YENİ HASLETLERİMİZ

   YENİ HASLETLERİMİZ

 

                                                                                                          ABDULLAH AYDIN

                                                                                                                                             [email protected]

 

 

                Bireyin, toplumun ve oluşan sistemin yapılanması ve şekillenmesi, "Tavuk mu-yumurtadan - Yumurta mı, tavuktan çıkar?" sorgulamasının değişik bir yansımasıdır. Önce insanlar sistemi kurar ve işletmenin yöntemlerini saptarlar, daha sonra da sistem insanları kendi işleyişi doğrultusunda şekillendirir.  

                Bireyin yaratılış özelliği ve toplumların ortaklaştığı yararlı düşünce, eylem ve alışkanlıkları olarak nitelenen "HASLET", kalıcı özellik taşımıyor. Aileden başlamak üzere, etkileşim içinde bulunduğu her türlü sosyolojik, maddesel, siyasi ve kültürel etkinlik, kişinin ve genişleyerek toplumun hasletlerinde (özelliklerinde) değişikliklere neden olabiliyor.

                İçinde yaşadığımız sistem, doğal hasletlerimizin çoğunu körleyerek, sisteme özgü yeni hasletler(!) edinmemize neden oldu. Bu haslet değişikliklerimizi, elli yaş üstü insanlarımız daha net gözlemleyebiliyorlar ve gözlem sonuçlarından çoğu kez rahatsızlık duyuyorlar.

                Ne gibi?

                Her kişi ve kesimin övünçle sahiplendiği "Yurtseverlik", günümüzde pek değer verilmeyen ve yan gözle bakılan bir anlayış oldu…

                "Bu topraklar üzerinde yaşayan her birey, bu toprakların tümünün eşit sahibidir" düşüncesinin yerini, "şurası senin, burası benim" düşüncesi aldı…

                Sorunlar karşısında, "şikâyetçi ol, ama çözüme karışma" mantığı belleklerimize iyice yerleşti…

                Karşımızdaki insanlar, gruplar, olaylar ve düşünceler karşısında giderek katılaşıyoruz ve "Empati" kurarak değerlendirmeyi aklımızdan hiç mi hiç geçirmiyoruz…

                Muhtaçlara yardım yapıyorsan, "Bir elin yaptığını öbür elin duymayacak" inancımıza rağmen, üç-beş paralık yardımları tantanayla propagandaya dönüştürüyoruz…

                Yaşlı birini, hasta birini gördüğümüzde, elindeki ağırlığı alıp koluna girerek rahatlatırken, şimdi yaşlı, düşkün ve hasta insanlarımızı görmezden geliyoruz, hatta yaşamalarını bile fazladan buluyoruz… Bu ülkede Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapmış birisi, "Emekliler çok yaşıyor" diyerek özlediği sistemi ve sisteme özgü edindiği hasleti(!) dışa vurmuş, yaşadığımız insani değer erozyonunu gözler önüne sermişti…

                Önceleri hırsızlar, vurguncular, haksız zenginleşenler pek fazla itibar görmezken, günümüzde başköşelerde oturabiliyor ve bizlerden itibar görebiliyorlar…

                Yılda ortalama beş bin insanımızın canını alan, on binlerce insanımızı sakat bırakan, hesabı zor hesaplanır ulusal maddi değer kaybına sebep olan "Trafik kazaları" karşısında, sanki doğal bir sonuçmuş gibi sessiz ve kabulkâr davranıyoruz…

                Bir buçuk yıl içerisinde seçmen sayımızı dört milyon artırarak seçimlere gidiyoruz ve sonucu meşru kabul ediyoruz. Sorumlular hakkında hiçbir sorgulama talebimiz olmuyor…

                İki sene Milletvekilliği yapan birileri, çift maaş ve ortalama emeklinin on katı gelir elde edebilirken, yoksulluğa terk edilen Emekli, çalıştığında maaşını hemen kesiyoruz, emeklilere aylık beş-on lira zam yaparak hakaretin en büyüğünü yapıyoruz. Ama bu kadar büyük haksızlığa gık bile diyemiyoruz…

                Ülkede on beş milyon çalışma yaşındaki insanımız ekmek parası bulamazken, “bu ülkede çok büyük işler yaptık” diyenleri, "koyunun kaval dinlemesi" gibi dinliyoruz ve alkışlıyoruz…

                Birkaç sene evvel başkasının sponsorluğunda yurt dışında okuyan, ülkemizi emanet ettiklerimizin çocukları, üç-dört yıl içinde, Türkiye"nin en zenginleri sınıfına girmelerine hiç şaşırmadık ve "bizim çocuklar neden işsiz ve meteliksiz?" diyemedik, yetkililerden bu farklılığın hesabını sormadık, soramadık…

                Devletin asli görevi olan Sağlık ve Eğitimi pazara çıkaran ve insanlarımızın sağlığını, eğitimini takasa koyan, Cumhuriyetin bunca yıllık birikimlerini dünya sömürgecilerine pazarlayanları baş tacı ettik, benim canımı, benim eğitimimi, benim malımı kime, niçin satıyorsunuz demedik…

                Biz topraksız köylüler, biz meteliksiz dolaşanlar, biz sermayesiz sermaye hayranları, toprak ağalarının, mütegallibenin, Emperyalist taşeronların, din tacirlerinin kurdukları partileri destekledik, oy yağdırdık ve oy yağdırmaya, şak şaklamaya halen devam ediyoruz. Anamızı belleyenlerden anamızı kurtarmasını bekliyoruz…

                İnsanlarımızın birbirini gırtlaklamasına göz yuman, elliden fazla gencimizi ipe çeken, milyon sayıda insanımızı işkencelerden geçiren, yarım yamalak demokrasimizin defterini düren faşist darbecilere onay verdik, şimdi de saraylarda koruma altında " el bebek gül bebek" bakımlarını sağlıyoruz…

                Daha önceleri "hırsız, rüşvetçi, ahlâksız"  dendiği zaman başımızı kaldıramazken, kaçacak delik ararken, şimdilerde bu tür ithamlar onur payesi gibi geliyor…

                Sistemin bize hediye ettiği yeni ve olumsuz hasletlerimiz(!), sosyal ve ulusal yapımızı kemiriyor ve bizi yoksulluğun, ahlâksızlığın batağına çekiyor ve çöküş yollarının parkelerini döşüyor.

                Bu olumsuz davranışlara ve olumsuz yolculuğa dur demek, kendini Yurttaş sayan herkesin birincil görevi olmalıdır; özellikle yönetenlerimiz ve halkımız adına yetki kullananların!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.