SELİN SOSYOLOJİK AÇILIMI

SELİN SOSYOLOJİK AÇILIMI
ABDULLAH AYDIN
[email protected]

Yaşadıklarımız kader değil, sosyolojik yapımızdaki tedavi edemediğimiz hastalığın hazin sonucudur. Selin alıp götürdüğü insanlarımız da, ne yazık ki bu yapıdaki oyununun birer aktörü, birer figüranı idiler. Oynadığımız oyunun sonuçlarında onların katkılarını da göz ardı edemeyiz. Ancak bu felâket oyununu ortaya koyanlar ve ana aktörler, bu ülkenin egemenleri, o egemenlerin yönetsel temsilcileri, kokuşmuş, her tarafı dökülen, insanlarına zarar verir duruma gelmiş, üretkenlikten, adaletten uzaklaşmış siyaset kurumu ve onun vekilleridir…
Son ayların moda muhabbeti "Açılım" kelimesi; ama içi tam olarak henüz doldurulamadı. Bu modaya Doğa da uydu ve ülkemizin bazı yörelerinde "açılım" denemelerine başladı. Bu söylem bir "İroni", ama toplumsal davranış biçimimize başka tür bir tarif bulamadım. Bakalım selin sosyolojik açılımı ney miş?
Var oluşundan beri, İnsan ile doğanın savaşı devam ediyor. İnsan ile doğanın savaşı
asimetrik yapıda olduğundan, sonuç alınamıyor ve acılara neden oluyor. Doğa kendini yenileyen kuralları çerçevesinde simetrik savaşırken, insan asimetrik ve kuralsız davrandığı için verdiği zararlar ve acılar daha çok oluyor.
Doğanın dili olsa da, şu kural tanımaz insanlara sorsa:
Beni bu kadar neden tahrip ediyorsunuz, neden kirletiyorsunuz?
Denizleri niçin dolduruyorsunuz?
Dere yataklarını neden daraltıp etrafını iskâna açıyorsunuz?
Ormanları neden bu kadar yakıp, kesip tahrik ediyorsunuz?
Tarım alanlarını neden imara, yerleşime açıyorsunuz?
Suları neden zehirliyorsunuz?
Denizlerin, Irmakların kıyılarını kimlere yapılandırıyorsunuz ve halka niçin kapatıyorsunuz?
Soruları çoğaltmak mümkün, ama gereği yok. Çünkü bunları sele kapılanlar dâhil, herkes biliyor. Biliyor da, kural tanımazlığımız bizi her şeyden daha fazla yönlendiriyor, yönetiyor…
Yanlış yapılanmaları, haksız işgalleri, görevlilerin bu işlerdeki katkılarını bir yana bırakalım da, şu sel sularında insanlar yaşam savaşı verirken, selden mal kapma peşinde olanlara bakalım:
Selden mal kapmaya çalışan insanların davranışlarını sadece "Ekonomik" gerekçelere bağlamak bizi yanılgıya götürebilir. Bu davranışın içinde sistemin yanlışlarının getirdiği bir öç alma duygusu olduğunu da düşünebiliriz. Çünkü önünden insanlar sel tarafından sürüklenirken, birilerinin, selin getirdiği çanak çömlek kapma peşinde koşması normal bir insan davranışı olmasa gerek…
Yönetenler şöyle dursun, bu ülkede Sosyologlara, Sosyal bilimcilere, Psikologlara, sosyal araştırmacılara oldukça fazla görev düşüyor. İnsanlarımızın bu olumsuz davranışlarının nedeni mutlaka ortaya çıkarılmalı ve tedavi edilmelidir…
Sıra dışı davranışlarımızla arızalı bir toplum olduğumuz alenen belli. Bu konuda Sayın Sinem Ersever"in "BİR ARIZANIN ANATOMİSİ" adlı eserinin “TÜRK OLMAK ARIZA YAPIYOR!” adlı pasajına bir göz atalım:
“Çelişkiler eninde sonunda arıza yapıyor. Türk olmanın da çok çelişkili yanları var. Yüzyıllar boyunca dünyayı yönetmişiz. Ama padişahın iki dudağı arasında yaşamışız. Çok gösterişli bir milletiz, ama zengin değiliz. Ne batılıyız ne de doğuluyuz. Batıdaki gibi bireyselci değiliz, doğudaki gibi kendini topluma adamış havası da yok. Yani zihnimizin iki tarafında pencereler açık ve sürekli cereyan yapıyor. O da arızaya neden oluyor.”
Doğuya da ihtiyacımız var, batıya da. Doğunun da, batının da, kuzeyin de, güneyin de ürettiği tüm iyilikler bizim de olmalı. Öyleyse "zihnimizin iki tarafındaki pencereleri" ne zaman açıp ne zaman kapayacağımızı öğrenmek zorundayız. Sürekli arıza ve sosyal hastalıklarla yaşayamayız. Birlikte, barış ve özgürlük içinde yaşamak kolay değil; ödenmesi gereken bir sürü kabarık faturası var.
Birlikte yaşamak zor, zor olduğu kadar da hoş ve güven verici değil mi? Birbirimizi severek, güvenerek denemekte ne mahsur var?
SELİN SOSYOLOJİK AÇILIMI
ABDULLAH AYDIN
[email protected]

