Mustafa'ya saldırmanın dayanılır hafifiliği!

Mustafa'ya saldırmanın dayanılır hafifiliği!

Sevgi ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Yavuz Uysallı, Atatürk'ün daha çok kişisel yönünü ela alarak Çekilen "Mustafa" filmiyle ilgili değerlendirmede bulundu. Uysallı yaptığı değerlendirmede;

Sevgi ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Yavuz Uysallı, Atatürk'ün daha çok kişisel yönünü ela alarak Çekilen "Mustafa" filmiyle ilgili değerlendirmede bulundu.

Uysallı yaptığı değerlendirmede;

"Değerli Kurucu, MKYK, Disiplin Kurulu üyesi ve partili arkadaşlarım. Sevgili ve Aziz Atamızın 70. ölüm yıldönümünün arifesinde bu kez de “Mustafa” adı ile yapılandırılan film bahane edilerek onun üstünden rant sağlamak ya da vicdanlara, beyinlere ve gönül gözlerine silinmez olaylarla nakşedilmiş ölümsüzlüğünü! gölgelemek adına, “it ürür kervan yürür” şeklindeki çok anlamlı halk söylemine uygun biçimde davranış biçimleri ve söyleyişler ile TV de, internet sitelerinde, gazetelerde alışılmış oyunlarını sergiliyorlar.

     Bilindiği gibi, 1995 de başlayıp15 yıla yakın, Türkiye genelinde ve halk arasında yaptığım aktivitelerde, demokrasi, siyaset, Atatürk ve laik cumhuriyet konularında yaptığım işlevsel faaliyetlerden dolayı istemezleri tarafından yaratılan birçok olaylara, saldırılara uğramış kişiyim.

Silahlı saldırılara varan ve çeşitli ürümelere karşın benim kervanımda Atamın yolunda tavizsiz yürümesini sürdürdü ve bu partinin kurulması ile sonlandı. Çok yönlü haber, video kayıtları ve anlatımlarla bu konular malumunuz olduğu için tekrara gerek görmüyorum.

Atamıza (Mustafa"ya) yapılan bu tabansız ve alçak iftiralar eşliğinde ki saldırılar hiç şüphemiz yok ki, bilinen merkezlerce ve örgütsel yöntemlerle yapılmaktadır. Kimdir bu fecere takımı? Bunlar, içte kökten dinciler, şeriatçılar, bölücüler, 2. cumhuriyetçiler, dönme solculardır. Dışta tüm emperyal veya feodal yapılar, bağımsızlık ve Türk düşmanları ile Türkiye üzerinden çıkar sağlayan oluşumlardır. Nedenleri;

     1-Emsalsiz bir direniş örneğiyle mazlum milletlerin özgürlük, dayanışma, milli şuur güdülerini

        harekete geçirerek onları arka bahçesi yapmaya hevesli sömürü düzeneklerin önünü kesmesi.

     2-Bu bağlamda olanaksız bir kurtuluş savaşı kazanarak yoktan, hiçlikten ve ümmet toplumdan

        ulus-millet yaratıp, hâkimiyeti kayıtsız şartsız millete tapulaması.

     3- Halifeliği kaldırıp din ağırlıklı devlet mayasını, laik cumhuriyet, sosyal, hukuk ve üniter

         tabanlı devlete dönüştürmesi ile bölge için beslenen tüm hevesleri kursaklarda bırakması.

     4- kadınlara insan ve eşit olma hakkını sağlayarak kötü örnek oluşturması!

     5- Eğitim, öğretim birliğini (Tevhid-i Tedrisat) sağlaması, sosyal yaşamı modernize etmesi. 

    5- Vatan bütün, millet tekdir ve teklik olgusunun adının, “Türk” olduğunu ilan ve kabul

         ettirmesi.

     6- Devletin yapısına ve bütünlüğüne karşı yapılan tüm, ırksal, dinsel ve dış kaynaklı saldırıları,

         başkaldırıları, tavizsiz püskürtüp, yapılamaz denilen devrimlerini gerçekleştirebilmesi ve  

        çağdaşlık  yollarını (medeniyeti) her zorluğa karşı kullanılır kılmasıdır.

