SAKALLI FINDIK
Sonuç olarak ise dün fındığın sakalına tüyüne bakıp duranlar bugünlerde her türlüsüne razılar ama yok Zaten fındık da bundan sonra şortunu terliklerini giyip şezlonglarda hep uzanacağa benziyor. Alivresiz ve dalevresiz olmak şartıyla bir zahmet sah
SAKALLI FINDIK
Yıllarca yaptığımız araştırmalarımızın neticesinde şunu söylemek isterim ki, milli ürünümüz olan fındık, bu ülkede hem iktisadi hem de sosyal yönden yaşananların bir özetidir. Bu konuda yaşananları ve tarihçesini belki bir kitaptan fazlasıyla yıllarca yazdık-çizdik. Bunları özetleyecek olursak:
1-Fındık ticareti tarih boyunca yabancı tüccarların hâkimiyetinden kurtulamamıştır.
2-Yabancıların alivre usulüyle yemlediği yerli tüccarlar kısa vadede kâr etmişler ancak uzun vadede kendi bacaklarına sıkmışlardır.
3-Üretici kendilerini bu çıkmazdan kurtaracak politikalara ve oluşumlara gerekli desteği vermemiş/verememiştir.
4- Günümüze kadar fındık üzerindeki tefecilik-alivre- dalevre zinciri hala kırılamamıştır.
5-Fındık milli ürün olmaktan çıkmak üzeredir
Yukarıda verdiğimiz özetleri pekiştirmeye gerek var mı bilemiyoruz. Zaten çoğumuz farkındayız. Ancak bu konuda 1961 yılında ortaya konulan “Sakallı Fındık” senaryosu bizce yaşanılanların en net örneğidir.
Hani derler ya “buldun da sakalsızını arıyorsun”. 1961 yılındaki durum tam da bunun benzeriydi.
Haziran sonlarıydı. Fındık rekoltesi birilerince netleşmişti. Sıra alivre kârını yükseltmeye gelmişti. Her zamanki gibi dalevre ile bu işin üstesinden gelinecekti. Ne bulalım ne bulalım derken bulmuşlardı. “Bu yıl fındık sakallı aga traş olsun gelsin”. Üretici şaşkındı. “Yahu ne sakalı, fındığın sakalı mı olur. Hacca mı gitti bizim fındık?” diye kendi arasında sorup duruyorlardı. “Olur olur biz istersek fındığın sakalı da olur” diyorlardı. Sakal dedikleri de özellikle çakıldak fındığın iç kısmının dışını saran kahverengi bağcıklar. Fındık üreticileri bilir. Daha çok dolgun fındıklarda olur. Ne zararı vardı kimse anlamamıştı ama birileri fiyatı düşürmeyi kafaya koymuş ve bu konuda Ticaret Bakanlığı da kafaya alınmıştı. Zordu ikna etmek ama basın başta olmak üzere yine de mücadele etmek gerekiyordu.
Mesela, Gürses Gazetesi’nin sahibi A. Rıza Gürsoy 21 Haziran 1961 tarihli gazetesinde şunları yazıyordu:
“BEYLER FİYAT DÜŞÜRMEK İÇİN ELİNİZDE BAŞKA BİR KOZ VARSA ONU DA KULLANINIZ.
Şu fındık müstahsilini perişan etmek için hani nerdeyse her çareye başvuracağız. Vakıa fındık bazı kısa görüşlülerin kavlince lüks bir maddedir. Böyle de olsa fındık asla moda evlerinin defile salonlarını süsleyecek bir meta değildir. Yıllar boyu bölgeden Avrupa’ya ihracat yapılmaktadır. Fakat hiçbir alıcı firmanın sakalı bıyığı üzerinde durduğu vaki değildir.
Yeni hazırlanmakta olan “Fındık İhraç Tüzüğü”nde, sıra mal iç fındıklarda sakallı fındığın ancak yüzde 3 nispetinde bulunması esasının kabul edilmesi üzerinde durulmakta olduğunu teessürle haber aldık. Hatta Giresun’da yapılan Trabzon’un iştirak etmediği toplantıda dün iş karara bağlanmak istenmiştir.
Fındık müstahsillerinin aleyhine şimdiye kadar bu derece vahim bir tedbir düşünülmemiştir. Sakallı fındık nispeti Trabzon’da yüzde 35, Ordu’da yüzde 25’dir. Dikkat edilsin! Yüzde 3’ü sıra içe karıştırılarak ihraç edilecek sakallı fındığın geri kalan kısmı, Amerika standart mal talebinde bulunmazsa çok düşük fiyatlarla içler arasında ancak ihraç edilebilecektir. Fındık fiyatlarına en az yüzde 25 menfi (olumsuz) tesir yapacak bu saçma karar şayet tatbik sayesine konursa hükümetin aldığı tedbirlerle günden güne yükselmekte olan fındık fiyatlarında derhal düşme başlayacak ve müstahsil çok ağır kayıplara uğrayacaktır. Böyle durup dururken başımıza getirilen bu felaket karşısında kararın kahramanlarını her halde güler yüzle karşılayacak değiliz.
Biz tabiata aykırı bu fikrin nerden kimden geldiğini biliyoruz. Bu hareket milli menfaatlerle asla birleşmeyen meczubane bir davranışın neticesidir. Alıcının şimdiye kadar üzerinde durmadığı aleyhimize bir şartı kendiliğinden kabullenmek akıl ve mantıkla birleşmeyen bir belâhat olur.(…)”
Rıza Gürsoy böyle yazmıştı. Ancak Ticaret Bakanlığı’nın görevlileri ise konuyu araştırmak üzere 22 Haziran’da Ordu’ya gelmişlerdi. Ve sakallıyı savunanlar tarafından kendilerine Park lokantasında müthiş bir ziyafet verilmişti.
Ne de olsa kaz geliyordu. Tavuk ne ki?
Bunun üzerine Ordu milletvekilleri Ferda Güley ve Arif Hikmet Onat ise üreticiler adına mücadeleyi hızlandırmışlardı. Önce Borsa’da bir toplantı düzenlenmişti. Ferda Güley’in başkanlığında gerçekleşen toplantıda Halit Gürsoy, İbrahim Aydın, Haluk Kefeli ve M.Ali Aydın’dan oluşan bir heyetin hükümetle görüşmek üzere Ankara’ya gitmesi kararlaştırılmıştı.
Bu çabalar sonucunda ise Ticaret Bakanlığı ikna edilmiş hatta Ticaret Bakanı Mehmet Baydur konudan ilk defa haberdar olduğunu ve ihracatın eski tüzük üzerinden yapılacağı yönünde bir açıklama yapmıştır.
Böylece 1961 yılında fındık traş olmaktan kurtulmuştu. Ancak daha sonraki yıllarda da kaşın kara, saçın beyaz denilerek yutulmaya çalışılmıştır.
Ve bugünlere gelinmiştir.
Sonuç olarak ise dün fındığın sakalına tüyüne bakıp duranlar bugünlerde her türlüsüne razılar ama yok…
Zaten fındık da bundan sonra şortunu terliklerini giyip şezlonglarda hep uzanacağa benziyor.
Alivresiz ve dalevresiz olmak şartıyla bir zahmet sahile bekliyorlar sizi de!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.