ADI YOK BU HÜZNÜN!

 

Vadi selamlıyor kızıla dönen güneşi,
Hasret yapışıyor vuslatın eteğine.
Bir derya misali dalgalanıyor hüzün,
Tüm acılar aynı tadı veriyor türküme...
 
Bir muhabbet-i hoşlukla dolar içim,
Irmak boyunca sıralanan ağaçlar selamlıyor beni...
Bir bir yapraklarını savuruyor gözlerim.
Bir sen anlamadın, anlatamadım kendimi...
 
Hiçbir sevginin adını koyamadım, yılgın özlemlerime,
belki de bu yüzden yalnızdım, yapayalnız...
Kısacık ümitlerimle sarıldım iki hüzün arası huzura,
Ya ben anlatamadım, ya da siz anlamadınız...
 
Anlaşılmazlıklar vardı gökyüzünde,
Yıldızların seslendiği hüzün çığlık çığlık indi.
Var oluşun anlamı neydi, sebeb-i teslimiyette?
Ya bu rüzgar çok sert, ya da insanlar çok hin'di...
 
Vuslat umutlarım ekti tohumlarını sözcüklerime,
Birer birer esiri oldum yaşanılan asırların...
Zamanı tanımaksızın çok uzaklara kuruldu hayaller,
Şimdi adı yok hiçbir yaşanılanların...
 
Hangi hattat yazabilecek söylenenleri,
Karşıdan bakınca hoş gelir zahiri hayat.
Ahir zaman sildi süpürdü ardımdakileri şimdi;
Boynunu bükme ne olur, işte budur hilkat...
 
Aradığım diyarlarda yokluğunu kıymetim bildim,
Ağır yenilgiler alarak oldum pervane...
Canana dokunamadan mecburen göçtüm,
Vuslatı tanımadan ahuzar oldum ateşte...

Önceki ve Sonraki Yazılar