Haksız kıskanı ve düşmanlıkların odağı haline getirilmeye çalışılan, hakkın rahmetine kavuşmuş ve kendisini savunma şansına sahip olmayan mümtaz şahsiyete saldırıları işte bu yapabildikleri ve Türk Milletini tüm engellemelere rağmen getirebildiği yer ile değerlendirmek, sorgulamak gerekir. 

     Kurtuluş Savaşıyla baş gösteren, çekemezlikler, düşmanlıklar, (Rıza Nur, hayatım-hatıralarım ve benzerleri)  cumhuriyetin taban tutması, laiklik ve devrimlerle ayyuka çıkmış, ancak bilindiği gibi, Atatürk"ün baş çektiği Laik Türkiye cumhuriyeti kervanı yoluna devam etmiştir.

     Bir damla petrol, bir damla kandan kıymetlidir ve kendisine sorulan bir sual üzerine, atom bombası kullanmak hoş bir şey değildir, ama Müslümanlara kullanılabilir.

Çünkü onlar insan değildir! Diyebilen, ülkesinin bekası için en acımasız rolleri üstlenip, oyunları oynayabilen, alkolik, özel eğilimleri olan, amansız Türk düşmanı olmasına karşın Atatürk hayranı olan, Sir Winston L.S. CURCHILL dahi, savaştan sonra da “Türk Milletini dirilten Atatürk yalnız yurdu için değil, Avrupa içinde büyük kayıptır.

Her sınıf halkın onun ardından döktüğü içten gözyaşları, modern Türkiye"nin yaratıcısına, büyük kahramanına ve Atasına saygıdan başka bir şey değildir” ifadeleri ile onun değerini teslim etmeden kaçınmamıştır. 91 yaşında öldüğünde tüm dünyanın saygı duyduğu devlet adamı için hiçbir İngiliz, İngiltere"nin kurtarıcısı ve dünyanın seyrini değiştiren efsane başbakanlarını özel durumlarından dolayı eleştirmeyi düşünmemiştir.

     Bizim kadir bilmez, nankör, şeriatçı, bölücü, çıkarcı ve hain tarafımız, utanmadan, sıkılmadan, Allahtan korkmadan yabancı istemezlerinin, düşmanlarının dahi takdir edip, 20 yy en değerli devlet adamı ilan ettikleri kurtarıcıları için, ana, baba, sülale demeden iftira ve çirkeflik yapıp küfre layık görmüşler, korkaklıkla! Zalimlikle, alkoliklikle ve daha birçok olmazlıklarla itham ve dahası dinlerinin, ırklarını düşmanı ilan edebilmişlerdir.

      O" sevapları, günahları ile bir insandı. Ama bütün dünya ile beraber kadir bilir Türk Milleti biliyor ve iman ediyor ki, O hiçbir faniye nasip olmayacak derecede sevabı günahından fazla, dürüst, vatanın bağımsızlığı  
 

söz konusu olmadan insan öldürmek katilliktir. Çanakkale de evladı ölen Avustralyalı anneye, “evlatlarını uzak diyarlardan harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızda Mehmetçikle birlikte koyun koyuna, huzur içinde uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra bizim evlatlarımız oldular. Diyebilecek kadar koca yürek,  insan sevgisiyle dolu bir asker ve kahramandı.

     Evet, içki içerdi. Özellikle sivil hayatta ve yapacağı devrimlerin yoğunluğunda o devrin seçkinleri ile. Ama alkolik değildi. F.Rıfkı Atay, bu sofraları genellikle içki ve cümbüş sofrası değil, hatta düşmanlarıyla dahi sohbet ve tartışma meclisi olduğunu belirtir. Şahsen bu içkili toplantıların bir strateji, adam seçmede, alınacak kararlarda nabız yoklama yöntemi olabileceğini düşünürüm.

