Ergenekon Ve Ordu

Ergenekon Ve Ordu

Sinsice sömürgeleştirilen ülkelerde en büyük engel ordular olmaktadır. İnsanlık tarihinin en güzel döneminin 18-19. yüzyıllar olduğunu tartışmak bile galiba olanaksızdır bugün. Çünkü Ortaçağ'da "anadil-din dili-resmi dil" kıskacına alınmış insanlık, 17

Son günlerde emperyalizm ile tarih arasındaki ilişki öylesine kurcalıyor ki kafamı...
Sinsice sömürgeleştirilen ülkelerde en büyük engel ordular olmaktadır.

İnsanlık tarihinin en güzel döneminin 18-19. yüzyıllar olduğunu tartışmak bile galiba olanaksızdır bugün. Çünkü Ortaçağ'da "anadil-din dili-resmi dil" kıskacına alınmış insanlık, 17. yüzyıldan itibaren bu kelepçeyi kırıp anadilini hem din dili, hem devletin anadili haline getirerek, bilindiği gibi düşüncede sanatta edebiyatta felsefede bilimde başardığı olağanüstü gelişmelerle, teokratik devletten hukuk devleti laik ulus devlete, dolayısıyla demokratik toplum aşamasına geçilmesini sağlayıp sanayi devrimi gerçekleştirmiştir.


KAPİTALİZMDEN EMPERYALİZME GEÇİŞ
Ne var ki, 18-19. yüzyıllar aynı zamanda kapitalizmin emperyalist aşamaya geçişinin de tarihidir. Gerçi Batılı kaynaklar "Modern Misyonerliğin başlangıç tarihi" olarak adlandırsalar da, örneğin "Misyoner William Carey'in Hindistan'a ayak bastığı" 1793 yılı hiç kuşku yok ki kapitalizmin emperyalist aşamaya geçişinin de tarihidir.

Rönesans'la Aydınlanma dönemindeki savaşımlar insanı kulluk ve kölelikten kurtarıp özgürleştirmek için yapılmıştır. Ama sanayi devriminin yarattığı kapitalizm, aynı süreçte bireyleri işçileştirip "ekonomik köleler" haline getirirken, öte yandan güya uygarlaştıracağı ülkelerde "yerleşmek" anlamındaki Latince "colõnia" sözcüğünden "koloniler" kurarak, "Colonialism" yaftasıyla sömürgeleştirip, halkları köleleştirmişlerdir.

"Colonel" sözcüğünün halen sömürgeci Batı dillerindeki askeri argoda "albay, paşa, miralay" anlamında kullanılması bile bu sömürgeleştirmenin hangi yöntemlerle ne denli kanlı ve yanık insan eti kokulu bir biçimde gerçekleştirildiğini bütün çıplaklığıyla gösterse gerektir.

KOLONİZMDEN MANDACILIĞA
Nitekim bu nedenle olsa gerek ki, emperyalizm de 20. yüzyıla girerken sanki "colonialism" deyimini bile terk ederek artık ülkeleri silah zoruyla kanlı bir biçimde barbarca işgal etmek yerine siyasal oyunlarla sömürgeleştirmeği yeğler olmuştur. Örneğin 1919 yılında Mustafa Kemal'e de, anımsanacağı gibi kimi çevrelerce "Amerikalıların Filipinler gibi vahşi bir memleketi bile manda yapıp kısa sürede nasıl bir modern makina haline getirdiği" ballandıra ballandıra anlatılarak, kurtuluş için ısrarla "Amerikan mandasını kabul etmesi" önerilmiştir. Bu yeni sömürgecilik için kullanılan, Latince "yönetimin vasiye devredilmesi" anlamındaki Mandãtum'dan türemiş "mandate, mandaterism" kavramı Türkçeye "manda" şeklinde girmiştir.

Yeni sömürgeciliğin ilk kurbanı da, bilindiği gibi Filipinler'dir.

Çünkü 19. yüzyılda emperyalist bir devlet haline dönüşüp sömürge pazarından pay kapma kavgasına girişen ABD, Napolyon'un 1808 yılında işgal edip kardeşi Joseph'i tahta oturtmasıyla birçok sömürgesini yitirmiş, sonraki yıllarda da içine düştüğü ekonomik ve siyasal çalkantılarla emperyalist devletlerin en güçsüzü durumuna düşmüş İspanya'nın Uzakdoğu'daki sömürgesi Filipinler'e gözünü dikmiştir hemen.

