Bütün darbeler sağ partilere karşı yapıldı
Atatürkün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.
Star Gazetesi yazarı
.dan inciler.
BÜTÜN DARBELER SAĞ PARTİLERE KARŞI YAPILDI
AMAN BENİM SÖZÜM OLDUĞUNU ZANNETMEYİN
Televizyonlarda yoğun biçimde izlenen ve izlendiği içinde artık her kanalda bu tür yayınların hazırlandığı evlendirme ve yemek pişirme programlarının dışında kalmak istediğim için haber ve tartışma programlarını izliyorum gece izlemeye çalıştığım Türkiye"nin Nabzı programını izlerken kalbimin sıkıştığını, zor nefes aldığımı hissettim. AKP" nin Tunceli yöresinde yaptığı yardımlar tartışılırken nerden geldiğini anımsıyorum ancak birden bire ortaya tartışmacılardan Star Gazetesi yazarı
.üstüne basa basa yapıyordu açıklamayı BÜTÜN DARBELER SAĞ PARTİLERE KARŞI YAPILDI böylesine büyük bir iddia attı ve devam etti. 60"da, 70"de, 80"de sağ siyasi partilere karşı yapıldı tezine devam ederek; yargılananların, işkence görenlerin, baskı altında olanların büyük bir bölümünün sağcılar olduğunu döndü dolaştı ve söyledi. Ama öylesine iddialıydı ki ya aklından zoru var demek yada karşısındakini çıldırtmak için yapıyor diye düşünmekten insan kendini alamıyor.
Ben bu süreçte kulaklarımıza ve yazılı belgelere yapışıp kalan söylemlerden bazılarını hemen anımsatayım bu muhtereme;
Salkım, salkım sallandıralım1955"li yıllar.
İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz, Sıkıyönetim yargıçlarına ve savcılarına, Emniyet Müdürü"ne Şu komünistleri salkım salkım sallandıralım diye telkinlerde bulunur. Daha sonra Yassıada"da bu sözleri doğrular. Bu durum Yassıada duruşma tutanaklarına şöyle yansır; Başsavcı kendisi İdare-i Örfiye Kumandanlığı"na tayin edildikten sonra, İdare-i Örfiye hakimlerini her 15 günde bir yanına celp edip kendilerine sual sormayı itiyat etmiştir ve burada soluna Emniyet Müdürü, sağına Milli Emniyet Şefini almak suretiyle Bu hadiseler Komünistler tarafından yapılmıştır. Bunları mahkum edeceksiniz, sehpaları kurduracağız ve onları mahkum edeceğiz diye hakimlere talimat vermiştir
.
Şahit Aknoz: Arz edeyim efendim. İlk evvela
.bendeki kanaat, işin yapılış şekline göre, bunun komünist işi olduğu merkezinde idi ve hakimleri ilk topladığım vakitler bu nokta-i nazar bende mevcut idi
Olaylar sırasında askeri savcı, sonradan Askeri Temyiz azalığından emekli hakim albay Şahit Celal Altundağ; hakimler hadisenin komünistler tarafından mürettep olduğunu
.icap ederse en ağır cezaların, idam cezalarının verilmesini açıkça söylüyordu. Hakimler de mürettep delil olmayınca tercimine de imkan yoktur, nasıl böyle bir hükmü verebiliriz diye itirazda bulundular
..Gerek Emniyet, gerekse Milli Emniyet Müfettişi de
. Efendim, bu hususta müspet bir delil veremeyeceğiz diye itirazda bulundular.
Deniz kuvvetleri baş hakimi, şimdi emekli hakim amiral Şahit Fahri Çöker 24 Eylül 1955 tarihinde ilk toplantıya gittim.Bu toplantıya mevcut 26 hakim ve 3 adli amir davet edilmişti. Milli Emniyet Şefleri de orada bulunuyorlardı. Bize, Orgeneral Nurettin Aknoz, bu hadiselerin tamamen komünistlerin tertibi ve eseri olduğu hakkında uzun boylu anlattı ve meydanlarda salkım salkım insanları asılı görmek istediğini söyledi (Nedim Şahhüseyinoğlu"nun Sansür kitabından alıntılar.) bu yakın dönemin talimatının peşi aynen geldi ve Akyol"un dediğinin tam aksine salkım salkım ibaresini kullanmıyorum ancak gencecik fidanların boyunlarına yağlı urganları bu zihniyet onlarca kez geçirdi.