Bakınız, ABD Büyükelçisi General Charles Sherrill ne diyor, “yüz kişilik akşam sofrasına davetliyiz. M. Kemal her şeyden önce tam anlamı ile savaşçı komutan. Geniş simalı derin ve mütekaşif düşünceli, sert ve canlı bir zattır. Ancak bu gece ince, nazik bir devlet adamı, mükemmel bir devlet başkanı idi. Herkes ona hayran kaldı.

     Devam edelim, o kendi vicdansızlarının, cahillerinin ahlaksız saldırısına uğrayan kişi için savaş meydanlarında yendiği düşmanları ne diyor; İngiliz, Fransız ve İtalyanları Anadolu"dan atıp bizi yenince, karşımızda sıradan bir adam bulunmadığını ve O"nun yaratıcı kudretini kavramaktan uzak kalmış olduğumuzu kabul ettik. Yorgi Pekmazoğlu-Yunan Ek. Bakanı / Atatürk ölümünden önce herkes tarafından saygı gösterilen, değer verilen güçlü ve çalışkan bir Türkiye yaratmak ülküsünü tamamen başarmıştır. Elenikon Melon

     Atatürk"ün yaptığını hiçbir tarafta hiç kimse yapamadı. Şu, bu ne de Washington. Atatürk"ün bulduğunu hiç kimse bulamadı. İlham ettiği ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O"nun eserine devam edecektir. T. İlionadis

Devrin diktatörleri, Stalin, Franko, Hitler, Mussolini, Mao ve diğerleri milyonlarca insanın zulüm ve dayatma ile ölümlerine sebep olmuş, tüm tabuları çökmüş bu nedenlerle heykelleri yıkılıp adları tarihten kazınmıştır. O kazandığı üstün başarılar yanında yapabildiği ak devrimlerle bu günlere (şüphesiz yarınlarda) kadar ayakta kalabilmiş tek liderdir.

Kendisine karşı yapılan suikastları, milli mücadeleyi hayal mahsulü görüp cephe alıp iş birlikçilik yapanları, isyancıları, vatana ihanet edenleri, eşkıyaları, asker kaçaklarını dahi, yapabilecekken cezalandırmamış hukuka havale etmiştir.

     İstiklal Mahkemelerinde açılan toplam dava sayısı 59.164 dür. Bunlardan 42 bin kadarı çeşitli hapis cezalarına ile sonuçlanmış, 2770 kadarı beraat etmiş, 1054 idam kararı çıkmıştır. (Prof. E. Aybars) Bu kararlar, bir padişah fetvası veya etkin bir diktatörün emirleri ile değil mahkemeler tarafından verilmiştir. O her şeyden önce hukukun üstünlüğüne devletin gücüne dayalı bir cumhuriyetin kurucusu idi.

Bu sağlam ve ilkeli duruşu, görünür, bilinir sebepler, O"nun varlığını, sevgisini ve öğretilerini yok edememektedir. Yapılan bu şenaatli saldırılar, inançlı Türk Milliyetçileri üzerinde, (her kökenden) uyarıcı etki yapmakta saldırıların dayanılır ve bu odaklara karşı duyarlı olunmasına imkân vermektedir. Bu devrin diktatörleri ve demokratları Atatürk"ün hasletlerine sahip olabilselerdi, dünya iki düşman safa ayrılmazdı. Bu tespiti yapan da İngiliz sir. H. Williams Tohodor dur.

     O"na (Mustafa) karşı şeni iftiralar icat edenler akçeli saldırılarda yapmaktan geri durmuyorlar.

Bu, bir doğrunun üstüne yüzlerce eğri ile takiye yapma becerisinde olanlara göre milli mücadele görevini Mustafa Kemal"e 40 bin altın ile birlikte Vahdettin vermiştir. Kaynak, Abdülhamit"in kızı Şadiye Sultandan rivayet olunur. Gerçek, M.Kemal 9 ordu müfettişi olarak 17 kişilik maiyeti ile Samsuna hareketinden önce 3 aylık yolluklarını alıyorlar. (Kastedilen bu miktarı şişirilen para olabilir, ama miktar bu kadar olamaz) Kendisini vatanı kurtarmak için Samsun"a gönderdiği iddia edilen Vahdettin, İngilizlerin baskısı ile, 16 Mayısta Anadolu"ya gönderdiği M.Kemal"in 5 Temmuzda merkeze dönmesini ister.

