ON BEŞ TEMMUZ SENDROMU

 

 

 Sosyal ve siyasal hayatımız çeşitli arıza ve olumsuzluklardan kaynaklanan toplumsal sendromun rahatsızlıklarını yaşıyor.

            Oluşturduğumuz yapılanmalarda ve yaşam eylemlerimizde, geçmişte ve günümüzde üretip yaşadığımız olumsuzluklardan kaynaklanan güvensizlik ortamı, hepimizi adeta esir almış gibi… Herkes her şeyden kuşkulanıyor, karşısında kim olursa olsun, mutlaka kendisine karşı art niyet taşıdığına, bir kumpasla karşılaşabileceği korkusunu taşıyor…

            12 Haziran seçim sonuçları, kimi siyasilerce “Stockholm Sendromu” olarak nitelenmişti. Ülkemizin ve halkın yaşam koşulları dikkate alındığında, tanımlamanın tamamen yanlış olduğu söylenemez.

            Seçim sonrası çeşitli kesim ve gruplarda sendroma yol açacak olaylar gelişti. Her çevreden yetkilikler de, olayların sendroma dönüşmemesi için yeterli çaba göstermedikleri gibi, yangına körükle gider gibi davranışlar gösterdiler…

            Kişiler ve bazı kurumlar yetmedi, bir de işin içine, bir türlü yerli yerince oturtamadığımız ve her yöne çekilen yasalarımız, yargı sistemimiz taraf olarak girdi…

            Seçimleri kazanan ve Milletvekili oldukları seçim kurullarınca karara bağlanan kimi yurttaşların tutukluluk halleri kaldırılmayarak, suçlu oldukları kanaati topluma yerleştirilmeye çalışıldı. Yargı sistemimiz hiçbir gerekçe göstermeden, daha evvel yaptığı uygulamanın tersini yaptı ve toplumda olması gereken güven duygusunda bir gedik daha açılmasına sebep oldu…

            Bu çelişkili uygulamaya iki parti tepki göstererek, BDP Meclisi boykot etti, CHP Meclise girmesine rağmen yemin etmedi. Ülkeyi yönetme yükümlülüğünde olan AKP ise, hiçbir aksaklık yokmuş gibi, birazda sevindirik biçimde, soyut çağrılarla işin üstesinden gelmeye çalıştı. Toplumun bir bölümünce algılanan o ki; İktidarın isteği olmadan, yargı kurumlarının rahat ve hukuksal kararlar alamayacağı yönündedir. AKP, arızanın siyaseten çözülmesi yerine, topu yargı kurumlarının ve hâkimlerin üzerine atarak işin içinden çıkmaya çalışıyor...

            Bazıları yangına elinde benzin bidonuyla koşuyor, şantaj ve tehdit sopasını pek saklamıyorlar.  AKP Grup başkan vekili, şayet boykot ve yemin eylemi devam ederse, milletvekilliklerinin 15 Temmuzda düşürülebileceğini söylüyor, ama Başbakan Grup başkan vekilinin dil sürçmesi yaşadığını söylüyor ve bu konuda kararsızlıklarını sergiliyor…

            Bir diğer AKP Milletvekili de, tutuklanacak üç Milletvekilinin daha olduğunu söyleyerek, bir yerlerde bazı kumpasların hazırlandığı kanaatini uyandırıyor ve yangının üstüne bir bidon benzin de o döküyor…

            BDP Abdullah Öcalan ve PKK kontrolünde hareket ediyor. Hiç çekinmeden, terörden de öte, iç savaş tehdidi savuruyor. Anayasa ve yasaların kendi istekleri doğrultusunda oluşturulmasını isteyerek, Meclisi boykot ediyorlar. İşi daha da ileri götürerek, sanki Türkiye’den kopmuşlar gibi, tek bir yörenin temsilcileriymiş gibi, toplantılarını başkent Ankara’da değil, Diyarbakır’da yaparak, ayrılık taleplerini fiiliyata döküyorlar. İsteklerinin kabulü için de 15 Temmuz tarihini işaret ediyorlar…

            Deveye sormaya gerek yok; neremiz doğru ki, spor sektörü, özellikle Profesyonel Futbolumuz temiz olsun! Milyon Euro ve doların havalarda uçuştuğu sektörde, sistemin işleyişi içinde futbolun temiz kalacağını düşünmek biraz safdillik olur…

            Kirlilikle sakatlanmış sistemin daha da kirlenmesi için yetkililerin zorlamalarını, yanlış ve kasıtlı uygulamalarını da unutmamak gerekir. Bazı yetkililer, “ biz şike yapıldığını altı aydır biliyorduk. Ancak seçimlerin geçmesini bekledik” itirafında bulundular. 12 Eylül darbesinin baş aktörü Kenan Evren’de, ‘darbeyi bir sene evvel yapacaktık, ancak bir yıl erteledik’ deyince, ‘niçin ertelediniz?’ sorusuna, ‘olayların olgunlaşmasını bekledik’ demişti. Binlerce insanın öldürülmesi ve halkın içine düştüğü çözümsüzlük Kenan Evren ve Darbeci arkadaşlarına vız gelmişti!

            Şike soruşturmasını, duyumundan itibaren değil, seçimin geçmesini beklemek de, aynen Kenan Evren’in mantık ve uygulamalarına tıpa tıp benziyor. Bu doğrudan doğruya yetkililerin suça feran iştirakleri anlamı taşıyor…

            Şike soruşturmasını sadece bir kulübün sırtına bindirmek, günah keçisi yaratma anlamı taşır. Acele edip tamiri zor kararlar almak, Türk futboluna yarar değil zarar verebilir. Yetki kullanan insanlar kendilerini hukuk, mahkeme ve Hâkim yerine koymamalıdır.

            Temiz toplum yaratmak istiyorsak, insanlarımızı refüze etmeden, onurlarını kırmadan, kişiliklerini kirletmeden, hukuki zeminde kalmak zorunluluğu ve aklıselimle hareket etmek gerektiği unutulmamalıdır! Suçlular ise cezalarını mutlaka görmelidirler!

            Dileğimiz, 15 Temmuzda ülkemizin, çeşitli olumsuzlukların birleştiği ve tetiklediği bir sendrom yaşamamasıdır…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.