Kabul edilemeyen gerçeklerin sonu

Kabul edilemeyen gerçeklerin sonu

Kübra TÜRKELİ: Her toplumun kendince gerçek saydığı doğrular vardır. Bunlar devletten devlete, Milleten millete...

Her toplumun kendince gerçek saydığı doğrular vardır. Bunlar devletten devlete, Milleten millete; sosyal durumlardan, siyasi durumlara kadar bir çok alanda değişiklik gösterir..

Yüzyıllardır bazı doğru ve gerçekler, devleti yönetenlerce veya üst bir sınıf tarafından söyletilmemiş, söyleyenler ise ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Bunun nedeni belki, milleti uyandırmamak, belki devletin ömrünü uzatmak, belki halkın ayaklanmasını önlemekti. Ama neden her ne olursa olsun gerçekleri söyleyenler, bir nevi mağaranın dışına çıkabilen bu kişiler, çoğu kez idamla cezalandırılmıştır. Suçları, halkı aydınlatmak, bilgilendirmek kendileri de büyük bir bilgi ve ilimle donatılan bu kişiler toplumda her zaman hor görülmüş, bazı zamanlar ""deli"" olarak nitelendirilmişlerdir. İlk örnek Hz. Muhammed (S.A.V) Peygamberimizin ilk tebliğleri etrafa yaymaya başladığı zaman toplum tarafından yanlış anlaşılmış, hatta taşlanmıştır. Ama sonunda amacını gerçekleştirmiştir. Ama ne yazık ki diğer kişiler emellerine ulaşamadan yok edilmişlerdir.


Bir diğer örnek ise Sokrat, ünlü yunan filozofu. ""Bildiğini bilmediği"" olarak açıklayan ilk kişi. Bu zat, toplumu özellikle gençleri yanlış yollara sevk etmekle suçlandı. Yaptığı iş sadece ve sadece onları bilgilendirmek, topluma kazandırmaktı. Ne yazık ki dönemin yöneticileri ve ileri gelenleri bunu anlamadı ya da anlamak istemediler. Çünkü halkın aydınlanması onların aleyhinde bir durumdu.

 Akılsız, hiçbir şey bilmeyen koyunları gütmek kolaydı. Sonuçta, Sokrat zehirlenerek idam edildi. Bu, toplumu yönetenlerin ne kadar geri kafalı ya da menfaatçi olduklarının göstergesidir. Her daim, eğer insanlık için bir şeyler yapmaya çalışıyorsak toplanmaya, yanlış anlaşılmaya ve hatta en ağır cezaya çarptırılmaya hazırlıklı olmak lazım.


Bir diğer ismimiz ise Hüseyin İbn-i Mansur. Yani diğer ismiyle El –Hallac. O, içinde yoğun bir ilahi aşk olan, tek derdi İslam"ı daha iyi anlamak ve anlatmak için her şeye katlanan büyük bir üstad. Bağdat"ta yaşadığı sırada bu faaliyetlerine devam etmesi, halka bir şeyler anlatması ev ENEL- HAK sözüyle bütün ilgileri üstüne çekmesi ve halifeyle Bağdat yöneticilerinin bu durumdan rahatsız olması üzerine El Hallac, Bağdat"ta idam edilmiştir.Hem de en adi biçimde.


Onun da bütün suçu doğruluğuna inandığı inancını anlatmaktı. Sonuçta dönemin insafsızlarının, menfaatçilerinin elinde yok olup gitti. Aslında onun, anlatmaya çalıştığı tasavvuf inancının ta kendisiydi. Görüldüğü üzere yüzyıllar boyunca birçok kişi yanlış anlaşılma veya hiç anlaşılamama gibi sebeplerden dolayı cezalandırılmıştır. Hem de suçsuz ve günahsız olmalarına rağmen! Bu kabul edilemeyen acı gerçekler belki bir zaman sonra tekrarlamış ve hala da devam etmektedir. Ama bu doğruları bilip, anlatmaya çalışanlar da azalmamış ve onlar yine her şeye rağmen anlatmaya devam etmişlerdir.Onlar aramızda olmasalar da fikirleri aramızda…

 
Sonuç olarak şunu söylemek gerekiyor. Gerçekleri anlatmak isteyenlerin sonu hep bir cezayla bitmiştir. Ama yıllar sonra isimleri hala canlılığını devam ettirmiş.Bu da onların ne kadar gerçeklerin doğru ve ne kadar ilim sahibi olduklarını göstermektedir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.