SÖZ KURŞUNDAN AĞIRDIR

 

[email protected]

Arapça, eski ve zengin bir dil. Kullanımında, insanlara ders verecek, yol gösterecek sözler ve deyimler var. Birinde şöyle demişler:

“Söz ok gibidir, hedefini bulmayabilir, ama geri dönmez! Dönse de ancak sahibini yaralar.”

Söz üzerine söylenmiş bir örnek de bizden verelim;

“Söz Gümüşse, sükût Altındır!” demiş atalarımız.

Bu ifade, konuşmayınız anlamında değil, lüzumsuz konuşmanın anlamsızlığı ve değersizliğini belirtmek için kullanılmış bir ifade…

Siyasi hayatımız, söz kalabalığı bakımından Edebiyat Dünyamızın çok üzerinde bir üretkenliğe sahip. Siyasi hayatımız lâf üretkenliği ve kışkırtma söyleminde o kadar ileri gitti ki, ‘boş kasnağın dönme hızını’ bile geçti…

Siyasi yetkililerimiz, Partilerimizin Gurup toplantıları ve katıldıkları tüm toplantılarda, birbirlerine karşı, normal zekâ seviyesindeki, ortalama sosyal yapıdaki insanların kullanmayacağı terim ve ifadelerle hitap etmekte, gönderme ve hakaretlerde bulunmaktalar. Siyasi edebiyatımıza, karalayıcı, hakaretamiz, küçültücü, kışkırtıcı, aşağılayıcı yapıda alegorik anlatımlar ve tanımlamalar egemendir…

Ülke yönetimini ve geleceğimizi emanet ettiğimiz siyasetçilerimizin, iktidar kanadının söylemlerinden bir porsiyon salata yapalım ve tadına bir bakalım:

Tarih bu iki Genel Başkanı affetmeyecek, onları kara bir leke olarak kaydedecek…

Söz söyleyecek yüzleri dahi yoktur. ‘Edep yahu’ diyorum…

Kendileri politika üretemiyorlar, başkalarının katarında idare ediyorlar…

O Altmış  Üç insanın samimiyetini sorgulayacak bilgileri ve kalibreleri yoktur…

… marjinal bir partini peşine takıldı…

Nerede karanlık  örgüt varsa, … O nun arkasına takılıyor…

Hem Müslüman, hem Lâik olunmaz. Ya Müslüman olacaksın, ya Lâik!

Dindar nesil yetiştireceğiz!

Dininizi ve kininizi unutmayın!

Daha fazla hararet yapmadan emekliye ayrıl!

Kayışı  kopmuş, contaları yanmış, motoru su kaynatmış!

Paul Auster Atatürk’e benziyor. Gelince filmde oynasın!

Kürt kökenli yurttaşlarımızın, Emperyalizmin oltasına Bağımsızlık, özgürlük, insan hakları yemi olarak takılmasında sakınca görmeyen bir partinin temsilcilerinin ifadeleri, iktidar partisinin söylemlerinden daha kışkırtıcı ve tahrik edici.

Yetmiş Beş  Milyon insanı temsil etmesi gereken ve ülke bütünlüğü için yemin etmiş bir milletvekili diyor ki; “Ben Türk değilim, bana Türk demeyin!” derken;

Aynı partiden, bütünlük yemini etmiş bir başka Milletvekili daha ileri giderek; “Kürtler, girdikleri her savaşı kazanmasına rağmen, masa başında hep kaybettiler. Şimdi biz savaşı kazandık, sıra masa başında kazanmaya geldi!” diyebilecek kadar işi ayrımcılığa kadar taşıyor…

Bu tür söylemlerin damgasını vurduğu siyasi arena, hiçbir zaman Barış, Özürlük, İnsan hakları, Eşitlik ve Hukuk üretmez. Bu dil ancak düşmanlık ve kavga üretir…      ABD’li tarihçi ve insan bilimci John Zerzan, “Medeniyet buysa, bana vahşeti verin” diyor.

Şayet, siyaset buysa, bunu yapmamakta yarar var!

Yirmi beş  asır evvel yaşamış Democritis,” Kıskançlık siyasi bölünmenin sebebidir” diyor.

Anlaşılıyor ki; tarihin akışından ve yaşanan olaylardan ders çıkaramamışız.

Siyaset yapan insanların sorumlulukları katlanarak büyür. Siyasetçi her zaman ve zeminde ağzına geleni ve karşısındakinin hoşuna giden sözleri sarf edemez. Sözlerinin ve davranışlarının tarihin akışında etkili olacağını düşünmek zorundadır. Dengesiz sözlerin, günün birinde sosyal Tsunamiye neden olacağı bilinciyle hareket etmelidir…

Mizahçı George Carlin “Ömrümüze yılar kattık, ama yıllarımıza hayat katamadık” diyor. Bizde Ulus olarak ömrümüze siyaset kattık, ama siyasetimize, hayatımıza Demokrasi, Hukuk ve eşitlik katamadık…

Söz, karşındakileri kelimelerle kurşunlamak değil, Yunus’un dediği gibi; ‘Ağılı  aşı bal ile yağ eden’ kelimelerdir…

Kötü söz kurşundan çok ağırdır; ne yürekte, ne de sırtta taşınmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.