Karanlıklardan Aydınlığa ve Bugün ...
Son yaşadığımız birkaç haftada etrafında gerçekleşen tartışmaların hepsinin demokrasi, laiklik, sosyal devlet kazanımlarının kaybı ve hukuk ilkeleri etrafında geriye doğru olduğunu görmek üzücü ve endişe verici bir durumdur
Son yaşadığımız birkaç haftada etrafında gerçekleşen tartışmaların hepsinin demokrasi, laiklik, sosyal devlet kazanımlarının kaybı ve hukuk ilkeleri etrafında geriye doğru olduğunu görmek üzücü ve endişe verici bir durumdur
Anayasamızın 2.maddesinde; ülkemiz demokratik laik ve sosyal bir hukuk devletidir. diye yazılıdır
Ülkemiz bu kavramları insanlığın yaşadığı binlerce yıllık karanlıklarından; Aristo, Sokrates, Eflatun, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli, Manga Karta, Voltairé, Rousseau, Montesqieu, 1789 Fransız Devrimi ve onun hediye ettiği özgürlük-eşitlik-kardeşlik ideallerini ve ışıklarının daha fazlasını Atatürk ve kurduğu devlet sayesinde yaşama geçirebilmiştir
Demokratik olabilmenin önemli koşulları; halkın örgütlenme, kendisini özgürce ifade edebilme, seçme-seçebilme özgürlükleri ve hak arayabilme özgürlüklerini de içinde bulundurur!
Yoksulluğun bu kadar yaygınlaştığı, neredeyse 20 milyon insanımızın yoksulluk sınırının altında gelirle yaşamaya çalıştığı, yeşil kart sahipleri sayısının 14-15 milyonlara vardığı ve günlük ihtiyaçlarının çoğunu dahi sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonları olmasa karşılayamayacak olduğu yerde insanlar özgürlüklerini yeterince yaşayamayacaklar ve kendilerine yardım edenlere bağlanarak demokratik haklarını özgürce kullanamayacaklardır!
Başta ülkemizin en iyi eğitimli kitlesi olan memurlarımıza ve tüm çalışanlara uygulanan; örgütlenme haklarını engelleyen baskılar ve grev-toplu sözleşme hakları tanınmayarak hak aramalarının önüne engellemelerin her geçen gün arttığı yerde Demokratik Anayasal hakları kullanımı kısıtlıdır ve bu konularda başbakan RT Erdoğan 2003-2004 yıllarında söz vermesine rağmen henüz hiçbir adım atmamıştır!...
Laiklik ise; dinin; en yüce makam olan vicdanlarda özgürleşmesidir, dinin; bireysel yaşama yön vermesidir, Tanrı ile kul arasına kimsenin girmemesidir, devlet yaşamını düzenleyen kuralların akla ve mantığa dayanmasıdır!...
Son zamanlarda ise; anayasaya yani tüm halkın ortak yaşam sözleşmesine dini referanslı kurallar koyulmaya çalışılmaktadır Anayasalar ortak yaşamı düzenlerken ve akla dayalı olması gerekirken; dini kuralların içine sokulmaya çalışılması oldukça düşündürücüdür!...
Dini esaslı kurallarla yönetilen ülkelerde özgürlüklerin kısıtlı olduğu ve halkının çoğunluğunun yoksul oldukları görülmektedir ve dini esaslarla yönetilen neredeyse bütün ülkelerde iç kargaşalar hiç bitmemektedir!...
Sosyal devlet olmanın gerekleri ise; halkının genelinin ve çağdaş yaşamın gereği olan genel yararına olan insan onurunun korunmasını sağlayacak ihtiyaçlarının; karşılanmasıdır!...
Sosyal devlet halkının güvenliğini, nitelikli eğitimini, emeğini, refahını, çalışma barışını, sağlığını, emekliliğini en ileri düzeyde yaşatmaya çalışması gerçeğidir!...
