Aristo-Sokrates ve Eflatun’un binlerce yıl önce insanlığa verdiği aydınlık ufuklardan sonra bizlerde; bir ülkenin gelişebilmesinin; düşüncenin kendini özgürce ifade edebilmesine, ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasına ve farklı düşüncelere gösterilen hoş görüden geçtiğini galiba boşu boşuna öğrenmişiz!

Galiba her şey kocaman bir yalandan ibaretmiş..

2011 yılının Türkiye’sinde mahkeme kararı ile; henüz basımı dahi yapılmamış gazeteci Ahmet ŞIK’ın “İmamın ordusu” kitabının tüm kopyalarının ve taslakların dahi peşine düşülüyor!.

Ben şimdi bu kitabı  daha da çok merak ediyorum, acaba içerisinde yazılanlardan birilerini rahatsız edecek bir şeyler mi var diye!

Ve birde; bizlerin göremediğini yaklaşık dört asır önce gören Lafontainé’in dediği gibi; “Şu üç şeye sürekli övgüler düzersen hep kazanırsın; Tanrı-Kral ve metres”  öngörüsünü benimseyen yazarların şimdilerde eller üstünde tutulacağını ve bu tür yazarların bu dönemde oldukça çoğalacağını görüyorum. 

Düşüncenin ve onu ifade edebilmenin önündeki engellerin kaldırılmasının mücadelesinin verilmesinde hukuktan güç almayı beklediğimiz şu zamanlarda olanlara bakılınca gelecek açısından endişelenmemek mümkün olmuyor.

Böyle giderse; Düşünen, yazan, araştıran herkese yapılan suçlamalara bakılırsa hepimiz Sinoplu Diyojen’in Atina sokaklarında yaptığı gibi elimize gündüz vakti fener alıp dürüst adam arayacağız!

İlerde ibretle anacağımız bu günlerde şunu da sormadan edemiyorum; “cogito ergo sum” yani “düşünüyorum, öyleyse varım” diyen Decartes’e de sıra gelecekmidir!.