BÜLENT BAŞARAN: GERÇEK GÜNDEMİMİZE DÖNELİM
Bence bu durumda etkili olan faktörlerden biri de "devlet tapıncı" Biz toplum olarak devleti halkın bir aparatı olarak görmemiz gerekirken, halkı devletin bir aparatı olarak ele alıyoruz. Böyle bir bakış açısının sonucu olarak da her hak arama mücadelesi
GERÇEK GÜNDEMİMİZE DÖNELİM
Büient BAŞARAN
Birisi sizin yolunuzu kesip 100 liranızın 30 lirasını cebinizden almak ister ve zorla alırsa suç işlemiş olur. Aynı parayı devlet zorla almak ister ve karşı koyarsanız siz suç işlemiş olursunuz.
Üniversitede Ahmet Battal diye bir hukuk hocamız Vergi Hukuku dersimizde "Devlet, vergilendirme yetkisi açısından bakarsanız kanun zırhı kuşanmış eşkiya gibi hareket eder." derdi.
O zaman "devletçi" bir bakış açısına sahip olan arkadaşlarım kıyamet koparmıştı.
Ben ise bu cesarette ve keskinlikte olmasa da "burjuva devletinin" bu rolünü az çok biliyordum.
Aylık olarak elde ettiğimiz gelirlerden, ortalama yüzde 20 gelir vergisi ödüyoruz. Yani devlet bize yüz lira yerine seksen lira veriyor. Sonra alış veriş yaparken yüzde 20 de KDV ödüyoruz.
Yani daha aylık gelirimizi aldığımız anda otomatik olarak devlet bizden yüz liramızın kırk lirasını geri almış oluyor. ÖTV vb diğer vergileri saymıyorum bile, onları da hesap edersek ortalama olarak kazandığımız her yüz liranın elli iki lirasını devlet bizden geri alıyor.
Ve bizim büyük şirketler gibi bu vergiden "kaçınma" yada bu vergiyi "kaçırma" gibi bir şansımız da yok.
Bizim için iki yılda bir çıkarılan bir vergi affımız da yok.
Ekonomik kriz var diye silinen vergi borçlarımız da yok.
Ben şu anda basit bir memur olarak, Ordu Fidangördeki ortalama bir kuyumcudan belki daha fazla vergi ödüyorum.
İşin kötü tarafı benden alınan bu paranın hesabını sorma ve öğrenme şansım da yok. Çünkü hukukumuz diyor ki; "vergi karşılıksızdır"
Maaş zamları yaklaşık olarak belli oldu.
Lakin bu zam oranının komikliğini bir tarafa bırakıyorum, aldığımız bu küçük zamın bile bir ay sonra vergi dilimi nedeniyle yarısı geri alınacak. Enflasyonun olmasına gerek yok. Sıfır enflasyon olsa bile durum böyle olacak.
İşçi ücretlerinin Türkiye ortalaması 25-30 bin lira aralığında, memur maaş ortalaması da 55-60 bin aralığında bulunuyor. Memurların işçilerden fazla kazanmasını anlamıyorum. Bu ayrı bir konu... Ama işçilerin bu kadar az kazanmasını hiç anlamıyorum.
Aslında anlamadığım şey işçilerin buna ses çıkarmaması! Ses çıkaran işçilerin de, diğerleri tarafından tehlikeli bulunup dışlanması.
Bunun tabiki en büyük sebebi örgütsüzlük yada örgütlülüğün çoğunluğunun hükümet yanlısı sendikalarda olması. Bu, bugünkü hükümetle alakalı bir konu da değil.
Zira, İzmir'de muhalefet belediyesinin tutumundan da gördük ki, A yada B partisi fark etmeksizin -genel ve yerel- iktidarların işçilere tutumu tamamen birbirinin aynısı!
Bence bu durumda etkili olan faktörlerden biri de "devlet tapıncı" Biz toplum olarak devleti halkın bir aparatı olarak görmemiz gerekirken, halkı devletin bir aparatı olarak ele alıyoruz. Böyle bir bakış açısının sonucu olarak da her hak arama mücadelesini "devlete karşı gelmek", "huzur bozmak", "bölücülük" ve "terörist" olmakla suçluyoruz.
Bu konuda da muhalefet ile iktidar aynı perspektife sahip! İzmir belediye işçileri grevinde işçilerin, terörist olmakla, bölücü mihrakların etkisinde olmakla ve bölücü partilerin ajanları olmakla suçlandığını unutmayalım.
Bu doğu toplumlarının ortak özelliğidir. Hatta gerek İslamiyet'te gerekse diğer dinlerde "yöneticilere itaatsizliğin tanrıya itaatsizlik" olduğu yönünde bir dini buyruk bulunduğu savunulur. Bunun için bu toplumlarda tanrı-krallar veya peygamber-krallar eski tarihlerde var olmuşlardır.
Emevilerde, Abbasilerde, Osmanlıda halifeye karşı gelmek, şeriata karşı gelmekle eş tutulmuştur. Yani doğu toplumlarında devlet yada yönetici kutsanmıştır. Bugün bile kendini en seküler sayanlar da dahil hepimiz bu "kutsal devlet" "kutsal lider" "yanılmaz idareci" ülküsünün yörüngesinde bir düşünce biçimine sahibiz.
Bunun için kendimize sürekli kurtarıcı liderler arıyoruz. Program, düşünce, felsefe ve ideoloji bizim için önemli değil, asıl olan kişi ve lider! Söylenen şeyin içeriğinin ne olduğundan fazla bizi esas ilgilendiren şey kimin söylediği! Bir şeyi A söylüyorsa kesin doğrudur, B söylüyorsa kesin yanlıştır noktasındayız. Fikirleri değil kişileri tartışıyoruz. Programların değil kişilerin memleketi kurtacağını düşünüyoruz. Ahmetsiz olmaz, Mehmetsiz mahvoluruz, Alisiz dağılırız söylemi bunun bir tezahürü.
Devlet zengin olunca, halkın da zengin olacağına inanıyoruz. Kanuni döneminde Sivas vilayetinin bütçesinin 3 milyon altın, aynı dönemde tüm Fransa Devletinin bütçesinin 2,8 milyon altın olduğu söylenir. Ama Osmanlının bu en zengin döneminde bile Sivas halkının büyük çoğunluğu yoksulluk içinde kıvranmaktadır.
Bugün de devletimiz çok zengin, dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde ama halkın durumu ortada...
Velhasıl pastanın ne kadar büyük olduğu değil, onun nasıl paylaşıldığı önemli...
Şu da bilimsel bir gerçek ki, kapitalist bir ekonominin olduğu bir ülkede iktidar kim olursa olsun bu gelir dağılımı uçurumu aynen korunacaktır.
Yani bir taraf parasını harcamakla bitiremezken diğer taraf aç kalmamayı bir şükür sebebi sayacaktır. Yani bugün hain ilan edilen o yaşlı adamın, yüzlerce kilometre yolu Ankara'dan İstanbul'a yürürken elinde taşıdığı o kartonda yazan şey olan "ADALET" olmadan hiç bir şey olmaz.Adaletsiz hukuk bile bir işe yaramaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.