KÜRESEL KRİZ ve FINDIKTAKİ “OYUN”

KÜRESEL KRİZ ve FINDIKTAKİ “OYUN”

Ahmet Tuna Velioğlu :fındığın ihracatındaki sorunlara ise “Oy” u olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle sırt çevrildi... 40 yıl boyunca karşılaşılan sorunların sorumluluğunu, üretici düşmanı ilan ettikleri, ihracatçılara yüklemede başarılı oldular...

Fındık Tanıtım grubundan, Ahmet Tuna Velioğlu'nun Yazısını yayınlıyoruz


KÜRESEL KRİZ ve FINDIKTAKİ “OYUN”

Bilindiği üzere bir ürünün fiyatının oluşmasında, Arz-Talep (Üretim-Tüketim) dengesi en önemli etkendir. Ülkemiz gibi, özellikle fındıkta, üretim planlamasından yoksun ürünlerde bu denge sağlanamadığından fiyatlar yıldan yıla büyük farklılıklar gösterir. Başka bir anlatımla, Eğer 1960"lı yılların başlangıcında yürürlüğe konulan 1. Beş Yıllık Kalkınma Planı ve sonraki yıllardaki kalkınma planları ile Fındıkta Devlet Destekleme Alımları Kararnamesindeki hükümler belirtilen hedefler doğrultusunda uygulansaydı istikrar sağlanacak ve bugün, fındık üretimi ve ihracatındaki sorunlarla karşılaşılmayacaktı...

Sayın Demirel"in “Başbakan olarak 1965"de koltuğa oturduğumda kucağımda 460 Milyon Dolar ihracat buldum. Bunun 150 Milyon Doları fındıktı...” açıklamasından bu yana takip ediyorum, Ülke ihracatının tek başına yüzde 30"dan fazlasını karşılayan fındığın o yıllardan itibaren sorunlarının yuvarlana yuvarlana büyümesi, hükümetler bir yana, ekonomistlerin, köşe yazarlarının, politikacıların, akademisyenlerin vb. hiç ilgisini çekmedi... Ta ki, sorunlar yumağı duvara toslayıncaya ve Ülkemiz için nimet olan fındık külfet oluncaya kadar!..

İlgili makamlardan bunun nedeni sorulduğunda, fındıktaki uygulamalar siyasi bir karardır yanıtı alındı...

Bu yanıt, Oy kaygısı ile hareket edildiğinin itirafı değil mi?..

Geçen süreçte, ihracat için üretilen bir ürün olan fındığın ihracatındaki sorunlara ise “Oy” u olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle sırt çevrildi... Bu durumda arz baskısı altında oluşan istikrarsız ve risk oranı yüksek piyasalarda ihracatçılar bir adım önlerini göremeden her yıl Ülkenin 500.000 Ton fındığını, rekolte miktarlarına göre bazen 300, bazen de 1000 Dolar civarında fiyatlardan alıp sattılar.

Keşke Fiskobirlik"de ihracat yapabilseydi...

Kooperatifçiliği, Devlet Hazinesinden kasalarına akan paraları üreticilere dağıtmaktan ibaret gören ve zararları da Devlet tarafından kapatılan bir kurumun yöneticilerinden fındık ihracatı gibi zahmetli ve risk oranı yüksek piyasalara girmeleri, girseler de başarılı olmaları beklenemezdi...

Ama 40 yıl boyunca karşılaşılan sorunların sorumluluğunu, üretici düşmanı ilan ettikleri, ihracatçılara yüklemede başarılı oldular...

Her neyse gerçek şu ki, anılan plan ve kararnamelerde belirtilen amaçlara yönelik uygulamalar gerçekleşseydi, üretimle tüketimin dengeli olduğu istikrarlı piyasalarda hem fındık ihracatı güvenli bir ortamda gelişecek, hem de fındık, hammadde olarak ihraç edilmek yerine, o tarihlerde fındık üretilmekte olan Ordu-Giresun-Trabzon şeridinde kurulacak sanayi tesislerinin hammaddesini teşkil edecek ve özellikle küçük üreticiler için de önemli bir istihdam alanı yaratılmış olacaktı...

Ancak bu gelişmeyi engelleyenler, ne yazık ki, hatalarını örtbas etmek için şimdi, yayınlarında da belirtildiği üzere, ihracatçılarla savaş halinde bulunulduğunu ileri sürerek, yapay krizlere zemin hazırlanmaktadır...

