Türk halkına açık mektup !

Türk halkına açık mektup !

Sevgi ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Yavuz Uysallı "TÜRK HALKINA AÇIK MEKTUP" başlığıyla yaptığı açıklamasında dünden bugüne yaşanılanlar ve isanların gerçek demokrasiyi anlamaları gerektiğini söyledi.

Sevgi ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Yavuz Uysallı "TÜRK HALKINA AÇIK MEKTUP" başlığıyla yaptığı açıklamasında dünden bugüne yaşanılanları değerlendirirken insanların gerçek demokrasiyi anlamaları gerektiğini söyledi.


Uysallı açıklamasında; "Dünya coğrafyasının merkezinde özenle yaratılmış cennet vatanın insanları. Türk Kimliği ile anılan Milletim. Ne oluyor bize? 17. yy a kadar dinler ve mezhepler arası kavgalarla ve engizisyon uygulamaları ile insanlığın rezil, en karanlık çağlarını yaşayan milletleri, 17. yy ortalarından itibaren aydınlatma çağını başlatan filozofların düşüncel reformlarından yararlanarak dinsel yozlaşmanın belini kırıp bilimselliğin, çağdaşlığın temelini attılar. Sanayi devrimini gerçekleştirip fakirliğin gözüne mil çektiler.

Fakirlikten işsizlikten kurtulan halklar kendilerini din kölesi yapıp mezhep kavgalarına sürükleyen din ağaları ile aristokrasiyi alaşağı edip fakirlikten, kölelikten kurtarıp yaratıcı, çalışan ve kendi sermayesini, patronajlığını yaratan orta sınıf vatandaş modelini (Burjuvazi) yarattıldı" dedi.

Başkan Uysalllı; "Bu günün batı dediğimiz milletler topluluğu, Aya insan indireli 40 yıl oldu. Dünyamıza 230 milyon Km. uzaklıktaki kızıl gezegen Marsa 9. uyduyu kondurdu. Tüm çağdaş teknoloji buluşların sahibi olup, okuma katsayısını 11 yıla, fert başı milli gelir ortalamasını 50 bin dolara ulaştırdı.

 Bu gelişmişliği geri kalmış ülkelerle paylaşma erdemine erişemeyen ve İstiklal Marşımızdaki tanımlanması ile tek dişi kalmış canavar ülkeler, bizim gibi marazlı demokrasiler ve çıkarcılığa alet edilen siyasetlerle yönetilmeye çalışılıp o çağların karanlığında kalmaya mahkûm edilenleri ve özellikle İslam toplumlarını, içinden çıkıp geldikleri engizisyon mantığı ile şamar olanına çevirip ellerindeki varlıklarını yok etmeye, 21.yüzyılın köleleri haline getirmeye çalışmaktadırlar" dedi.

Uysallı açıklmasına şöyle devam etti;

Türk varlığını ve İslam Dinini o yüzyıllardan kalan mantıkları ve yayılmacı düşünceleri ile  önceleri Avrupa"dan atıp sonrasında Sevr"le parçalamak, birleşik büyük orduları, armadaları ile toptan yok etmek arzuları, Türk"ün ve İslam"ın mucizesi, Yüce Yaratıcının insanlığa armağanı M.K.Atatürk sayesinde kursaklarında kalmıştır. Değerli halkım yetti artık. Atalarından sana yokluklar içinden var edilip miras bırakılan varlıkların ve gelecek nesillerin için UYAN ve Düşün ki!

Kurtuluş Savaşı zaferini ve Lozan"ı içine sindiremeyen, Çanakkale mağlubiyetinin kuyruk acısı ile yanıp tutuşan, Anadolu istilasının tetikçisi ve baş aktörü İngiliz heyeti başkanı Lord Curson, Türkleri yok etme hesaplarının altüst olmasının utancı ile zoraki imzaladığı Lozan Anlaşması töreni esnasında şu küstah ifadeyi kullanabilmiştir. “Size bu gün dilediğiniz şeyleri verdik.  Ancak bu iş burada bitmedi. Siz mutlaka bir gün mali güçlüklerle karışılacaksınız. Bütçeniz açık verecek ve gelip bizim kapımızdan yardım isteyeceksiniz. İşte o zaman bu gün verdiklerimizi sizden geri alacağız”

Değerli Halkım, Millettaşım, ne mutlu O Yüce insana ki, kendi yönetimindeki yorgun ve yoklukların ülkesi genç TC. Devleti hiç kimsenin ayağına gidip dilenmedi. Yetmedi, müflis Osmanlının borç taksitlerini tıkır tıkır ödedi.