8 Temmuz" da, askerlikten ve tüm görevlerinden istifa eden, M. Kemal"in ne üzerine giyecek sivil elbisesi nede parası vardır. Maaşlarından arta kalan 800 lirada tükenmiştir. Heyettekiler bu duruma bir çare ararlar ama onlarda da para kalmamıştır. İmdada Emekli binbaşı Süleyman yetişir. Mevcut tüm parası olan 900 lirayı,”eğer ilerde iadesi mümkün olursa alırım, aksi halde helal ederim” diyerek verir. Heyet aralarından 100 lira daha toplayarak başkana takdim ederler. Bu para ile yollarına devam etme imkânı olur. Para sıkıntısı devamlıdır.  Temin edilen kısıtlı miktarlarla kıt kanaat kurtuluşa giden çetin ve meşakkatli yollarda hem düşmanla hem kendi istemezleri ile savaşırlar.

Bu paralar resmi kayıtlara geçmiş ve bulunabilen sahiplerine kurtuluştan sonra ödenmiştir. (TBMM kayıtları ve Nutuk) Tam burada sormak gerekiyor, 25 den başlayıp 300 bin altına kadar çıkan yarım tona yakın ağırlığı olan hayalet Vahdettin altınları bu sıralar nerelerde, kimlerin cebinde idi? Nutukla tarih yazılmaz diyen aymazlarda bir çift söz hakkımız vardır. Atatürk nutukla tarih yazmadı. Tarihi sapına kadar yüreği, cesareti kılıcı ile, nutuk da zaferden sonra kılıç kadar ustalıkla kullandığı kalemi ile yazdı ve kör gözlere,  vicdansız yüreklere ve sağır kulaklara soktu. Uçurtmalar rüzgârın gücü ile değil, ona karşı koyabildikleri için uçarlar.  

        
 

Değerli arkadaşlarım. O" (Mustafa) kitaplara, filmlere hele de bizim şu naçiz birkaç sayfamıza ve ifadelerimize sığamayacak kadar büyüktür. Can Dündar"ın filmini görmedim. Dündar entelektüel ve usta bir gazetecidir. Art niyetli olabileceğini düşünmem.

Ama Atatürk"le ilgili iddialı bir film yapabilecek donanımlara, bütçeye, yapım kadrolarına sahip olmayacağını düşünürüm. Bu sebeple de anılan filmin çok önemli olmadığını, ancak orada bahse konu ve istismar edilen konuların filmi yapanın kişiliğinden dolayı O"na alenen küfreden yobazlardan daha fazla ve yıkıcı etki yapabileceğini söyleyebilirim. Film hakkında yapılan tartışmalar bu savımızı desteklemektedir.   

     Filmin içki ve yalnızlık üzerine yoğunlaşan ve tepki çeken bölümlerinde anlatılanlara göre Atamıza büyük haksızlık yapılmaktadır. İçki bölümü bize intikal eden bilgiler, yazıtlar ve O"nun kişilik yapısı ile düşüncelerimizde yer almıştır. Yalnızlık ise izafi bir kavramdır. Kim etrafındaki kabalıklara ve yoğun ilgiye rağmen kendisini yalnız hisseder veya yalnızlığı arar, kim hangi durumlarda kalabalıklardan ve hatta kendi yakınlarının, ailesinin, dostlarının varlığından sıkılır kaçar.

      Elini, vicdanına, aklını hırslarının önüne koyan ve normal akli dengelere sahip bir insan olarak düşünelim. Ömrünün önemli kısmı askeri okullarda, kıtalarda, kalabalıklar arasında geçen, padişah maiyetlerinde görev ve heyet başkanlıkları, ordulara başkomutanlık yapan ve daima kazanan, annesine, kardeşine ve edindiği 11adet manevi evlada muhabbetle bağlı olan, başından kısa da olsa bir evlilik geçen Sevgili Mustafa"yı hangi kategoride yalnız adam sayacaksınız?

