KILIÇDAROĞLU MU HAİN YOKSA BİR BAŞKASI MI!
Daha sonra ilginç bir şekilde bu değişim hareketinin bileşenlerinden olan bir grup önce kurultayı mahkemeye taşır, sonra da birer birer İmamoğlu ve İstanbul'da onun belirlediği belediye başkanlarının yolsuzluk yaptığı iddiasını ortaya atar. Kurultayı da
KILIÇDAROĞLU MU HAİN YOKSA BİR BAŞKASI MI!
Bülent BAŞARAN
Bir masa kurulur. Türkiye'de iktidarla öyle ya da böyle problemi olan tüm toplumsal kesimlerin temsilcileri (Sosyalistler ve Kürtler hariç) bu masanın etrafında toplanır. Onlar da dışardan el altından bir işbirliği içinde bu masanın bir bileşenidir. Binlerce maddelik bir demokratik Türkiye eylem planı benzeri bir bildiri yayınlanır. Bu masayı bir araya topladığı için Kılıçdaroğlu'na bir methiyeler düzülür, bir güzellemeler yapılır sorma gitsin! Şimdi kuyruğuna teneke bağlayıp, ona küfürler hakaretler savuran satılık kalemler o zamanlar Kılıçdaroğlu'nu yere göğe sığdıramaz. Ve biz o zaman bu masanın içeriği ve masada oturanların tekinsizliği konusunda endişelerimizi dile getiririz. CHP'liler bizi taşa tutarlar.
Neyse... Gel zaman git zaman aday belirleme süreci yaklaşır. Masada bulunanların biri dışında hepsi ve masanın dışındakiler Kılıçdaroğlu'nun adaylığı konusunda uzlaşırlar. Masada bulunup da Kılıçdaroğlu'nu istemeyen kişi Meral'dir. Meral "aday İmamoğlu olmalıdır" diyerek masadan kalkar. Ve kendisini siyaset sahnesine kazandıran, babam dediği Kılıçdaroğlu'nu kumar masası kurmakla suçlar. Ona göre illa aday İmamoğlu olmalıdır. Sonra İmamoğlu gider Meral'i ikna eder ve bu kumar masasına geri oturtur. Kamuoyunda Kılıçdaroğlu'nun adaylığı tartışmalı hale getirilir. Hatta bununla da kalınmaz, sen tek başına cumhurbaşkanlığı yapamazsın denip yanına İmamoğlu ve Mansur'un gözlemci olarak katılması istenir. Anketlerde küçük bir farkla da olsa önde olan Kılıçdaroğlu; yetkileri kısıtlanmış, baştan kendisine vasi atanmış bir adama dönüştürülür. Karizması yerle bir edilir. Aleviliği tartışmaya açılarak toplumda bir iğreti oluşması sağlanır. Meral ve partisi seçim boyunca belli yerler hariç cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu'nu desteklemez.
Tüm bunlara rağmen Kılıçdaroğlu, Erdoğan'ı yenmese de kazanmasını engeller. Seçimler ikinci tura kalır. İktidar çaresizlik içinde dost düşman herkesi çeşitli siyasal rüşvetler vererek yanına toplamaya çalışırken, beri tarafta kendi adaylarına karşı homurdanmalar başlar. "Biz demiştik kazanamayacağını", "Kılıçdaroğlu'ndan bir şey olmaz", "İmamoğlu olsa siler süpürürdü" sözleriyle ikinci turda Kılıçdaroğlu iyice yalnızlaştırılır. Meral "ben demiştim" demeye başlar. Velhasıl seçim kaybedilir.
Seçimin kaybedildiği sabah, İmamoğlu kendi planını devreye sokar. "Değişim bildirisini" yayınlar. Parti hızla kongreye götürülür. Ve partinin bütün büyükşehirleri almasını sağlayan Kılıçdaroğlu tabir yerindeyse "bir piç" gibi partiden kovulur. Bu kovulma esnasında yine kongrede mezhepsel vurgular, partiyi Aleviler'den temizledik gibi söylemler devam eder. Adı değişim olan bu hareketin başını çekenler ise yine aynı adamlardır. Özel, İmamoğlu, Ağbaba, Başarır ve diğerleri... Yıllardır partinin üst yönetim kadrosunda bulunan bu adamlar tuhaf bir değişimin parçası olurlar.
Bu arada Meral, görevini başarıp Kemal Kılıçdaroğlu'nu yerle yeksan etmiş olmanın ve ona seçimi kaybettirerek görevini yerine getirmiş olmanın gururuyla saraya el öpmeye gider. Sadece o mu? Hayır tabii ki. Özel, Ak Partiye gidip Reise olan hayranlıklarını bildirir. "Sizin devlet adamlığınızdan ve tecrübelerinizden yararlanacağız. Çatışmaya son verip, normalleşeceğiz" der. Bu sırada Kılıçdaroğlu da kızar ve "sarayla müzakere olmaz, mücadele olur" der. Aynı sırada İmamoğlu da Erdoğan'la can ciğer kuzu sarması pozlar verir ve "İstanbul'un yönetiminde geçmiş tecrübelerinden faydalanmak istediklerini" dile getirir. Bakarsanız Kılıçdaroğlu dışında herkes halinden memnundur ve herkes kazanmıştır.
