Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

YENİ EMPERYALİZM ÇAĞI’nda Aydın Tavrı Ne Olmalıdır ?

 

 

YENİ EMPERYALİZM ÇAĞI’nda

Aydın Tavrı  Ne Olmalıdır ? 

 

Dünyada ve özellikle Orta Doğu coğrafyasında neler olup bittiğini anlamak için kurguyu iyi incelemek ve şifreleri çözmek gerekiyor. Bu şifreler çözülürken, yakın zamanda gerçekleşmiş olaylardan sonuca gitmek yeterli olmaz. Çok daha gerilere, Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte yapılan planlara bakmak ve bugün uygulanan projelerle bunları karşılaştırmak gerekiyor.

Yeni Dünya Düzeni kurulurken, dünyanın eskisi gibi iki kutuplu olmayacağı anlaşılıyor. Bu durumda, acaba dünya tek kutuplu bir sisteme doğru mu gidiyor sorusu aklımıza gelebilir. Tek kutuplu olma ile çok kutuplu olmak arasında ince bir çizgi vardır. Bugün bu ince çizgi kırılıyor ve tek kutuplu dünyanın geçici statükosu yıkılırken dünyada yeni küresel ve bölgesel güç odakları beliriyor.

Dünyanın yeniden şekillenmesi sürecinde bazı ülkelerin ön plana geçmeye başladığını görüyoruz. Dağılan ikinci kutbun küllerinden doğan Rusya Federasyonu’nun elindeki güçlü enerji kozu ve bölge ülkelerindeki etkisiyle yeni bir küresel güç odağı olduğu çok açıktır. Bunun dışında da yeni güç odakları belirlemeye başladı. Ekonomik gelişme ve dünya üretiminin merkezi olmaya dönük hamleleriyle Çin, dünyanın yeni şekillenmesinde önemli bir rol sahibi olmaya şimdiden adaydır. 

Peki, Avrupa Birliği’ne ne demeli. İşin gerçeği, tek bir AB gücü olduğu söylenemez. AB içinde özellikle Almanya’nın kendi başına bölgesel bir güç olduğu ve küresel güç olmaya dönük atılımlar içine girdiği açık biçimde görülüyor.

Eski iki kutuplu dünyadan arta kalan ilk blok, Amerikan-İngiliz imparatorluğu kurma yolunda önemli aşamalar kat etmiş durumda. Bu blokta Avustralya, Kanada, İsrail’in de bulunması kaçınılmazdır. Ancak, dünyada finans-kapital ismini verebileceğimiz banka sermayesi ve borsalar bloğu ile silah tekelleri, petrol kartelleri ve ticaret sermayesinin yarattığı grup arasında bir çıkar çatışması ortaya çıkmış durumda. Bu çatışmada iki çıkar grubunun ortaya çıkması ve bu çatışmanın zaman içinde tırmanması ise kaçınılmaz. Bu nedenle, Amerikan-İngiliz imparatorluğu, kendi içinde parçalanmaya dönük görüntü veriyor. Bu parçalanma süreci, yeni küresel ittifaklara ve yeni bloklar oluşmasına da yol açıyor. Bu ayrışmada WASP (White Anglo Sakson Protestan) bloğunda yer alan İngiltere gibi ülkeler ile banka ve borsa sermayesinin denetimindeki İsrail ve ABD içindeki küresel mali sermaye güçleri arasında orta yoğunluklu çatışmalar ve ayrışmalar yaşanmaya başlamıştır.

Soğuk Savaş döneminden kalan ilk bloktaki parçalanma eğilimi yanında, Çin, Rusya, Almanya gibi yeni küresel aktörler de yeni dünyada rol kapma yarışı içindeler. Soğuk savaşın ve iki kutuplu dünyanın ortadan kalkması ile yeni bir paylaşım savaşları döneminin başlayacağı kaçınılmaz görünüyordu. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan gelişmeler, bu dönemin başladığını gösteren ipuçlarıdır.