Ayrıca akşam meclislerinde diplomatlar, devlet erkânı ve arkadaşları ile yaptığı toplantıları (kimi zaman içkili) hangi? Yalnızlığın sebebi sayacağız? O" sadece yalnız kalmanın vacip olduğu hallerde ve özellikle diken üstünde cepheden haber beklediği zamanlarda sigarası ve bulabildiği zamanlarda kahvesi ile isteyerek kısa süreli yalnızlıklar yaşamıştır. Sizlerin, benim ve her aklı ve yüreği dolu insan gibi.

      Arkadaşlarım, demokratik olma veya şeffaflık adına her şeyin, hatta dini sembollerin, milli objelerin ve menfaatlerin anlamsız bir şekilde eleştirilmesi ve insanları kamplara ayrıştırmaya yönelik uğraşılar adeta moda haline geldi. Necip ve milli!

Medyamız reyting alma yarışına girip, bu saçmalıkları birleri ile yarışırcasına ve devamlı haber portallarında döndürünce, insanların inançlarını zedeleyecek şekilde beyin tacizine ve inanç çökmesine sebep, bu tür olumsuzluklardan netice çıkarmaya çalışanların emellerine ortak veya istemeyerekte olsa alet oluyorlar.

      Mustafa Kemal, münafıklarının karalamalarına, set çekmelerine (ürümelerine) karşıt, her türlü hali ile zaferin, bağımsızlığın, çağdaşlığın, laik cumhuriyetin ve şanlı bayrağımızın sembolü olmuş bir Türk vatandaşı ve Sebep olduğu her olayla tarihe mal olmuş,  devlet adamıdır. İftiracıları ve istemezleri O"nun yapabildiklerine iftira ve pisliklerden arınmış olarak bakmaya cesareti gösterebilseler, kendilerine sunulan vatanda özgür yaşabilmelerinin ve kendisini acımasızca eleştirebilmeyi olanaklı kılanın bizatihi O"nun olduğunu ve bu gerçeğin dışında her şeyin teferruat ve O"nun deyimi ile ihanet, delalet ve hatta alçaklık olduğunu anlayacaklarıdır.

 Bu hakikate ulaşmak, akil olan için, Yüce Allah"ın doğruya yönelmek, arayıp bulmak, ona ulaşmak, hakkı teslim etmek emri ile özdeş olacağı kesindir. Bu kısımla ilgili olarak aktivitemin Doğu ayağında yaşadığın bir bölümü müsaadenizle sunmak istiyorum.

      Akşam gün batımı öncesi Elazığ yolu üstündeki entegre et tesisinde çalışan ve Tuncelilerden oluşan 15-20 işçi, karavanımın yolu keserek içlerinden önderleri olduğu anlaşılanı, ağabey, Malatya TV. Den sizi izledik. Elazığ"a gideceğinizi bildiğimiz için çayı demleyip sizi bekledik. Bir çay içip konuşak dedi. Bu davet geri çevrilmezdi kabul ettim. Tesisin bahçesine girdim ve işçi yemekhanesinde sohbete başladık.

Özellikle gençlerin, tavır olarak saygılı ama söz olarak saldırgan, sualleri ve hatta Atatürk"e küfürlü ifadeleri oldu. Çay faslı ve sohbet tartışmalı bir diyaloga dönüştü. Kesinlikle fiili bir hareket olmadı. Yol boyu da Aziz Atamızdan dolayı farklı küfürler yemiş ve gerekli karşılıklarını vererek ve asla vazgeçmeyi düşünmeden yoluma devam etmiştim. Burada genç Kürtlerden ilk olarak “ Dinimizin, ırkımızın düşmanı Atatürk” betimlemesini duyduğumda inanılmaz bir elem duyarak adeta çöktüm. (Ayni ifadeyi, virgülü noktası ile yolumun ilerleyen bölümlerinde dağda ki çobanlardan, kasaba ve şehirlerdeki insanlardan, her yaştan öğrencilerden duyacaktım. 