Daha sonra ilginç bir şekilde bu değişim hareketinin bileşenlerinden olan bir grup önce kurultayı mahkemeye taşır, sonra da birer birer İmamoğlu ve İstanbul'da onun belirlediği belediye başkanlarının yolsuzluk yaptığı iddiasını ortaya atar. Kurultayı da CHP'li belediyeleri de mahkemeye taşıyanlar değişim hareketinin elebaşları ve onların adamlarıdır.
Beykoz'da, Şişli'de ve Büyükşehir'de bizzat İmamoğlu'nun en yakınları mahkemelere belgeler taşır, tanıklık yapar ve etkinlik pişmanlıktan yararlanmak için başvurur. Belediye başkanları ve ekipleri tutuklanır.
Ha bu arada "İmamoğlu için can veren" ondan başkasının cumhurbaşkanı olamayacağını söyleyen Meral, İmamoğlu için tek kelime etmediği gibi, ziyaretine bile gitmez.
O zaman şu soru sorulur; Meral'le İmamoğlu ne çevirdiler de sonradan böylesine birbirine düştüler? Meral, İmamoğlu ile kalmaya neden devam etmedi?
Onu masadan kim kaldırdı, kim geri oturttu?
Bu işlerin sonucunda İmamoğlu dışında menfaat sağlayan oldu mu?
Ne zaman ki tutuklamalar başlar, işte o zaman akla Kılıçdaroğlu gelir ve bunları onun adamlarının yaptığı söylenir. Halbuki tüm belediyelerdeki üst düzey ekip bizzat İmamoğlu'nun ekibidir. Kurultaya gelince... İlginç bir seçim süreci, ilginç bir fark sonra oyların ilginç biçimde iptali vs daha kurultay salonunda bu kurultayın şaibeli olduğu dillendirilmişti. Paralar, cep telefonları, pavyon alemleri falan tüm bunlar CHP delegesi tarafından daha o gün dile getirilmişti. Belli ki, bunlara ilişkin bilgiler kısmen de olsa mahkemenin elinde var.
Neyse... Çok zaman geçmeden CHP, ortada seçim falan yokken biz cumhurbaşkanı adayı belirleyeceğiz ve bunun için sandık kuracağız dedi. Mansur Yavaş bile akılla bağdaşmayan bu tutumu anlamsız buldu ve ortada fol yok yumurta yok ne aday belirlemesi dedi. Ben böyle bir seçimi anlamsız buluyorum ve ben seçime girmem dedi. Ve CHP, tarihin en komik tek adaylı seçimini sokaklarda yaptı. İmamoğlu nihayet, seçime dört yıl kala CHP'nin cumhurbaşkanı adayı oldu. Sonra da kendi adamlarının itirafları ve şikayeti ile tutuklandı. Böylece İmamoğlu yolsuzluğa bulaşmış alelade bir belediye başkanı olarak değil, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olarak tutuklanmış oldu. Böylece tüm partiyi arkasına taktı. Ve CHP'nin rakipsiz tek siyasal aktörü haline geldi. Hatta o kadar kontrolünü kaybetti ki bir ara; "Beni görmek Atatürk'ü görmektir" falan gibi cürmünü aşan laflar bile etti.
Ve bugünlere geldik. Şimdi CHP'liler Erdoğan'dan daha fazla Kılıçdaroğlu'na düşman oldu. Suçu ne mi? Kazanan ekibin kendi iç çekişmelerinden dolayı, kirli diye mahkemeye taşıdıkları kurultayın "mutlak butlan" ile yok sayılabilecek olmasından onu sorumlu tutuyorlar. İyi de delegelere rüşvet dağıtın, onları satın alın diye Kılıçdaroğlu'mu dedi? Şimdi CHP'liler Kılıçdaroğlu gelmesin de kayyum gelsin diyor. Yahu neyin kini bu! Bu adam %15-20 aralığında olan oyunu, Türkiye'nin en saldırgan en güçlü iktidarına karşı % 30'lara yükseltti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde % 48 oy aldı. CHP'nin adının bile geçmediği doğuda bazı yerlerde tulum çıkardı. Onun kurduğu ve organize ettiği, toplumsal uzlaşı ile tekrar yeni belediyeler kazanıldı.
Günün sonuna geldiğimizde ise Kılıçdaroğlu hain oldu. Anasına, bacısına, karısına, namusuna, adamlığına hakaretler edildi. Sarayın adamı kim arıyorsanız Meral'le İmamoğlu ilişkisine bakınız. Kılıçdaroğlu'na seçim nasıl kaybettirildi ona bakınız. İmamoğlu CHP'nin Cumhurbaşkanı adaylığını bir zırh olarak üstüne giymiş durumda...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.