1898 yılında İspanyol donanmasını başkent Manila önlerinde yendikten sonra da, ülkeyi silahla işgal etmek yerine "Amerikan mandası olmalarını" önermiş ve 1902 yılında "Philippine Act" adlı bir anlaşma imzalatarak yönetimi devralmıştır.


AMERİKALILARIN "HALİFE"DEN TALEBİ
İlginçtir, Prof. Niyazi Berkes'in Filipinler'den kardeşine gönderdiği Asya Mektupları adlı kitabındaki bir mektubunda verdiği bilgiye göre, Amerikalılar Filipinleri mandalaştırırken kendilerine karşı direnen Müslümanlar için Sultan Abdülhamid'den de yardım istemişlerdir.

Kanada'da Üniversite kitaplığında yaptığı bir araştırma sırasında çok eski tarihli bir dergide İspanyol-Amerika Savaşı'nda görevli Amerikalı bir generalin "Filipinlerde Borneo adasının kuzeydoğusundaki adacıklarda Sulu adlı yerde yaşayan Müslümanların İspanyollara karşı direnip Amerika'dan yana olmalarını sağlaması için Müslümanların halifesinden yardım istenilmesi konusunda Washington'a başvurduğuna" dair bir yazısını görmüştür Prof. Berkes. Bu yazıya göre; "Amerikan Hükümeti de İstanbul'daki adı galiba David Strauss olan sefirini Sultan Abdülhamid'den Filipinli Müslümanlar için fetva almakla görevlendirmiştir" hemen. Ama "ne Filipinlerin adını duymuş, ne Sulu'da da Müslümanların yaşadığından haberi olan Halife-i Ru-yı Zemin" Sultan Abdülhamid "Bunlar Sünnî Müslümanlar mı? Eğer Şii iseler onlara benim hükmüm geçmez" diye sorunca da şaşırmış kalmıştır Sefir.


HALİFENİN BİNLERCE ABD ASKERİNİ KURTARAN FETVASI
Washington'da da onların Sünnî mi, Şii mi olduğunu bilen kimse çıkmayınca, Haç mevsimi olduğu için hemen Mekke valisine telgraf çekilip hacca gelmiş Filipinlilerden Sulu Müslümanlarının da Sünnî olduğu öğrenilince, Abdülhamid'in "Katolik olan İspanyollar İsa putuna tapmakla müşrik oldukları halde, Protestan olan Amerikalıların dini İslamiyet'e yakın olduğu cihetle Müslümanların putperestlere isyanı ve Müslümanlara dost olan Amerikan asakirine karşı koymayarak yardım etmeleri caiz midir? Elcevap, caizdir" diye yazdırıp tuğrasını basarak verdiği fetva Amerikan komutanlığınca teksirle çoğaltılıp bütün halka dağıttırılmış, gene Generalin yazdığına göre "bu sayede binlerce Amerikalının hayatı tasarruf edilmiştir" böylece.

Görüldüğü gibi, emperyalistler artık ülkeleri silah zoruyla işgal etmek yerine, siyasal oyunlarla sömürgeleştirmeyi yeğlemekte ve Filipin örneğindeki gibi bu uğurda Halifeyi bile kullanmakta sakınca görmemektedirler.


SÖMÜRGECİLİĞİN ANA HEDEFLERİNDEN BİRİ ORDU
Kuşkusuz, bu yöntemlerle sinsice sömürgeleştirilen kimi ülkelerde de en büyük engel ordular olmaktadır. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu'nu rahatça yağmalayabilmek için tıpkı İngiliz emperyalizminin 1826 yılında önce ulema ile işbirliği yapıp, Yeniçeri Ocağını kılıçtan geçirterek kapattırması gibi, bugün de artık bir yandan o ülkelerdeki zorunlu askerliği sona erdirebilmek için sinsice yöntemlerle "vicdani ret" gibi kampanyalar açtırılırken, öte yandan orduların artık paralı (profesyonel) askerlerden oluşması gerektiği propagandasına olağanüstü bir ağırlık verilmektedir. Yani, yeni sömürgeciliğin de ana hedeflerinden biri artık ordudur.

Yoksa gerek şu son Irak harekâtının ardından yaşanan olaylar, gerekse şu Ergenekon olayı başka türlü nasıl açıklanabilir ki...

Demirtaş Ceyhun

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.