Peki, savaş halindeki bu düşman devre dışı bırakılınca ne olacak? Bugün ellerini ovuşturarak “Kala kala 10 kişi kaldılar...” sözlerini sarf edenlerin bu konudaki önerilerini de birlikte getirmeleri gerekmez mi?..

Zaman zaman bu soruya takıldığımda, teşbihte hata olmaz, yaklaşık 20 yıl önce Sovyetler Birliği"nin dağılmasından önceki son başkanı Gorbaçov"un büyük devletlerin liderlerine hitaben “Size kötü bir haber veriyorum. Artık düşmanınız yok...” deyişini anımsıyor ve ihracatçıları hedef gösterenler, temenni etmeyiz, ama yeni düşmanlar arayışına girebilirler mi?.. Veya ettik kendi kendimize kime darılacağız, noktasında mı kalınır?..

Bu arada, bilerek veya bilmeyerek geçmişte yaratılan ve etkileri henüz atlatılamayan yapay krizlere de, gelecekte yararı olabilir düşüncesiyle, değinmek isteriz.

İki yıl art arda yaşanan doğal afetin etkisi ile rekoltedeki düşüşler devamlı olacakmış gibi, üretici kesimlerin bile, medyada da yer aldığı üzere, 5 TL"nin, geride kalan yıllardaki fiyatlara göre iyi bir fiyat olacağını belirtmelerine rağmen, Fiskobirlik"in, kendisini iflasın eşiğine getirme pahasına ve iki hafta süren “Altın Çağ” yaşatma uğruna üreticiyi de şaşırtan fiyat (7-7.5 TL/Kg) açıklaması, elindeki 400 Trilyon kaynağın iki haftada tükenmesine yol açıyor... Takip eden yıllarda rekolteler, normal seyrederek milyon tonları zorlamaya başlıyor. Ancak verilen fiyat baz teşkil ettiğinden, 7 TL"nin altındaki fiyatlar, satıcılarla alıcıların işbirliği yaparak tezgahladığı bir “Oyun” olarak değerlendiriliyor... Fakat tahmin ettikleri rekolte yüzde 100 fazla çıkınca, üreticiyi bile şaşırtan fiyatlardan depolara doldurulan fındıkların bedeli üç yıldır ödenemiyor...

Eğer o para iyi yönetilebilseydi Fiskobirlik bugün, özerkleşme sürecini tamamlamış kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü bir kuruluş olarak, ortaklarının hizmetinde olabilirdi...

Rekolte tahminlerinden söz açılmışken bir noktaya değinmek isteriz:

Ön tahminler Nisan Ayında yapılır. Sağlıklı tahminler ise Haziran-Temmuz aylarında. Bugüne kadar en isabetli tahminleri yapan ve bu konuda resmen görevli kılınan Tarım İl Müdürlükleri de çalışmalarını bu tarihlerde yapar. Ancak iki yıl üst üste yaşanan doğal afet yıllarından sonra gelen 2006 ürünü fındık için Aralık Ayında bir tahmin yapıldı ve Fiskobirliğin o tarihteki başkanı, şansımız yaver gitti, gözümüz aydın. Rekolte bu yıl da düşük (450.000 Ton) açıklamasını yaptı. Fakat rekolte 830.000 ton olarak gerçekleşince yukarıda değinilen sorunlarla karşılaşıldı. Şimdilerde ise daha da gerilere gidilerek 2009 ürününün toplanmasından iki ay geçmeden Ekim Ayında 2010 ürünü rekolte tahmini yapıldı 610.000 Ton...

Üretici kuruluşların bilimsellikten uzak tahmin yöntemleri ile buldukları rekolteleri sektöre dayatmaların neden olduğu kutuplaşmalar ile fındıktaki kriz ortamı devamlılık kazanıyor.

Bu bakımdan, zaman zaman karşılaştığım "sizce küresel kriz fındığı nasıl etkiledi" sorularına "fındık zaten her zaman krizde" yanıtını vererek, her “Marka” üründe olduğu gibi, bir Dünya markası olan “Türk Fındığı” nın da içerdeki krizin aşılamaması yüzünden, küresel krizle ilişkilendirilmesinin yanlış olacağını ifade ediyorum...