Yetmedi, hiçbir teknoloji olmadan kazma kürek ile ülkeyi demir ağları ile donattı. (Onun döneminde yapılan 3.240 km demir yolluna, ondan sonraki dönemde kayda değer bir katkı sağlanmamış ve demiryolu taşımacılığı %60 oranda gerilemiştir.) Yetmedi, 0 kuruş bakiyeyle alınan devlet bütçesine rağmen 1929 dünya krizinde ve yönetimi boyunca (15) yıl bütçe ve dış ticaret dengesi açık değil fazlalık verdi.

Toplu iğnenin dahi ithal edildiği bu yokluk dönemlerinde daima satacak malı vardı ve aldığından fazlasını satıyordu. Yepyeni fabrikalar, üretim çiftlikleri kurarken tarım sektörü %102, sanayi %149 artıyor, TL Dolar karşısında %24 değer kazanıyordu. Efendiler bu şapkadır diyerek devrimler yapıyor, ülkeyi kurduğu demir ağlarla dolaşıyor, insanlara güven ve umut dağıtıyordu. Hastalığının ağırlaştığı son döneminde dahi tek askerinin burnunu kanatmadan ufak bir çizme operasyonu ile Hatay"ı ülkesine katıyordu.

Bu ve benzeri birçok başarıya imza atan büyük devlet adamı Atatürk, Lord Cirzon"un Lozan"daki küstahlığını boşa çıkardı. O, 1925 de öldüğünde Yeni Türk Devleti kimseye muhtaç olmadan ödünsüz dimdik ayaktaydı ve Curson"un Lozan"da kurduğu hayal, Kralı VIII Edward"ın Büyük İmparatorluk tarihinde bir ilki gerçekleştirip, Atatürk"ümüzün ziyaretine (ayağına) gelmesi ile fani ruhunu tarumar ediyordu.

O, büyük asker olmanın ötesinde tarihin gördüğü en muhteşem devlet adamıydı. Döneminde Lozan"ı imzalayan devletler bir yana, hiç kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan hatta yardım ederek devrimlerin, çağdaşlığın yolunda emin adımlarla ilerleyen ülkeye ve onu emanet edeceği gençlere güvenerek mutluluk duyuyordu.

Ey benim titreyip kendine gelme mecburiyetinde olan halkım, milletim, vatandaşım daha ne bekliyorsun? İşte önderinin, atalarının sana bıraktıkları kutsal varlıklar kademe kademe ve sinsice elden gidiyor. Al eline kalemi, Vatandaşlık ve Anayasal haklarını kullan.

Yaz, çiz, sesini duyur sor, sorgula. Bak, satıp savdıkları yetmez gibi, devletin en saygın organları ile kavgalı olan, durduk yere türban, anayasa krizi yaratıp el parası, el yordamı ile girdikleri sahte cennetlerin üstlerine yıkıntısını örtülemeye uğraşırken tüm değerleri ayakaltına alanlara dur de.

Bilesin ki Atatürk"ün sizlere armağan ettiği Laik Cumhuriyette bu sorgulamayı yapacak ve gerekiyorsa onları cumhuriyetin kralları tavırlı hallerden ve %46 ile geldim istediğimi yaparım düşüncelerinden kurtaracak sizsiniz.

 (Bu düşüncelerden ve anlamsız! dayatmalardan kurtulan AKP nin yararlı işler yapabileceği kesindir.)

Yukarıda bahse konu edildiği gibi elin oğlu Aya, Marsa giderken bizler ülkemizin doğusu bir yana, şehirlerimizde, sokaklarımızda telef olup gidiyoruz. İşsizlikte, sosyal yaşam değerlerinde, eğitimde, eşitlik ve hukuksal haklarda sıfır çekerken yoksulluk, rüşvet, hortum, lüpleme, devlet malı yağmalamada dünya rekorları kırmaktayız.

 Su akar Türk bakar misali gözümüzün önünden akıp giden canlarımıza, yok olup giden değerlerimize ağıt yakmaktan başka bir şeye yapamamakta, her önüne gelenin tokatladığı onurlarımız örselenmektedir.

