HUKUK DEVLETİ OLABİLMEK

HUKUK DEVLETİ OLABİLMEK

ABDULLAH AYDIN
[email protected]

Türkiye"nin görüntüsü pek iç açıcı değil. Dikkatle irdelendiğinde, sanki adı konmamış bir iç savaş yaşıyor... Toplumda kaygı ve korku egemen… Demokrasilerde sözel siyasal tartışmalar kaçınılmaz ve olması gereken bir eylem. Partiler, siyasi düşünceler, karşıt görüşler birbirleriyle elbette tartışacak, birbirlerinin tezlerini çürütmeye çalışacaklar. Şayet çatışmalar Devletin temelini ve çatısını oluşturan kurumlar arasında ise, çatışmalar siyasi odak yönlendirmeli ve toplum yararından uzak ise, işte o zaman tehlike başlamış demektir… Ne yazık ki; Türkiye"nin günümüzdeki görüntüsü, adı konmamış kirli bir kavga ortamı!
Siyasi Partiler elbette birbirleriyle rekabet edecekler, eleştirecekler, yapılanları az bulacaklar, kendilerinin daha iyisini yapabileceklerini söyleyecekler. Siyasi çatışmaların ana hedefi elbette iktidar partileri olacak. İktidar partisi Demokrasiye inanmışsa, yapılan eleştirileri olgunluk içinde kabul edecek, eleştirilerden ve siyasi önermelerden dersler çıkaracak ve yanlışlarından arınarak, halka ve ülkeye daha iyi hizmet sunmanın yollarını arayacak.
Bu söylediklerimiz "Demokratik Hukuk Devleti"nin" Demokrasiyi özümsemiş iktidarları ve partileri için geçerli. Bizim Partilerimizi bu kategoriye sokmamız mümkün mü? Ne yazık ki; hayır! Ne kadar zorlasak da bu sınıfa girmiyor bizim partilerimiz...
"Hukuk Devleti"nin" temel yapısı, evrensel Demokratik Hukukun normları çerçevesinde, ülke özgünlüğüne ve toplumun tümünün yararına uygun hukuksal anlayış ve uygulamanın yerleşmesine bağlıdır. Siyasal farklılıkların, çıkar guruplarının, sosyal farklılıkların, egemen çevrelerin salt yararları çerçevesinde Hukuk Devleti oluşturulamaz. Yasalar ne kadar tümden kucaklayıcı, ne kadar ilkeli ve tarafsız, ne kadar koruyucu ise; Hukuk Devletinin yapısı o ölçüde sağlamdır, güven vericidir…
Sadece devletlerin değil, Aşiretlerin, Kabilelerin, Tarikatların, terör örgütlerinin, Mafyanın, soygun ve hırsızlık çetelerinin bile kendine has iç hukukları ve yasaları var. İster yönetici, ister üye olsun, herkes konulan kurallara uymak zorundadır. Şayet uymayan olursa en ağır biçimde cezalandırılmaları kaçınılmazdır. Ama hiçbiri, Demokratik kurumlar olarak kabul edilemezler.. Devlet toplumların üst yapı kurumu olduğuna göre, sayılanların ötesinde yasalara, hukuka ve o hukuku uygulayacak yöneticilere ihtiyacı var…
En demokratik, en hakkaniyetli yasaların metinlerde yazılı olmasına, “Demokratik Hukuk Devleti"nin” oluşması için yeterlidir diyemeyiz. Asıl olan, yasaların tüm yurttaşlara aynı mesafede olması ve eşit hizmet sunabilmesidir. Kim yapacak bunu diye sorduğumuzda, aklımıza gelen ilk görevli siyasi iktidar sahipleri ve Devletin çarklarını döndürmekle görevlendirilen bürokrasi oluyor. Kullanacakları enstrüman ise, Devlet ve toplum adına oluşturulan kurumlar ve yasalardır…
Darbelerle hırpalanan Türkiye, onlarca yıldır yasal, siyasi, idari, sosyal, ekonomik bir kavga ve kirlenmeyi yaşıyor. Halkımızca Devleti yönetmekle görevlendirilen AKP iktidarı ve Başbakanı devletin kurumlarıyla, yasalarıyla, hatta ülke halkıyla kavgalı.. Başbakan herkesi dövmeye, sindirmeye çalışıyor… Hükümet her konuda yandaş yaratmanın peşinde koşuyor ve toplumun oluşturduğu hukuksal temellerin, kurumsal temellerin hiçbirini tanımak istemiyor… Halk kendisiyle, Devletiyle kavgalı.. Patron işçiyle, ağa marabayla, Üniversite bilimle, öğretmen öğrenciyle, doktor hastayla, hâkim ve savcı dosyalarla, köylü suyla toprakla, Basın-yayın okuyucuyla, izleyiciyle, kalem kâğıtla, Belediyeler sokakla kavgalı.. Askerle Polis birbirini takip ediyor.. Neredeyse Tanrı kulları ile kavgalı bu ülkede.. Herkes karşısındakini yok etmeye, kirletmeye çalışıyor ve kirletiyor da! Devletin kurumları birbirlerini alt etmenin yollarını arıyor. Bu ülkede insanını koruyacak Hukuk sığınakları, sosyal sığınaklar bir bir yıkılıyor!
Bu ülkenin siyaseti kirlendi.. Sosyal yapısı kirlendi.. Ekonomisi kirlendi.. Gelenekleri, görenekleri kirlendi.. Havası, suyu kirlendi.. “Ekmekleri bozuldu” bu ülkenin.. Sanki üzerimize her yanı kirlenmiş, çamura, toza bulanmış bir örtü örttüler. Bu kirli örtünün altında, güzel ülkenin “BENİ TEMİZLEYİN” diye haykırdığını duyar gibi oluyor ülke insan…
Bu kirlilik temizlenmeden "Hukuk Devleti" olunamaz. Bu kirlenmede hepimizin katkısı var, temizleme görevi de hepimize düşüyor. Biz bu işi başarırız, başarmak zorundayız. Yeter ki: hukuk, sevgi ve iyi niyet içinde olalım…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.