O AKIL BİZE KALSIN

 

 [email protected]

          

            Tunus’ta  ‘Yasemin’ devrimi adı altında başlayıp Arap âlemine yayılan ve Mısır’da yoğunlaşan halk hareketleri, Dünya insanlığının birilerinin istediği gibi yönetilmeyeceğini, yönetilemeyeceğini adeta haykırmaya başladı. Toplumlar ne kadar geri kalmış olurlarsa olsunlar, iletişim çağının insanları çok yönlü etkilediğini, eksi-artı doğrultuda değişime doğru yürüdüğünü gösterdi.

            Tunus’ta, Mısır’da, Yemen’de, Lübnan’da sokağa dökülen, Suriye ve Ürdün’de de kıpırdamaya başlayan halk hareketleri, kimi çevrelerce Demokrasi talebi gibi gösterilse de, Tunus sokaklarında yapılan TV. Röportajlarında halkın yakınmaları, yoksulluk ve yolsuzluk üzerine oturuyor. Dış egemen Dünya’nın bu kalkışmaları Demokrasi talebi gibi göstermesi yanıltıcı olabilir. Halkın şikâyetçi olduğu yönetici kadro ile dış tanımlayıcıların, bu ülkelerdeki halkın yoksullaşmasında ve sisteme dönüşen yolsuzluk yöntemlerindeki ortaklıkları göz ardı edilmemelidir…

            Bu ülkeleri bekleyen temel tehlike ise; baskıcı rejimlerin daha da kalıcı yapıya dönüşmesidir. Görünen o ki; kalkışmaların örgütlü ve siyasal bir yapısı yoktur, gerektiğinde muhatap olacak, kitlelere yol gösterip peşinden sürükleyecek lider kadrodan yoksun görünüyorlar…

            Bir diğer tehlike de; ilkesellikten ve lider kadrolardan yoksun kalan kitlelerin talan ve teröre yönelmesidir ki; bu ülkeler için, içinden çıkılmaz ana tehlike o zaman başlıyor demektir. Hatta o ülkelerle de kalmayıp, bütün Ortadoğu ülkelerinin içine alan bir şiddet ve terör ortamına dönüşme tehlikesi vardır…

             Tanrı’nın en adil dağıttığı şey ‘Akıl’dır derler; çünkü hiç kimse aklından şikâyetçi değildir, herkes kendi aklıyla barışıktır, mutludur…

            Bu toprakların, bu halkın iç tanımlamaları ve benzetmelerinin içinde, alınması gereken dersler vardır. Ne demiş insanlarımız: “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı”, “Dinime söven bari Müslüman olsa!”, “Herkes önce kendi evinin önünü temizlemelidir!”, “Aynada önce kendi yüzüne bak!” diyerek, bazılarının söylem ve hareketlerinin anlamsızlığını ifade etmişlerdir…

            Arap dünyasındaki bu hareketler olurken, bizim kimi yöneticilerimiz Arap liderlere akıl satmaya çalışıyorlar. Kendi ülkesinde en ufak Demokratik tepkiye, sövgüye varan ifadelerle karşı çıkıp, inzibati her türlü şiddet gösterilirken, dönüp bir başka ülkenin liderlerinden itidalli davranmasını istemek ve halkın demokratik hakkını kullandığını söylemek biraz gülünç bir durum yaratıyor…                                                                              Belli ki, o ülkelerde bıçak kemiğe dayanmış ve halk haklı olarak tepki veriyor. Ancak bizim ülkemizdeki durum onlardan pek de iyi değil. Başka liderlere akıl satanlar, o ülke halklarını haklı görenler (ki o halklar haklıdırlar), iş kendi işçisine, memuruna, öğrencisine, çiftçisine gelince amansız bir tirana dönüşüyorlar. Hak arayanların, haksızlıklara, zulümlere, talan ve yolsuzluklara, işsizliğe, açlığa hayır diyenlerin karşısına, bizim akıl satıcıları Biber gazıyla, Tazyikli suyla, Panzerle, Copla çıkıyorlar…

            Dünya’da eşi benzeri görülmeyen yöntemlerle çıkarılmaya çalışılan, Meclis çoğunluğuna dayanarak çıkarılması mutlak görülen ‘Torba’ veya ‘Çorba’ yasalarla hukuk devletinin tesis edileceğini zannedenler, gerçek hukuku anlamamış gibi davranıyorlar. Torba yasaların sonunda hiçbir kamu görevlisinin kalıcı adresinin olması, işçilerin stajyerlikten çıkarak kalıcı kadro elde etmesi mümkün olmayacak, Türkiye iç sürgünlerin yoğunlaştığı, iş garantisinin tümden yok olduğu bir ülke haline gelecek. Çalışanların böyle hukuk dışı yasaya tepki vermesinden daha doğal ne olabilir ki?

            Bizim Başbakanın ve diğer siyasi yetkililerin tavsiyelerine Mısır yetkililerinden “siz kendi işinize bakın, bizim işimize burnunuzu sokmayın” diyerek, sert tepki verdiler. Türkiye bu azarlanışa maruz bırakılmamalı idi. Yetkililerin bu tür uluslar arası konularda daha diplomatik davranmaları, ülkemiz diplomasisinin yararına olacağı unutulmamalıdır…

            Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, halk hareketlerinin yoğunlaştığı ülke yöneticilerine yaptığı tavsiyelere yürekten katılıyorum. Ancak Aynı başbakanın kendi yurttaşlarının hak taleplerine de aynı hassasiyeti göstermesini beklemek hakkımız olsa gerek…

            Sayın Başbakan bu ülkeyi, bu halkı seviyorsa, başkalarına verdiği aklı bu ülkede saklasa, o akıl bizde kalsa daha iyi olmaz mı? Belki işe yarar!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.