Yeniden “Oyun” konusuna dönecek olursak, 2009 ürünü fındığın toplanmasından yazımız tarihine kadar yaklaşık iki ay geçti. Her yıl yaptığım gibi, bu süre içerisinde biriktirdiğim yerel gazeteleri raftan indirerek inceledim,

İşte, en az 30 yıldır hep aynı olan tespitler...

Yüzde 65"i yılda, sahip oldukları birkaç dönümde 1000 Kg kadar fındık üretebilen üreticiler adına her yıl, fındık yandı, dondu, döktü hikayeleri anlatan, her biri yılda 10"larca ton fındık üreten üretici kuruluşlarının yetkilileri 1-2 TL kadar "artı fiyatla" küçük üreticilerin yaşam düzeylerinde ne gibi artış olduğunu inceleme gereği duymadan aynı taleplerini her yıl Medyamızın ve politikacılarımızın desteğinde tekrarlıyorlar...

Aynı “Oyun” bir başka şekilde bu yıl da başarı ile sahneleniyor...

Üretici kuruluşlarının başındakilere göre;

Normalde (Literatürdeki) rakımı 700 olan fındıkta, ormanların kesilerek veya Hazine arazilerinin işgal edilerek 1500"e çıkarılması erozyonu önlemek içindir!.. Peki fındık ağacı erozyonu, o yok edilen ağaçlardan daha mı iyi önlüyor?..

Bu anlayışla, sınır tanımayan fındık üretimi, buğday üreticileri de, ay çiçeği ve pirinç üreticileri gibi, sanki Ülkenin fındıktan başka ürüne ihtiyacı yokmuşçasına, topraklarında fındık üretmeye başlıyor ve 7 kat fazla gelir elde ettiklerini açıklıyorlar...

Bu gelişmeler sonunda patlayan fındık üretimi ile Ülkemiz Dünyanın iki yıllık fındık ihtiyacını bir yılda karşılayacak konuma geliyor...

Üretimin bu anlayışla sürdürülmesinin mümkün olamayacağı görülünce Hükümetçe Fındıkta Yeni Stratejiler yürürlüğe konuluyor, fakat günden güne çığ gibi büyüyen tepkilerle karşılaşıyor...

Tepkiler; getirilmek istenen sınırlamalardan vazgeçilerek, derhal eski uygulamalara dönülmelidir ve kim tarafından nerede, ne miktarda, hangi kalitede üretilirse üretilsin arz fazlası fındığın tamamı Devlet tarafından satın alınmalıdır ve satın alınan fındıklar da, uygun görmeyecekleri zamanda satılmamalıdır, anlamına geliyor

Öyle anlaşılıyor ki, bir taraftan ihracat için bazı kısıtlamalar talep edenler, diğer taraftan, Ülkemizin “Fındık Çölü” ne dönüşmekte olduğunu görmezden gelerek, üretimi kontrol altına alacak düzenlemeler istemiyorlar... Yani 40 yıldır devam eden politikaların, daha doğrusu politikasızlıkların aynen sürmesi talep ediliyor...

Dikkatlerinize sunmak istediğim bir başka konu da şu:

Yılda 30-40 ton ve üzerinde fındık üretenlerin sayısının hızla artmasına bağlı olarak üretimde karşılaşılan patlama ile dengelerin kaybolduğu güvensiz piyasalarda ihracatçı sayısının 150"lerden 10"un altına inmesi umursanmıyor... Umursanmaması bir yana, ihracatçıların bankalardan aldıkları kredileri kazançları olarak algılayan ulusal gazetelerden bir yazar köşesinde, fındık ihracatçılarının korkunç paralar kazandığını, yazıyor. Ne yapalım ki, elden Anadolu"daki deyişle “Bir avuç biberi var, Dünyadan haberi var” demekten başka bir şey gelmiyor...