Yaşadıklarımız kader değil, sosyolojik yapımızdaki tedavi edemediğimiz hastalığın hazin sonucudur. Selin alıp götürdüğü insanlarımız da, ne yazık ki bu yapıdaki oyununun birer aktörü, birer figüranı idiler. Oynadığımız oyunun sonuçlarında onların katkılarını da göz ardı edemeyiz. Ancak bu felâket oyununu ortaya koyanlar ve ana aktörler, bu ülkenin egemenleri, o egemenlerin yönetsel temsilcileri, kokuşmuş, her tarafı dökülen, insanlarına zarar verir duruma gelmiş, üretkenlikten, adaletten uzaklaşmış siyaset kurumu ve onun vekilleridir…
Son ayların moda muhabbeti "Açılım" kelimesi; ama içi tam olarak henüz doldurulamadı. Bu modaya Doğa da uydu ve ülkemizin bazı yörelerinde "açılım" denemelerine başladı. Bu söylem bir "İroni", ama toplumsal davranış biçimimize başka tür bir tarif bulamadım. Bakalım selin sosyolojik açılımı ney miş?
Var oluşundan beri, İnsan ile doğanın savaşı devam ediyor. İnsan ile doğanın savaşı
asimetrik yapıda olduğundan, sonuç alınamıyor ve acılara neden oluyor. Doğa kendini yenileyen kuralları çerçevesinde simetrik savaşırken, insan asimetrik ve kuralsız davrandığı için verdiği zararlar ve acılar daha çok oluyor.
Doğanın dili olsa da, şu kural tanımaz insanlara sorsa:
Beni bu kadar neden tahrip ediyorsunuz, neden kirletiyorsunuz?
Denizleri niçin dolduruyorsunuz?
Dere yataklarını neden daraltıp etrafını iskâna açıyorsunuz?
Ormanları neden bu kadar yakıp, kesip tahrik ediyorsunuz?
Tarım alanlarını neden imara, yerleşime açıyorsunuz?
Suları neden zehirliyorsunuz?
Denizlerin, Irmakların kıyılarını kimlere yapılandırıyorsunuz ve halka niçin kapatıyorsunuz?
Soruları çoğaltmak mümkün, ama gereği yok. Çünkü bunları sele kapılanlar dâhil, herkes biliyor. Biliyor da, kural tanımazlığımız bizi her şeyden daha fazla yönlendiriyor, yönetiyor…
Yanlış yapılanmaları, haksız işgalleri, görevlilerin bu işlerdeki katkılarını bir yana bırakalım da, şu sel sularında insanlar yaşam savaşı verirken, selden mal kapma peşinde olanlara bakalım:
Selden mal kapmaya çalışan insanların davranışlarını sadece "Ekonomik" gerekçelere bağlamak bizi yanılgıya götürebilir. Bu davranışın içinde sistemin yanlışlarının getirdiği bir öç alma duygusu olduğunu da düşünebiliriz. Çünkü önünden insanlar sel tarafından sürüklenirken, birilerinin, selin getirdiği çanak çömlek kapma peşinde koşması normal bir insan davranışı olmasa gerek…
Yönetenler şöyle dursun, bu ülkede Sosyologlara, Sosyal bilimcilere, Psikologlara, sosyal araştırmacılara oldukça fazla görev düşüyor. İnsanlarımızın bu olumsuz davranışlarının nedeni mutlaka ortaya çıkarılmalı ve tedavi edilmelidir…
Sıra dışı davranışlarımızla arızalı bir toplum olduğumuz alenen belli. Bu konuda Sayın Sinem Ersever"in "BİR ARIZANIN ANATOMİSİ" adlı eserinin “TÜRK OLMAK ARIZA YAPIYOR!” adlı pasajına bir göz atalım:
“Çelişkiler eninde sonunda arıza yapıyor. Türk olmanın da çok çelişkili yanları var. Yüzyıllar boyunca dünyayı yönetmişiz. Ama padişahın iki dudağı arasında yaşamışız. Çok gösterişli bir milletiz, ama zengin değiliz. Ne batılıyız ne de doğuluyuz. Batıdaki gibi bireyselci değiliz, doğudaki gibi kendini topluma adamış havası da yok. Yani zihnimizin iki tarafında pencereler açık ve sürekli cereyan yapıyor. O da arızaya neden oluyor.”
Doğuya da ihtiyacımız var, batıya da. Doğunun da, batının da, kuzeyin de, güneyin de ürettiği tüm iyilikler bizim de olmalı. Öyleyse "zihnimizin iki tarafındaki pencereleri" ne zaman açıp ne zaman kapayacağımızı öğrenmek zorundayız. Sürekli arıza ve sosyal hastalıklarla yaşayamayız. Birlikte, barış ve özgürlük içinde yaşamak kolay değil; ödenmesi gereken bir sürü kabarık faturası var.
Birlikte yaşamak zor, zor olduğu kadar da hoş ve güven verici değil mi? Birbirimizi severek, güvenerek denemekte ne mahsur var?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.