Yeni Emperyalizm çağı ismini verebileceğimiz yeni paylaşım savaşları döneminde, ilk paylaşım savaşlarının Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da başlatıldığına tanık oluyoruz. Eski ittifaklar zayıflarken yeni ittifaklara ve kamplaşmalara zemin hazırlayacak gelişmeler ile yeni emperyalizm döneminde çatışmalar ve güç mücadeleleri süreci başlamıştır.

Yeni emperyalizmin saldırgan dönemi başlamışken, bu sürecin Türkiye’yi nasıl etkilemesini bekliyoruz?

Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki planlanmış halk hareketleri (!) başlamadan yıllar önce, bu bölgeye ilişkin politikalar da belirlenmeye başlamıştı. ABD merkezi haber alma örgütü CIA’nın uzantısı olan RAND Corporation gibi düşünce kuruluşlarının geleceği çok önceden planlayan raporları ve çalışmaları gözlerden kaçmıyordu. Robert Miranda’ya göre, bir think-tank kuruluşu olan Rand Corporation tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri için dört önemli noktada kritik rol oynuyor: ‘Orta Doğu’, ‘Basra Körfezi’, ‘Avrupa’ ile ‘Kafkaslar ve Orta Asya’ bölgesi. ABD’nin bütün bu bölgelerde siyasî hedeflerine ulaşabilmesi için mutlak biçimde Türkiye’nin işbirliğine ihtiyacı vardır. Miranda, Rand Corporation’un misyonunu şöyle açıklıyor : California, Santa Monica merkezli Rand Corporation düşünce kuruluşu, Amerikan Ordusu Hava Birlikleri tarafından kurulmuştu. Rand Corporation’ı kuran Amerikalı generaller, 2. Dünya Savaşı sırasında bilimsel ve entelektüel topluluklarla silahlı kuvvetler arasındaki diyalog ve işbirliğini güçlendirmek ve devamlılığını sağlamak hedefiyle bu düşünce kuruluşunu kurmuşlardı. 

Rand Coproration düşünce kuruluşunun uzmanlarından birisi olan Ralph Peters, Büyük Orta Doğu projesi kapsamında ilk Orta Doğu haritalarını (http://img.blogcu.com/uploads/mertesin_Ralph_Peters_solution_to_Mideast.jpg) çizen uzmanlar grubunda yer almıştır. ABD’nin Orta Doğu planları konusunda raporlar ve kitaplar da yazmış olan askeri uzman Ralph Peters’in bir sözü çok anlamlıdır : “Amerikan ekonomisi adına, dünyanın güvenliğinin kalıcı olmasını sağlamak, Amerikan ordusunun görevlerinden birisidir. Bu amaçla makul sayıda insan öldürmeye hazırız.” (İşgal Altındaki Ülke Irak, Mohammed Hassan, David Pestieau, Papirüs Yayınevi, sy. 11). Gerçekten de Afganistan ve Irak müdahaleleri ile yakın zamanda Libya’ya yönelik bombardımanlar, Peters’i haklı çıkarmaktadır.

Yeni emperyalizm döneminde bazı ülkelerin işgal edilmesi için küresel terör örgütleri yaratılmıştı. Ancak, zaman içinde yöntem değiştirildi ve uzun zamandır üstünde çalışılan planlar sonucu bir anda birçok ülkede (her nedense bu ayaklanmalar, Orta Doğu ülkelerinde görülmeye başlamıştır) halk ayaklanmaları (!) yaşanmaya ve bunlar bahane edilerek Libya (daha sonra bunlar Suriye eklendi, İran gibi diğerleri de sıradadır) gibi ülkelerde iç karışıklıklar yaratılıp dış müdahale olanaklı hale getirildi. Böylece, bir ülkede diktatörleri durdurmak, kitlesel katliamları önlemek ve demokrasiyi kurmak (!) için o ülkelerin işgal edilmesinin önü açılmış oldu. Yeni emperyalizm, küresel terör bahanesinden vazgeçerek post-modern işgaller yöntemini kullanmaya başlayınca, El Kaide gibi küresel terör örgütlerine ihtiyaç kalmadı ve bu şüpheli oluşumlar gereksiz hale geliverdi.