Gelelim, fındığın sorunlarına tek yönlü bakan ve çözüm içermeyen politikacı değerlendirmelerine;

Uzun yıllar, üst düzey bir bürokrat olarak, Devlet Hazinesinden yapılacak tahsislerin (Harcamaların) amacına ulaşması için kılı kırk yararcasına görev yapmakla tanınan, ancak politikaya girdikten sonra, fındıkta Hazine kaynakları ile yürütülen destekleme alımlarının yıllardır, refah düzeyi yükseltilmek istenen küçük üreticilere pek yarar sağlamadığını fark edemeyen bir sayın vekilimiz, rekoltenin geçen yılın dörtte biri kadar olduğunu söyleyen partisinin il başkanı gibi çok düşük bir rekolteden söz ettikten sonra, fındıkta yeni stratejilerin açıklanmasının ertesi günü “.......bu durumda fındık fiyatları 1.5 TL/ Kg civarında teşekkül eder .....” diyor, ama bu fiyatı nasıl hesapladığını açıklamıyor. Fiyat bu rakamın birkaç katı olsa yılda 300-500 Kg fındığı olan üreticinin sorununu çözer mi?.. Belli ki, duygu sömürüsü ile oy toplama güdüsü öne çıkıyor... Böyle olunca Hazine kaynaklarının amaca uygun kullanılması ilkesi nerede kalıyor?.. Fakat fiyatların serbest piyasada 5 TL/Kg dolaylarında oluşması da sayın vekillerimizce yeterli bulunmayarak fiyatlar en az!.. 8-10 TL olmalıdır diyor.

Bu öneri bize, geride kalan yıllarda fındığa verilecek fiyatın seçim meydanlarında partiler arası açık artırmaya çıkarıldığını ve 25 TL"ye kadar fiyatlar verildiğini hatırlatıyor...

Bir başka sayın vekilimiz de ;

“..........Her şeyden önemlisi içinde bulunduğumuz 2009 sezonunda rekolte miktarı 2008 yılına göre yüzde 30 oranında gerçekleşmiştir. Hükümet üreticiyi tüccarın kucağına atarak sefalete mahkum etmiştir.....” diyor.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, gerçekleşen rekolteler, sezon sonunda belli olur ve İhracat + İç tüketim + Devreden stokların toplamından oluşur. Sezon sonuna kadar telaffuz edilen rakamlar “Tahmin” dir. Bu şekilde yapılan hesaplamaya göre 2008 rekoltesi 804.546 Ton olup, Sayın Vekilimizin gerçekleştiğini ifade ettiği 2009 rekoltesi bu durumda 268.000 Ton olacaktır...

Ancak bu değerlendirmeyi yapan vekillerimiz 804.000 ton olarak gerçekleşen 2008 ürününün toplanması öncesinde de üretici kuruluşlarının yetkilileri ile aynı ağızdan, rekoltenin 500.000 Ton civarında olabileceğini belirterek, bu miktarın üzerinde rakam telaffuz edilmesini de, dış alıcılarla işbirliği yapan alivrecilerin!.. yani ihracatçıların bir “Oyun” u olarak yorumlamışlardı...

Bu bağlamda, geçmişte normal bir ürün yılında 20 ton fındık yaptığını açıklayan üretici kuruluşu yetkilisinin, bu yıl da 17 ton fındık elde ettiği açıklaması dikkat çekiyor ...

Her neyse, bu günlerde fiyatların 5 TL/ Kg civarında seyretmesi de göstermektedir ki, fiyatın oluşmasında Devletin fiyat vermesinden ve üretim fazlası fındıkları satın almasından çok, öteden beri anlatmaya çalıştığımız gibi, üreticilerin, yüzde 35"lik bölümdeki büyük üreticiler dahil, iradesi ve sorumluluk bilinci ile hareket etmesi etkili olmaktadır...

Eğer, Fiskobirlik politikacıların “Oyun” alanı, yöneticileri de oyunun aktörleri olmaktan kurtulabilseydi, bu kuruluşa şimdiye kadar tahsis edilen kaynakların çok az bir bölümü ile Çağdaş ve gerçek bir kooperatif olması sağlanabilecek ve biz bugün, bu Traji-Komik “Oyun” u seyretmeyecektik...

Son söz: Fındığın belirli bir fiyatın altında satılmaması konusundaki üretici kararlılığı devamlı kılınmak isteniyorsa, üretim kontrol altına alınmalıdır. Bunun yolu da, üreticilerin sorumluluğunu yükleneceği çağdaş kooperatif olarak örgütlenmelerinden geçer.

Yoksa Hizan"ı aşan üretim GAP"ı da aşar ve kalite de önemsemediğine göre, Ülkenin yukarıda sayılan üç il"deki fındığa ihtiyacı kalmaz...

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.