala ayaklarımın altında duruyor çocuk.

Sen bilin mi dinyakos ne, göstereyim mi ayaklarımı ha?


Önceki ve Sonraki Yazılar