YETER Kİ KAZANALIM NE OLURSA OLSUN DERSEK, KAZANDIĞIMIZDA BİZ DE ONLARDAN BİRİ OLACAĞIZ.

YETER Kİ KAZANALIM NE OLURSA OLSUN DERSEK, KAZANDIĞIMIZDA BİZ DE ONLARDAN BİRİ OLACAĞIZ.

"Bu kafayla bizden bir şey olmaz, bu şekilde hiç bir zaman hiç bir şey kazanamayız" diyebilirler. Ama salt kazanmak uğruna etik değerlerimizi çiğneyecek değiliz. Eğer hırsızlığı, uğursuzluğu, yalanı savunarak kazanacaksak kazanmayalım daha iyi... Çünkü

YETER Kİ KAZANALIM NE OLURSA OLSUN DERSEK, KAZANDIĞIMIZDA BİZ DE ONLARDAN BİRİ OLACAĞIZ.

Bülent BAŞARAN

Doping ile yarış kazanan bir yarışmacıyı alkışlayamayız.

Şike ile şampiyon olmuş bir takımın şampiyonluğunu kutlayamayız. Hırsızlıkla zengin olmuş bir adama riyakar bir saygı içinde olamayız.

img-5094-003.jpeg

Biz ne olursa olsun biz kazanalım diyerek binlerce yıldır korumaya çalıştığımız ve geçmişimizden devraldığımız ahlaki değerlerimizi bir kenara itemeyiz.

Bizler kaybedeceğimizi bilsek de erdemli duruşumuzdan ve binlerce yıllık etik değerlerimizden vazgeçemeyiz. "Eline, beline, diline sahip ol" düsturundan ödün veremeyiz. Hüseyin de Kerbela'ya yola çıkarken kaybedeceğini biliyordu, Pir Sultan da Hızır Paşa'nın bir gün onu asacağını biliyordu, Denizler de yola çıkarken idam edileceklerini biliyorlardı.

Bazı arkadaşlarım bu duruşun melankolik, arabesk bir duruş olduğunu savunabilir.

"Bu kafayla bizden bir şey olmaz, bu şekilde hiç bir zaman hiç bir şey kazanamayız" diyebilirler. Ama salt kazanmak uğruna etik değerlerimizi çiğneyecek değiliz.

Eğer hırsızlığı, uğursuzluğu, yalanı savunarak kazanacaksak kazanmayalım daha iyi...

Çünkü o zaman kazansak da kaybedeceğiz.

Biz, biz olmayacağız. Biz, bizlikten çıkarsak kısa vadede kazansak bile uzun vadede kazanan yine onlar olacak.

Evrensel sol, sosyalist, devrimci ilkeleri bir kenara iterek, yeter ki kazanalım ne olursa olsun dersek, kazandığımızda biz de onlardan biri olacağız. Kendimizi yok edeceğiz.

Sol sosyalist düşüncenin pragmatik bir biçimde kirli hesaplar, çıkar çatışmaları, yolsuzluk, rüşvet, halka ait servetin yağmalanması gibi şeylerle bağlantısı olan insanlarla ittifakı mümkün olamaz. Dürüstlüğünden kesinlikle emin olunmayan bir biçimde salt "düşmanımın düşmanı, dostumdur" bakış açısıyla verilecek gözü kapalı bir destek Türkiye'deki sosyalist devrimci değerlerin yerle yeksan olmasına neden olabilir.

Sosyalist hareket, düzen içi bir çıkar çatışmasının rezil tezgahında kirlenebilir.

Bugüne kadar hiç bir kirli işin içinde olmamış, başı dik, alnı açık sokakta yürüyen bizler yarın taraf olduğumuz şeylerin lekesini alnımızda taşıyabiliriz.

İki düşman düzen içi, kapitalist burjuva grubunun birbirleri ile mücadelesinde bizler üçüncü bir yol olmalıyız.

O da dürüstlük, erdem, adalet ve emekten yana olan yoldur. Evet yağmalara, hukuksuzluklara, anti demokratik uygulamalara, doğamızın, toprağımızın talanına, gelir dağılımı adaletsizliğine, işçi ve emekçilerin sömürülmesine karşı duruşumuz devam etmelidir fakat bu iki yanlıştan birini seçerek olmamalıdır.

Tehlikenin farkındayız, görmüyor değiliz. Hem biz bu tehlikeyi onlardan çok daha önce görüyorduk.

Onlar Türkiye'deki anti demokratik uygulamaların ucu ancak yeni kendilerine dokununca fark ettiler.

Biz on yıllardır bunun farkındaydık ve bu adaletsizliğe karşı mücadele ediyorduk. Şimdi kimsenin bize muhalefeti, demokrasiyi ve hukuk mücadelesini öğretmesi haddine değildir.

"Farkında değil misiniz, vatan elden gidiyor, Cumhuriyet elden gidiyor" söylemiyle sosyalist ve devrimci cenahı maniple etmeye çalışanlar, vatanın elden gittiğini yeni mi anladınız?

Kendi belediye başkanlarınız içeri alınana kadar, özel okullar açılırken, hastaneler özelleştirilirken, kamu iktisadi teşekkülleri satılırken, cemaat okulları açılırken, İmam Hatipler mantar gibi çoğalırken, Telekom satılırken, eğitim sisteminin altına dinamit konulurken, yurdun her yerinde bombalar patlatılıp insanlar meydanlarda can verirken, Cumartesi anneleri on yıllardır evlatlarını ararken, daha önce doğudaki belediyelere kayyumlar atanırken, doksanlı yılların karanlıklarında insanlar otellerde yakılıp sokak ortasında kaybolup buharlaşırken, Boğaziçi Üniversitesi'nin onurlu insanları haftalardır direnirken, suçlu masum bakılmaksızın KHK'lar ile kamu çalışanları ekmeğinden olurken, sosyalist ve devrimci sendikacılar, işçiler, memurlar ve gençler sokaklarda sürüklenirken neredeydiniz?

Neden sesiniz bu kadar gür çıkmıyordu?

İçerdeki Belediye Başkanlarının onurundan daha mı değersiz Boğaziçi Üniversitesindeki hocaların onuru?

Biz elbette haksızlıkların, emek sömürüsünün, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, doğa talanının karşısında ve gerçek halk iktidarının yanında olacağız. Ama sizin kirli parti içi hesaplaşmalarınıza, adam devşirmelerinize ve "iktidar olabilmek için iktidara benzeme çabalarınıza" bulaşmadan bu mücadeleyi yapacağız.

Tek adama karşı bir başka tek adam fetişizmi bizim için tercih olamaz. Bizler, parti içi kliklerin hesaplaşmaları sonucu ortaya çıkan, yaratılmış suni kahramanlardan demokrasi, hukuk, adalet bekleyecek saflığı çoktan aştık.

Sağcı bir iktidarın karşısında ondan daha sağ bir söylemle iktidar olabilmeyi düşünenler ancak Türkiye'de kıyıda köşede kalmış sağ partilerin popülerleşmesine hizmet ediyor.

Esamesi okunmayan sağ bloktaki partiler bölünerek çoğalıyor. Her biri tabela partisinden ibaretken şimdi yüzde 4-5 bandında oylara ulaştılar.

Bu yaklaşım ve söylemle ancak iktidarı ve onun olası işbirliği yapabileceği sağ partileri güçlendirdiğinizin umarım bir gün farkına varırsınız.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.