Salkım salkım sallandıralım dan sonra süreç komünistleri sanık sandalyesine taşıma sürecine yönlendi, 6-7 Eylül"ün faturası komünistlere çıkarılmaya çalışıldı.İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz, vali ve Emniyet müdürünün yapmış olduğu açıklamalarla komünistler teker teker toplanmaya başlandı.Bu isimlerden akıllarda kalanlar; Kemal Tahir, Aziz Nesin, Asım Bezirci, Hasan İzzet Dinamo gibi isimler işkenceli sorgulamalardan geçirilerek tutuklandı. Bu süreci özellikle sol basına sınırlama ve bilinen gazeteci ve aydınların tutuklanması takip etti. Tahkikat komisyonuna verilen yetkiyle gazeteler kapatıldı, gazeteciler yargının görevini üstlenen Tahkikat Komisyonunun kararıyla tutuklandı.
Bu sadece 1960"lı yıllar öncesinden bazı kesitler gelelim 12 Mart 1971 saat 13:00 radyoları açtık ve büyük bir sessizlikle kulaklarımızı açıp dinlediğimiz anons;
Parlamento ve hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk"ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa"nın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.
Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla
..diye devam eder
Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği taktirde
..TC"ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan, doğruya üzerine almaya kararlıdır sözleri yazar Akyol"u bilmem ama 14 yaşında olmama rağmen benim kulaklarımdadır.
Muhtırada askerler ya bizim dediklerimizi yapacaksınız, ya da yönetime el koyacağız diyorlardı.
Öylede oldu.
Temel hakların kullanılmasına sınırlamalar getirildi;
Gözaltı süresi 7 günden 15 güne çıkarıldı.
Memurlara sendika yasağı getirildi.
TRT"nin özerkliği kaldırıldı.
DGM"lerinin kurulması gündeme getirildi.Gazete ve dergilerin toplatılması hakimlerin kararına bağlı hükmünün yerini, yetkili merciler toplayacak ibaresine bıraktı. Sol, sosyalist, komünist gazeteciler tutuklandı
13.02.1971"de meşhur 1402 Sayılı Sıkı Yönetim yasası çıkartıldı.Yaşama dair bütün haklarımızın devrini Sıkıyönetim Komutanlarına devrini getirdi.
TÖS ve TİP kapatıldı.
Nihat Erim hükümetinin Savunma Bakanı Ferit Melen şöyle diyordu; eğer 12 Mart olmayıp ta anarşistler başarı kazansaydı, 35 milyon Türk"ü Sibirya"ya süreceklerdi. Sibirya"daki komünistleri de Türkiye"ye getireceklerdi.Celal Bayar 1954 yılında Cumhurbaşkanı olarak diyordu ki; Türkiye küçük Amerika olacak, 1970"ler de bu kış komünizm gelecek gelen faşizm oldu ve yıktı her tarafı; Nihat Erim"in dediği gibi demokrasinin üzerine şal çekildi, Adnan Menderesin bilim adamlarına dediği kara cübbeliler ismi gerçekleşerek gerçek kara cübbeliler üniversiteleri doldurdu. Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz diyen Süleyman Demirel toplumun unutamayacağı aile fotoğrafları vererek tarih sayfalarında yerini buldu.
1975 yılından 12 Eylül tarihine kadar binlerce olay yaşandı 5388 kişi yaşamını yitirirken on binlerce kişi yaralandı.On binlerce kişi eğitimini bırakmak zorunda kaldı.
İstanbul Üniversitesine bomba atılarak 7 öğrencinin ölümüne 42 kişinin yaralanmasına neden olundu.
İ.T.Ü"sine baskın yapan faşistler, öğrenci Erdoğan Yalçıngül"ü öldürürken, Şakir Katipoğlu, Cihat Deliorman isimli öğrenciler ağır yaralandılar.
Faşistler, Galatasaray İşletmecilik Yüksekokulu"nu silahla bastılar.Saldırıda 5 öğrenci ağır yaralandı.
İzmir Aliağa Rafineri"lerindeki grevi yöneten Yapı İşleri Sendikası Başkanı Necmettin Giritlioğlu öldürüldü.
TİP Amasya İl Başkanı öldürüldü.
İstanbul İTİA öğrencisi devrimci Niyazi Tekin öldürüldü.
Kocaeli Pektim Baş Temsilcisi Ümit Tok öldürüldü.
Ankara Ticaret Turizm Yüksekokulu öğrencisi Veli Yıldırım komandoların saldırısı sonucu öldürüldü.
Malatya TÖB-DER şube toplantısında, çevre il ve ilçelerden gelen sağcı militanlar kenti savaş alanına çevirdi, tahrip edip yağmaladılar. Saldırıda iki banka memuru öldürüldü.
İstanbul Şişli"de durakta bekleyen öğrencilere ateş açıldı iki öğrenci öldü.
1 Mayıs 1977"de mitinge saldırıldı 34 kişi kurşun ve ezilerek öldü.
Malatya"da komandoların saldırısı sonucu iki lise öğrencisi öldürüldü.
Malatya"da devrimci öğrenci Doğan Gül kurşunlanarak öldürüldü.
Ankara Balgat"ta komandoların saldırısı sonucu 4 kişi öldürüldü.
Sivas"ta Alevilerin yoğun olduğu mahallelere saldırıldı 9 kişi öldürüldü.
Ankara 7 TİP"li öğrenci faşistler tarafından katledildi.
Bu vakalar gibi yüzlercesi Türkiye"nin her yerinde yaşanıyor ve Solu, sosyalistleri, devrimcileri katletmek üzere kurgulanmış faşistler katlediyor ve bu acımasızlıklar, katliamlar seyrediliyordu.
Ankara"da Savcı Doğan Öz öldürüldü.
Doç.Dr. Server Tanilli evinin önünde ağır yaralandı.
Doç.Bedrettin Cömert, bir arabadan açılan ateş sonucu öldürüldü.
Politika Gazetesi Yazı İşleri Müdürü İstanbul"da işkenceyle öldürüldü.
KTÜ öğretim görevlisi Necdet Bulut öldürüldü.
Prof Dr. Cahit Orhan Tütengil öldürüldü.
Gazeteci Abdi İpekçi öldürüldü.
Ümit Kaftancıoğlu öldürüldü.Disk eski Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü.
1975 başlarından 1980" e kadar 5388 kişi öldürüldü.
Münferit olarak öldürmelerin dışında kitlesel katliamlar birbirini izlemeye devam etti
Şimdi o muhteşem dahiye söyleyeceklerimi toparlayamadığımı biliyorum.Ve bu süreçle ilgili başlık açıldığında ne yazık ki kendimi, duygularımı ve belleğimi en önemlisi yazacaklarımı sıralayamıyorum.Yazımın başlığını oluşturan sözleri ağzından dışarıya vuran söylem sadece sözlerde kalan söylem değil muhtemel olarak inanarak söyledikleri duygular ne deniliyor;
Darbeler sağ partilere yapılmış.
Ancak nedense asılanlar, öldürülenler, sakat kalanlar, eğitimine, işine , üniversite görevine son verilenler hep solcular.
Bütün bu sürecin acılarını yaşayan ve böylesi acılara, kayıplara, yitiklere rağmen yaşıyor olmanın derin sıkıntılarını yaşayanlarız bizler. Bizler yanında, hemen sol yanında en yakınları yoldaşları, kardeşleri, evlatları mermilere hedef olurken suratlarına yoldaşlarının kanları fışkırıp gelmiş yapışmış olanlar bizler değimliyiz.Hemen yakınında elini uzatınca dokunabileceğin sevdalının en son nefesini dinleyen çaresizlikle ve sessizlikle isyanı içine sıkıştırıp binkez ölen biz değimliyiz.
Bilir mi o dahi Emniyette DAL"da yan yana sıralanmış odalarda eşlerin, anaların, babaların ve de evlatların konuşturulmak için getirilip çırılçıplak soyulup, elektrik verilip, acının sadece bedene değil beyne saldığı isyanın nasıl bastırıldığını. İşkence için sürekli giden, gelen bedenlerin ayaklarının numaralarının kaç derece büyüdüğünü, üzerine basılmayan ayaklar yerine sürüklenerek götürülmenin o canilerin önünde diz çökmüş gibi görüntü vermenin isyanını anlatınca anlayabilirler mi. Zincir sesinin uzaktan sert olduğunu biliriz ya ayakta takılı olduğunda ne çok sıktığını, çocuğunuzu içerde doğurmayı veya sen içerdeyken dünyaya gözünü açan babasız bebeleri çıkınca aradan geçen yıllarda kolay kapatılamayan mesafeyi kapatmak için gösterilen çabayı hiç bilirler mi böylesine ulemalar.
Ve içerdeki yaşamın acısına ilave olan dışarının yalnızlığı ve terkedilmişliğini bilirler mi. Sağ için yapıldığı söylenen darbelerin sonuçları olan somut olayların dışında insanların sevgi, güven, gelecek duygularının nedenli örselediğini. Evden dışarıya her çıkışlarında arkasından birisi geliyor kaygısını, geç saatlerde çalan kapının arkasında duranın kim olduğunu bilememeyi, gözlerine yabancı olmadığın dostlukların senden gözlerini uzaklaştırdığını görmek yakmaz mı yürekleri.
Bu dahiye sormak lazım en güzel şiirleri neden solcular, sosyalistler yazar, en güzel aşk kitapları neden onların kaleminden çıkar, en çok barışı isteyen ve barış istedikleri için dışarıda deli dalgalar diyen sesi dinleyip cevap verenler hep sosyalistlerdir düşünürler mi hiç. O güne kadar eline saz almayıp sazı içerde öğrenen ve sazın tellerinde bir Pir Sultan, bir Aşık Veysel, bir Ruhi Su, bir Nazım olanlar neden sosyalistlerdir.
Çünkü en acıyı bile bal eyleyenlerdir sosyalistler, en güzel aşk yaşayan, en güzel sevendir,yaptığı işe en çok inanandır, gittiği yola güvenendir. Bir gün sanatkardır, bir gün emekçi, bir abdaldır, bir gün eğitmen, bir gün mucittir mahpushanede elektrik ocağı üreten. Velhasıl darbeler sağ değil hep sosyalist, komünist ve solcuların üzerlerine bir buluttur çöktü ama üretkenliğimiz yeniden bizi bu eşitlikten uzak, adaletsiz, sevgisiz, barış yoksulu dünyayı düzeltmek için her seferinde yine ayağa kaldırdı.
Onun için bedenimizin tüm yükünü çeken ayaklarımızı sevmeliyiz ve en çok yüreğimizi sevmeliyiz bunca acıya rağmen kendini onarıp yenileyip tekrar yola kaldığı yerden devam ettiği için. Şimdi yeni bir silkinişle bu kez de bittiler diye düşünülen bizler dirilişe geçelim hayal kırıklığı, gönül yorgunluğunu atıp inandığımız yolu bir kez daha açmayı deneyelim ve bizleri yok etmek üzere kurgulanan darbelerin bizi yok edemeyeceğini bu yorgun ama yılgın olmayan yürekler ispatlayalım.
Bizler; dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyen Pir Sultan"ın torunlarıyız,
Narın morlaştığı yerdeyiz yine
Aynı kutsal mavinin yüreğindeyiz
Ne tapınaktayız şu anda
Ne agorada ne saraydayız
Her yerde birden kutlanan
Çığlık çığlığa bir zaferdeyiz
Yıllar sonra bütün baskılara inat
Yeşeren bir dal
Ve kırılan bir zincir sevincindeyiz diyen Adnan Yücel"i
Zincirlerini kırmasını bilir bir kent
Aovrayı unutmayalım
Kışlık saray ne kadar dayanabilir
Hayatı kollamasını bilenlere
Ölüm suretini gezdiren serseriler
Sızıp kalacaklar birazdan
Ve bir tül gibi yırtılırken çevren
Bu kent yeniden yaşanacaktır
Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
Ben inanmıyorum kim ne derse desin. Diyen Ahmet Telli"yi
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni diyen Ahmet Arif"i öğrendik biz. Bu sevda öyle bir sevda, bu sevda bazen memleket sevgisi, bazen deniz sevgisi, bazen orman sevgisi ama en önemlisi hepsinin içinde mutlu insanların olduğu bir dünya sevgisi.Aslında bu gün Sevgililer Günü benim sevdamda bu gün böylesine tezahür etti.14.02.2009
Emel Sungur ANKARA
* Sn. Şahhüseyinoğlu"nun ellerine sağlık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.