İMAM NE DİYECEK

 

 

İMAM NE DİYECEK

 [email protected]

Deniz subaylığından ayrılarak Protestan papazlığına geçen Martin Niamöller, ikinci paylaşım savaşı sonrası gazetecilerle yaptığı söyleşideki anlatımıyla, bir sistemi tanımlama doğrultusunda, tarihe silinmez bir not düşmüş, Faşizmin kara yüzünü göstermiştir.

 Anlatı şöyle:

  “Naziler Komünistleri toplarken sesimi çıkarmadım, çünkü ben Komünist değildim. Sosyal demokratları götürdüler, sesimi çıkarmadım, çünkü ben sosyal demokrat değildim. Sendikacıları götürdüler yine sesimi çıkarmadım, çünkü ben sendikacı değildim. Sonra Yahudileri götürdüler, ben yine ses çıkarmadım, çünkü ben Yahudi değildim. Sonunda beni de alıp götürdüler” der.

            Gazeteciler sorar;

            Peki, peder Niemöller, sizi götürdüklerinde toplumda tepki doğmadı mı?

            Niamöller cevaplar;

            Tepki gösterecek kimse kalmamıştı ki!

                                   ***

            Başbakan Erdoğan, Anayasa oylamasından önce yaptığı konuşmalarından birinde, “bitaraf (tarafsız) olanlar bertaraf (Yok edilir) olurlar” dedi. Hedef kitle ülkemizin en elit ve egemen kesimi iş adamları idi. Bu atış hedefini vurmuş olmalı ki; TÜSİAD,ın yaptırdığı yeni Anayasa taslağı, AKP’nin ve Başbakanın bile hayal edemeyeceği maddeler içeriyor, hatta Türkiye’nin bölünmesini bile göze alabiliyordu…

            Tehdit unsurunu koz olarak kullanan iktidarın Devlet bakanı ve Ekonomiden sorumlu bakanı Ali Babacan, Başbakandan geri kalmamak için, “Ekonomik alanlarda da Polisiye tedbirler alabiliriz” tehdidi ile iş adamlarını ve Bankaları köşeye sıkıştırmaya, iktidardan yana tavır almaya zorlamakta çekince görmedi…

            Bu tehdit hedefine ulaşmış ve Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince her iki görevinden de istifa etmek zorunda kalmıştır…

            Çeşitli bahanelerle, farklı gruplardaki insanlar sindirilmeye çalışılıyor. Henüz taslak halindeki kimi karalamalar, alınan notlar geleceğin suç unsuru olarak toplanıyor, gazeteciler, yazarlar, bilim adamları suçlanıyor, karalanıyor, itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor, kimileri de zindanlara tıkılıyorlar. Üniversitelerimizde teoloji dersi veren öğretim görevlileri de bu furyadan nasiplerini alıyor, evleri ve çalışma odaları saatlerce didikleniyor, birilerinin kafasında şekillenmiş suç unsuru belgeler aranıyor.

                                   ***

             Genel seçimler yaklaşırken, Hükümet ve Başbakan Erdoğan bir şeyleri tamamlama peşinde. Pazılın parçalarını teker teker yerine koymaya çalışıyor. Sistem tartışması açılıyor, birilerine perde arkasından ısmarlama Anayasa taslağı hazırlattırıyor, TBMM’den KHK (Kanun Hükmünde Kararname)çıkarma yetkisini alınıyor...                                                 Bu yetkiyi Hükümete veren Parlamento tarih önünde sorumludur. Parlamento Türkiye’nin geleceğini AKP’ye ipotek etmiş, yarım yamalak oluşturmaya çalıştığımız halk iradesini, halka rağmen birilerinin ikbali için devretmiştir. Bu devirle, Parlamentomuzun varlık nedeni kendiliğinden ortadan kalkmış oluyor. Bundan sonraki altı ay, Türkiye’nin sistemi ‘Parlamenter Demokrasi’ olmayacak, tek adam sistemi, yani‘Otokrasi’ olacaktır…  

            Öte yanda ülkede karmaşa almış başını gidiyor. Legal olduğunu(!) iddia eden, aslında terör uzantısı bir parti, çeşitli bahanelerle halkı kışkırtıyor, karışıklık çıkarıyor…                   Son birkaç yıldır Üniversite giriş ve KPSS de soruların bazı kanallarca çalındığı, şifrelendiği ve bir tarikat eliyle kendi adamlarına servis edildiği iddiaları milyonlarca insanımızı huzursuz ediyor, geçlerimizin ülke ve devlete olan güvenleri sarsılıyor…

            Hırsızlık yapanlara kefil olduğunu açıklayan birileri, nedense bu gelişmeler karşısında suskun kalıyor, yapılanlara adeta onay veriyor. Ülkenin en tepesindeki kişiler zamanlarının çoğunu diplomasi(!) adı altında yurt dışında geçiriyor, can alıcı ülke sorunları konusunda yurt dışından ahkâm kesiyorlar…

            Ülkemiz halkının büyük bölümü korku içinde. İnsanlarımız, suçlanma sırasının kime geleceği konusunda korku dolu bir beklentinin içine girdi. Toplum, günlük normal yaşantısının dışında düşünmeye ve hareket etmeye çalışır oldu. Çoğu kez açlığını, yoksulluğunu, işsizliğini, hastalığını unuttu, ‘acaba benim de başıma da kirli bir çorap örülür mü’ endişesini yaşar duruma geldi. Bu gidiş kimsenin hayrına değil; hele hele iktidarın hiç değil!

Korkutulma sırası onlara gelmiş olmalı ki; Üniversitelerde din bilimi öğreten öğretim görevlisi Prof. ve Doçentler de gizli örgüt üyesi bahanesiyle takip edilip, polis araştırma ve kovuşturmasına uğruyorlarsa, sıra yavaş yavaş İmamlara, Vaizlere de gelecek demektir… Belki o zaman, Papaz Martin Niamöller’in ne demek istediğini daha iyi anlarız!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.