Son çıkarılmak istenen sosyal güvenlik yasası ise; bu konudaki yıllardır elde edilen emeklilik ve sağlık hizmetlerini törpüleyen ve sosyal devleti neredeyse tasfiyenin ilk adımları olarak değerlendirilmelidir
Hukuk devleti ise; yaşamı düzenleyen kuralların insanlığın binlerce yıldır elde ettiği çağdaş yaşam birikimlerinin, kültürünün akla mantığa uygun ve geleceğe güvenle bakmalarını sağlayacak anlayıştır
Son haftalarda siyasi partilerin sicillerini tutmak ve Cumhuriyet Devrimlerini korumakla görevli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının AKP yi kapatmak için Anayasa Mahkemesine açtığı kapatma davasına olan tepkileri görünce; endişelenmemek mümkün değil!...
Cumhuriyet gazetesi başyazarı ve imtiyaz sahibi İlhan SELÇUK, İstanbul Üniversitesi önceki rektörlerinden Kemal ALEMDAROĞLU ve İP Genel Başkanı Doğu PERİNÇEK"in ve diğerlerinin yargılanmalarından ürkmemek gerekirken; değişik basın kuruluşları ve kitlelerce direk suçlu ilan edilmeye çalışılmaları ve yargıdaki bir konu hakkında bakanların söz söylemeleri düşündürücüdür
Çağdaş devlet olabilmenin gereklerini yüzlerce yıl önce Montesqieu ve Rousseau gibi yazarlar kuvvetler ayrılığı ilkelerini savunarak, insanların çağdaş yaşam birikimlerini güvence altına alacak; YASAMA-YÜRÜTME-YARGI erklerini KUVVETLER AYRILIĞI ilkelerinin gerekli olduğunu yaşama sunmuşlar ve çağdaş dediğimiz ülkelerin hepsi bu kurallara uyduğu için çağdaş olabilmişlerdir
Anayasalar; halkın birikimlerinin geleceğe taşıyacakları ortak yaşam sözleşmeleri olması gerekirken; yapılacağı söylenen yeni anayasanın önce ABD de ve belirli bir gruba açıklanması, ülkemizdeki meclis-partiler ve sendikalar-meslek odaları ve diğer sivil toplum örgütlerinin bilgilerine sunulmayıp birikimlerinin değerlendirilmemesi önemlidir
Şimdi hukuk devletinde herkesin ve tüm kurumların mevcut yasalara uymalarını, uymadıkları takdirde de mevcut kanunların müeyyidelerine maruz kalacakları ve suçluluğu kesinleşene kadarda masumiyetlerinin güvencede olduğunu bile bile işlenen suçu suç olmaktan çıkarıp hesap vermekten kaçılmaya çalışılması evrensel hukuka arkadan dolaşılmaya çalışılması ve yürütme gücünü ellerinde bulunduranların gösterdikleri tepki düşündürücüdür
Son yaşadığımız birkaç haftada etrafında gerçekleşen tartışmaların hepsinin anayasanın temel ilkeleri etrafında olduğunu görmek üzücü ve endişe verici bir durumdur
İnsanlığın yaşadığı ortak kazanımlarının geldiği en iyi kavramlardan olan demokratik-laik-sosyal ve bir hukuk devleti etrafında yaşanan ve birçok hak kayıplarına neden olabilecek tartışmaların kısa zamanda üst üste gelmesi önemlidir
Ve bu tartışmalar gerginliklere neden olmaktadır
Şimdi tüm bunlardan sonra sormak gerek nereye gidiyoruz
Bence;Demokrasiye tam olarak inanıldığında, insanların örgütlü birikimleri dikkate alındığında ve aklın ve bunu güçlendiren bilginin etrafında yaşam düzenlendiğinde; ülkemizi güzel günler beklemektedir
Buna birikimleri yeterlidir
Ben buna inanıyorum
Sevgi ve saygılarımla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.