 Ve bu olgulara karşı hiçbir şey yapamayan valiler, emniyet müdürleri tanıyacaktım) Gençler, tadı kaçan söyleyişin devamında, yıllar önce ve elan tüm ülke genelinde pervasızca dağıtıldığı için bilen ve benim elime ilk kez 1988 yılında geçen, bir sayfadan ibaret, namussuzluğun vicdansızlığın ibret vesikası olan iftiralarla dolu el ilanında O"nun ailesiyle ilgili küfürden öte, o… çoğu ifadesini de kullandılar. Yapılması gereken ve yalnız orada bulunanların değil tüm ülkede bu şe……..sizliğin içinde olan ve onlara inanan insanlara cevap olacak şu karşılığı vermek mecburiyetinde hissettim kendimi.

Bakın gençler, size ve buraya gelinceye kadar sizin gibi iftiralara, yalana yanlışa inandırılmışlara dost, düşman tüm dünyanın kabul ettiği ispatlı olaylarla, gerçeklerle cevap vermeye çalıştım. Atamızın, dininizin, ırkınızın düşmanı olmadığını bilakis dininizin ve ırkınızın kurtarıcısı olduğunu bu  
 

yüce insana haksızlık ettiğinizi anlatmağa çalıştım. Hainin iftiracının, namussusun Türk"ü Kürt"ü olmaz. O şeriat yanlısı veya bölücü bir takım insanlar kabul etmese de, o hakkın rahmetine kavuşmuş insan bizim atamızdır, kurtarıcımızdır. Vatan, millet sevgisinin, özgürlüğümüzün adıdır.

Benimde bir yanım da Kürt kanı var. Bundan gocunmam sizleri yanlışlara yönlendirenler yüzünden,  nalet olsun bu kana demem ve aslımla onur duyarım. Bu sebeple de daha fazla ona hakaret ve iftiralara alet olmanızı istemem.

O dinimizin, ırkımızın düşmanı diye bu yörelerde çığırtkanlık yapanlar iyi bilirler ki Stalin, Hitleri gibi bir zalim diktatör olsa idi, gerçekten ne dinimiz, imanınız nede ırkınız kalırdı. Yapmayın sizde ayni duruma düşmeyin. Şimdi kalkıp sizin atanıza babanıza, ölmüşünüze ayni şekilde iadede bulunsam kabul eder misiniz?

 Beni buraya hakaret etmek için mi davet ettiniz? Bu gerçeklere ister inanır, ister inanmazsınız. Onu sevmek mecburiyetinde de değilsiniz. Hatta nefrette edebilirsiniz. Ancak ona böyle ulu orta küfredip iftiralar atamazsınız. Bizim kültürümüzde, dinimizde Allahın huzurunda yapabildikleri, günahı, sevabı ile sorguya girmiş her hangi bir Allah kuluna küfretmek değil, rahmet ve dua vardır.

Ayrıca bu aziz ölünün sizin sevginize de ihtiyacı yoktur. Ama biz onu seven, sayan insanlar, milletinin ona sadece saygı göstermesini, eğer bunu dahi beceremeyecek sağduyu ve akıl noksanlığı içinde iseler en azından bizim huzurumuzda ona dil uzatmamalarını isteriz.  O" ölümünden önce beni sevin diye bir istekte bulunmadı. İsteği, “ beni hatırlayınız” idi.

Bunu anlamı da vatanınıza, cumhuriyete istiklalinize, çağdaşlığa ve devrimlere sahip çıkın, birbirinizi sevin, sizi bölmek isteyenlere karşı birlik olun demekti.