Sokaklarda biçare umarsız dolaşan milyonlarca okumuş, okumamış genç işsizimizin sorunlarına ve Lord Curson"un düşlediği gibi 500 milyar dolara ulaşan borç stoku ile Lozan"da kazanılanların; savaşsız, cephesiz teker teker elden çıkmasına daha ne kadar tahammül edeceğiz. BOP ve Ilımlı İslam projelerinin destekleyicisi ve hatta eş güdümcüsü olanlara hesabı ne zaman soracağız.

Bu ülkenin bakanlıkları kendi yönettikleri devleti, bu devrin Lord Curson"larına şikâyet etmelerine katlanmaya ne kadar devam edeceksiniz? “Türkiye"de Müslüman çoğunluğun dini özgürlük sorunu var” diyebilen aymaza;

a)-Bu ifadenin sahibi, türbanlı bir hanımın eşi, laik bir yönetim biçiminin ve yapının bakanı olmayı içine sindirebiliyor. O, din özgürlüğü olmadığını ifade edebildiği ülkenin bakanı olmaya devam ediyor. Bu şahsa sormayacak mıyız? Söylediğin doğru ise, sen bakan değil misin? Başkalarına şikâyet edeceğine neden gereğini yapmıyorsun? Nasıl bir dinsel baskı var ki, başı türbanlı eşlerinize rağmen biriniz cumhurun, diğeri hükümetin başı, sizler de hükümet olabiliyor devleti yönetiyorsunuz?

b)-Sizler dâhil her müslümanın 5 vakit ezanı kulaklarında yankılanabiliyor, namazında niyazında ve hiçbir müdahaleye uğramadan dinin vecibelerini yerine getirebiliyorsa,

c)-Cuma Namazında caddelere sarkan, meydanları dolduran inançlı vatandaşlarımızı sevecen gözlerle izleyenlerin ve oralardan geçenlerin kişisel sebeplerle aynı durumda olamamanın ezikliği içinde önlerini kapatarak saygı ile oradan savuşması baskı veya özgürlük sorunu olmuyorsa,

d)-İslam dininin tüm farz ve şartları eksiksiz yerine getiriliyorsa, (Türbanı sorun yapan, eşleri türbanlı olan ve Türkiye"de dini özgürlük var diyen düşüncelerin, bu düşünceyi AİHM"sine taşımasına karşın 1 nolu hanımefendi olmayı içine sindirenlerdir.)

Bu ülkede Müslüman çoğunluğun dini özgürlük sorunu var diyenlere, bindirilmiş kıtalar ve konu mankenleri olarak meydanlarda bunlara Türkiye seninle gurur duyuyor diye tempo tutup nurailik yapabiliyorsak, asıl bizim kafa yapımızda, vicdanımızda ve bu ülkeye, onu bize emanet edenlere laik olabilme konusunda ve gelecek nesillere karşı ihanet sorunumuz var demektir.

Türk Halkı için rahmetli Aziz Nesin"in % 40 aptallık oranlaması, değerli siyasetçi büyüklerimizin bizlere layık gördükleri ve yutturabildikleri ile son yıllarda % 60-70"lere çıktığını düşünmek için geçerli sebeplerim var.

 (Bu tabir kendim ve benim gibi düşünenler için geçerlidir. Kendini necip ve akıllı görenleri tenzih eder saygılarımızı sunarız)

Çoğu zaman canımın içinde, kalbimin başköşesinde hissedip varlıkları içimi ısıtan, onların mensubiyetinde olmaktan şereflendiğim, böylesi durumlara sessiz kalıp mel mel baktıklarında da katır gibi tepinip olamaz diye isyanları oynadığım sevgili halkım, doğrudan ve içimden geldiği gibi size seslenmek istedim.

Siz bir rahmetli büyüğümüzün dediği gibi hilafeti geri getiremezsiniz ama size sunulan ve son zamanlarda iyice marazlı hale de getirilmişte olsa demokratik ve anayasal haklarınız doğrultusunda yanlış yapan herkesi doğruya, güzele yönlendirme gücüne sahipsiniz. Yeter ki bu gücünüzün bilincinde olunuz ve bu güçten yaralanmayı bilesiniz.


“Demokrasi eşitlik sevendir. Yurt severliktir. Gücümüz yetmeyecek işlere oyalayıcı sözlerle yaparız demek, günlük politika ile geçiştirmektir.” M.K. Atatürk… "

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum