Atatürk Atatürk'ü anlatıyor
ATATÜRK ATATÜRKÜ ANLATIYOR - İKİ ANI! Sırası gelmişken Sakarya Savaşına ait bir iki anımı anlatmak isterim. Cepheye gider gitmez daha önce alınan
ATATÜRK ATATÜRK"Ü ANLATIYOR - İKİ ANI!
Sırası gelmişken Sakarya Savaşı"na ait bir iki anımı anlatmak isterim. Cepheye gider gitmez daha önce alınan önlemde değişiklikler yaptım. Savaş çok çetin olmuştu. Bu bir subaylar savaşıydı.
Bir sabah erkenden genel karargahın bulunduğu köyün sokağında dolaşırken Afyon Milletvekili Ali (Taşpınar) Bey"i gördüm, kendisine:
- Yahu Ali Bey, neden kaçağımız çok. Günde ne kadar? Diye sordum.
- Bin kadar efendim.
- Geriden cepheye gelen ne kadar?
- Sekiz yüz kadar
Şöyle bir hesap yaparak:
- Onbeş günde iki bin beşyüz
Pek fark etmez, dedim.
Bir keresinde İsmet Paşa"yı telefonla arayan Yusuf İzzet Paşa benimle görüşmek istediğini söylemiş. Telefonu bana verdiler:
- Beni aramışsınız, buyurun.
- Gizli emirlerinizi bildirmediniz. Yani geri çekilme gerekirse yönümüz
ne olacaktır?
Çok sinirlenmiştim, daha savaşa girmeden kaçmayı düşünen bu komutana:
- Paşa, paşa, gizli emrim senin kemiklerinin orada gömülmesidir,
dedim.
""Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır."" emrini Yusuf İzzet
Paşa ile bu görüşmeden sonra vermiştim.
Savaş sırasında düşman, hatlarımızda tehlikeli bir gedik açmış, genişletiyordu. Bu gedik hemen kapatılmalı, düşman süngü hücumu ile geri çevrilmeliydi. Yedek kuvvetlerinin hemen oraya gönderilmesini istedim. Yedek kuvvetimiz kalmadığı cevabını verdiler. Yalnız Giresunlu Osman Ağa"nın çetesi vardı. Onların da süngüleri yoktu.
- Süngüleri yoksa bellerinde bıçakları vardır, düşman üzerine
atılacaklar, onu eski yerine kovacaklardır, dedim.
Bu kahraman çocuklar eğri bıçakları ile Yunanlıları eski yerlerine kadar sürdüler.
Bir gün Fevzi Paşa"nın ne yaptığını sordum:
- Kur"an okuyor, efendim, dediler.
- Çağrınız. Geldiğinde dedi ki:
- Efendim bir komutan yedekleriyle savaşır. Bir tek asker yedeğim yok.
yedeğimiz senin saygınlığından ibaret. Onun korunması için Kur"an
okumaktan başka ne yapabilirim?
Sakarya"dan dönüşünde, Çankaya köşkündeki bir sohbet sırasında:
- Ben galiba en iyi şu askerliği yapabiliyorum, demiştim.
Bu savaşta iki şey buldum. Daha iyi atılmak için çekilmeler yaptığım sırada, sırt vere vere ta Ankara kapılarına geleceğimizi göz önünde tutarak, bu hat da elden giderse hangi hattı savunacağız, diye benden üzülerek soran bir komutana;
-""Vatanı korumakta hat savunması yoktur, alan savunması vardır. Bu alan baştanbaşa vatandır. Vatan, en son kayasına kadar düşmanla boğuşularak savunulacaktı r."" cevabını vermiştim. Bu formülü bir gündelik emirle bütün orduya bildirdim. İkincisi de bana Sakarya"da gelen şu düşüncedir. ""Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için gereken en belli başlı araçtır. Gaye, düşüncedir. Zaferin, bir düşünceyi kazandırdığı kadar değeri vardır. Bir düşünceyi kazandırmaya yaramayan, zafer kalamaz. Her büyük meydan savaşından sonra yeni bir alem doğmalıdır. Yoksa başlı başına bir çaba olur.""
Bir gün bana, ""Programınız nedir?"" sorusuna Napolyon"un;
- Ben yürürüm. Programım kendiliğinden çıkar, dediğinin
hatırlatılması üzerine:
- Ama o türlü giden sonunda başını Saint Helen kayalarına çarpar,
cevabını vermiştim.
Kaynak: ATATÜRK ATATÜRK"Ü ANLATIYOR ""Savaşan Meclis"" / İbrahim M. Karakaş Gülnur Aksop
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.