         O her girdiği ortamda başarılı olmuş, ordular yönetmiş, zaferler kazanmış, ülkesini kurtarmış, Kürt, Türk vs. ayırımı yapmadan tüm vatandaşlarına eşitlik tanımış. Ezan seslerinin kesilmemesini, Cuma Hutbesinin okunmasını sağlamış, insanları kölelikten kurtarmış, padişah, halife olması teklifini ret etmiş, parayla, pulla ilgisi olmamış, öldüğünde aylıklarından biriktirdiği tüm serveti olan 73.000 bin lirayı bağışlamış, manevi evlatlarının tahsili için vasiyette bulunmuştur.

               Şimdi sizin aracılığınızla, O"na sövmeyi, iftira etmeyi ve siz gençlerin kafasına girip ülkenizi ateşe atmayı düşünenlere, analara, babalara, O" o……..çocuğu diye tanımladığınız insan, bütün bunları yaparken, siz namuslu anaların evlatları! Irkınız, dininiz vatanınız için hangi hayırlı işi yaptınız? De hadi, eğer siz genç bedenlerde bir parça vicdan, beyinleriniz de birazcık akıl taşıyorsanız, başkaları dediği için değil, bu anlatılanlarda sonra kendi istediğiniz için ona küfredin bakalım. 

     Bu ifadeden ve yaptığım bir hareketten sonra, yüreğimde kanamaya başlayan acıyı durduracak hareket yine bu gençlerden geldi. Bu asi tavırlı üç beş genç adam, pişmanlığı belirten mırıldamalar ve mahcubiyet içinde süratle ortamdan ayrıldı. Sonuç, orada kalanlarla bir süre daha konuştuktan sonra biri hariç, onların yakalarına da rozet takıldı ve mekândan kaçarcasına ayrılan gençlere de verilmek üzere rozet bırakıp samimi şekilde vedalaşarak ayrıldım.

      Buna benzer olayları, Elazığ, Bingöl, Tunceli ve hatta Kayseri de dahi yaşadım. Bu çıkışları yapmaya endekslenmiş, zorlanmış ya da inandırılmış gençlere söylenecek fazla şey yok.

Dönüp aynaya kendimize, devlete, Atatürkçü geçinen kurumlara bakmak gerekir. Bunlar meydanı, onun veya ülkenin düşmanlarına bırakmışlar, onlarda istediği gibi at koşturup ne yazık ki bilgiden yoksun gençleri, insanları akli tacize uğratmış, sonrasında da kolaylıkla ifal etmişlerdir.

      Ankara sokaklarında, TV.kanalarında, oturumlarda, yukardan bakma tavırlarla canımız Atamız diye başlayan nutuklar atmak, sen kalk, ben yatam / uzun uzun kavaklar…. gibi abuk şiirler okumak, bilenlerin diğer bilenlere O"nu anlatmakla bir yere varılmadığı gelinen noktada ve kahredici olgularla sabittir. Ayırımsız tüm vicdan ve ahlak sahibi vatandaşlarımız ve özellikle ADD leri ve mensupları daha fazla zaman kaybetmeden ve abuk Atatürkçülükten vaz geçerek bilimsel, anlaşılır tavır ve yaklaşımlarla vatandaşa ulaşmak, onun mavi, çakmak çakmak, gözlerini vs. anlatarak değil, fikri yapısı ve devrimleri ile bu ülke insanlarına kazandırdığı elle tutulur kazanımları anlatmaları ve eğrileri doğrulara getirmeleri gerekir. ADD üstlendiği misyonu asla yerine getirmeyen bir kuruluştur benim düşüncemde.

     Yüreğimde alev alev yanan duygularım ve O"nun yolunda naçizane yapabildiklerimle onun bulunduğu âleme göç ettiğimde, neslimin ve kendilerine vatan emanet edilen Türk Gençliğinin gereğini yapacağına, O"nun öğretilerine ve sevginin, dayanışmanın ipine sarılıp gereğini yapacaklarına, yüreklerindeki ATATÜRK sevgisinin ve saygısının ebediyete kadar iştial ile devam edeceğine imanım kadar eminim. Ölümünün 70.yılında eksilmeyen bağlılığımızla andığımız ve aziz hatırası önünde dimdik ayakta durmaya devam ettiğimiz O" büyük insana saygı ve sizlere sevgilerimle… "

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.