Yeni emperyalizmin ayak sesleri yanı başımızda Orta Doğu ülkelerinde duyulmaya başladı, ancak tatlı su aydınlarımızın birçoğunun hala gelişmeleri anlamakta zorlandıklarını görüyoruz.

Peki, dünya yeniden şekillenirken, Türkiye’nin bu yeni dünyada yeri ne olacaktır ? Bu konudaki en isabetli tespitlerden birisini, CIA Türkiye uzmanlarından Graham Fuller’in kitabının isminde buluyoruz : Yeni Türkiye Cumhuriyeti ! (Graham E. Fuller, Timaş Yayınları). Aynı yazar, yeni emperyalizmin Orta Doğu coğrafyasında ne aradığını da çok açıklıkla ifade ediyor : “Yeni Emperyalizm, Müslüman dünyasında varlığını iki nedenle güçlü biçimde sürdürmektedir : Enerji kaynakları ve nakliye yolları nedeniyle Müslüman dünyasının büyük kısmı ciddi ölçüde jeo-stratejik öneme sahiptir” (Graham Fuller, İslamsız Dünya, Profil Yayıncılık, İstanbul, 2010, sy. 272).

Peki, yeni emperyalizm kavramını burada ilk kez mi kullanıyoruz. Elbette hayır. Bu konuda daha önceleri sayısız çalışma yapılmıştır. Bakın, CIA Türkiye Masası eski şefi, bu konuda neler yazmış : Resmi Batı emperyalizmi tarihinin sona ermesinden sonra bile modern çağda yeni emperyalizm biçimleri doğmuştur. Özellikle Ortadoğu’da İngilizler, “bağımsızlığını” yeni elde etmiş devletlerin çoğunun yönetimini elinde tutmak için buralarda göreve itaatkar kişileri getirmişlerdir. Bu süreç, İran, Irak, Mısır ve Suriye ile birlikte Cezayir, Libya, Tunus, Ürdün ve Yemen’de de yaşanmıştır (Graham E. Fuller, İslamsız Dünya, Profil Yayıncılık, İstanbul, 2010, sy. 271). Fuller, devam ediyor : Yeni emperyalizmin özellikle Ortadoğu coğrafyasında kullandığı yöntemler değişmektedir. Bunlar, ABD tarafından yapılan büyük yardımlar, ABD’nin kontrolündeki Dünya Bankası’ndan kredi kullandırılması, askeri satışlar, diplomatik destek, askeri üslerin kurulması, düzenli siyasi müdahale, bölgesel politikaların manipüle edilmesi ve askeri tehditler (sy. 272).

Emperyalizm, yeni dünya düzeni kurmak için yola çıkmış durumda ve kendi gerçekliklerini yaratmaya başladı. ABD’de Bush yönetiminin önde gelen isimlerinden birine Orta Doğu’da yaşanan savaşların yaratacağı gerçeklikler hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, “kendi gerçekliklerimizi kendimiz yaratırız” (Graham E. Fuller, İslamsız Dünya, sy. 12) yanıtı almışlar. İşte bu noktada gerçek aydının görevi, Ortadoğu’da yaratılan gerçeklikleri yeni emperyalizmin gizli planlarının şifrelerini çözerek görmek ve açığa çıkartmaktır. 
 
21. yüzyılda Yeni Emperyalizm çağına girdik ve bu çağda dünya yeniden paylaşılıyor ve yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Bunu anlamamak için “tatlı su aydını” olmak gerekir. Peki bu süreçte aydın kavramından en ufak bir biçimde pay almayı hak etmek için tavrımız ne olmalıdır : Gerçekleri görmek ve cesurca açıklamak.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar