TOPLUMU NEDEN BU KADAR RAHATSIZ ETTİ

TOPLUMU NEDEN BU KADAR RAHATSIZ ETTİ

Kine dönüşen duyguların kendini nerede ve nasıl yakalayacağını düşünmek; canına mı zarar verilecek, iş yerlerimi, evimi, evlatlarımı zarar görecektir. Bu tür duyguların yaşanmama ihtimali olsa dahi bu korku asla insanın peşini bırakmaz.

TOPLUMU NEDEN BU KADAR RAHATSIZ ETTİ


Günlerdir görsel ve yazılı basını meşgul eden “ imzacı mısın? Karşı imzacı mısın?” sözleri karşılıklı suçlamalar, hakarete dönüşen tavırlar ve korkunç boyutlara ulaşan insanların iç dünyalarındaki su yüzüne çıkan ırkçılık yaygınlığı ve hiddeti beni ne yazık ki fazlasıyla ürkütüyor.
Ürküntümün nedeni salt bu konuşmalar ve ifadeler değil bu açıklamaları ibretle dinleyen ermeni vatandaşların hissettiği duygular.
Acaba bu duygular onların dünyasında ne biçimiyle tezahür ediyor bilemiyorum; korkumu, ürküntümü, kafalarında oluşan bol soru işaretlerimi onu düşündüm.
Ne denli zordur insanın sürekli böylesine duygular taşıyor olması. Kine dönüşen duyguların kendini nerede ve nasıl yakalayacağını düşünmek; canına mı zarar verilecek, iş yerlerimi, evimi, evlatlarımı zarar görecektir. Bu tür duyguların yaşanmama ihtimali olsa dahi bu korku asla insanın peşini bırakmaz.
Bizlerin belki farklı biçimiyle yaşadığımız duygulardır bu duygular.O nedenle onları anlamak bizler açısından çok daha kolay.
Farklılıklar; Aleviler, Kürtler, kadınlar.
Egemen inanç olan Müslüman olmak
Egemen mezhep olan Sünni olmak
Egemen cins olan erkek olmak;
Müslüman ve sunni olmak onun dışında bir inanca sahipseniz veya inançsızsanız hep yaşarsınız bu duyguyu.Ya bir kısım Alevi yurttaş gibi kimseye belli etmeme çabasıyla yıllarca ramazanda oruç tutarsınız, esnaf iseniz etrafındaki esnaflar işyerlerini Cuma günü kapatıp namaza gidiyor diye buna uyum sağlamak için o saatlerde dükkanını kapayan ne çok Alevi esnaf vardır.Çocuklarına yapılabilecek baskılar nedeniyle Alevi olduğu aileleri tarafından çocuklarına söylemeyen ne çok çocuk vardır.
Kürt isen yıllarca dilini konuşmaya korkmuşsundur, çocuklarına öğretmemişsindir, hala toplu yerlerde konuşurken kaygı taşırsın belki bir söz belki bir bakış nedenli ürkütür seni.
Kadın isen artık sokaklar dahi sana kapanmıştır. Saat 18"den sonra zordur sokaklarda dolaşmak kadınlara.Sadece erkeklerin kol gezdiği elini kolunu nereye savuracağı belli olmadan, dilini tutamadan yürüyen sokakların, yolların, kentin sahibi erkeklerdir. Kazara o saatlere kalmış isen korkunu belli etmeden hızla gideceğin yere ulaşmalısın. Atılan laflar, kontrolsüz dolanan eller nereye tesadüf eder onu yaşamamak için adeta kendini gideceğin yere zor atarsın. Bu kaygılar sonuçta biz kadınları muhafazakar, erkek egemen toplumun istediği, yönlendirdiği gibi bir gün eve hapseder ve kadın sorunları böylelikle büyük ölçüde çözülmüş olur. Kadın nedir? Sorusu o gün yine gündeme gelir.Belki de teknolojinin yarattığı bir harika “ her türlü hizmet itinayla yapılır. Ev içi hizmetlerinde teknolojiyle yarışır zamana karşı.Ev içi hizmetli dışarı yasak eğer isterse bir gün ya oğlu, ya babası, yada kocası hafta sonları hava almak için dışarı çıkarır.
Bütün bu sıraladıklarım sadece ilk anda akla gelen yaşanmış sorunlar dizesi. Bu günlere değin konuşulmayan tartışılmayan tabulardır bunlar. Ayni geçmişi tartışmama tabusu, yapılan haksızlıkları saklama, söyleyememe tabusu gibi.
Gelelim en baştaki soruya; imzacı mısın?retçi misin?
İmzacı değilim ama retçilerden asla değilim.Bu tartışmada taraf olmak gerekirse tarafım bu güne değin ülkemin topraklarında yaşanmış tüm haksızlıklarına. Tarafım bu noktada karşıyım eğer tarihte yaşananlar bugün önümüze konulduğunda hiç dinlemeden karşı duruş sergilersek bir gün kapı bizler için çaldığında hiç kimseyi yanımızda, yakınımızda ne yazık ki bulamayacağımızı görmek için çok akıllı olmaya, çok bilgili olmaya gerek yok.
Çocukluk anılarımızda büyüklerimizin sadece anlatılarından anımsadığım bir olayı paylaşmak isterim sizlerle.
Benim anne tarafım Giresunlu büyüklerimiz daha doğrusu anneannem ve yengemin annesi anlatırdı; “Topal Osman"ın insanları kayıklara bindirip dolu götürüp kayıkların boş döndüğünü.” Bizzat dinlediğim bir olaydır bu benim Giresun"da muhteşem bir bahçesi olan Seniha hanım teyze ve Salih bey amcanın anılarından.Onlar bizlere anlatırken şu siyaset bu siyaset diyerek bakmadan kapı komşularının yaşadığı facialardı onu konuşturan ve bunları anlattıran.. Bir başka anımsa bundan iki- üç yıl önce baba toprağım olan Ordu"ya gittiğim bir gün Ordu sokaklarında bir elinde harita bir papaz, yanında şapkalı şık bir hanım bir adres sorarlarken konuşmalarından dünyaya geldiği evi aradığını duyduk. Ne zordur yıllar geçse de bırakıp terk etmek zorunda kaldığı anıları geri almak için gelmişti. Aradan uzun yıllar geçmişti geç yıllarda olsa bu duyguyu yaşama tutkusuyla ömür tüketmek çok zor olsa gerek. Bu bizim topraklarımızda yaşanmış olaylardı tarih ne yazık ki toprak kavgası ve erki elinde tutma kavgası nedeniyle bu tür hazin anılar ve yok edilen kültürlerle dolu. Bugün bunları daha kolay öğreniyor ve görüyoruz. O günün yönetimlerinin hesabı elbette bizden sorulacak değil ancak yaşanmışlıkları bilmek gerekiyor yeniden yaşanmaması için.
O nedenle bu topraklarda yaşayan hiç kimsenin ötekileştirilmediği veya kendini öyle hissetmediği dünya hem benim özlemim olmalı hem de gelecek bu kurgu üzerinde gelişmelidir.
Yaşatmaması gerekir bir ülkenin yurttaşlarına böylesine tedirginlik duyacağı kaygılı günler.
Ne Canan Arıtman"ın söylemini desteklerim nede ona yanıt verirken ülkenin tek haklı kesimi,tek sahibi olduğu düşünülerek söylenen “Elhamdürüllah Müslüman"ım ve Türk"üm” söylemini desteklerim. Hele hele bir Cumhurbaşkanı"nın ağzından çıkıyorsa bu sözler vahim sözlerdir, yine ülkenin vatandaşları olan farklılıkları ötekileştirmektir.
Bu ülkede kendini ötekileşmiş hisseden herkes bu davranışa itirazı dile getirmelidir.

Ayni Hrant Dink"in eşi Rakel Dink"in sevgili eşini yolcularken yaptığı konuşmasında dedikleri gibi;"Çutağıma eş olmak bana verildi. Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Ben, çocuklarımı, ailem ve sizler çok acılıyız. Bu sessiz sevgi biraz olsun bize güç katıyor. Kederli bir sevinç yaşatıyor. İncil"den Yuhanna 15:13′te hiç kimsede, insanların dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur der. Sevgili dostlar, bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını, sizin kardeşinizi uğurluyoruz. Sağdakine, soldakine, öndekine, arkadakine rahatsızlık saygısızlık vermeden, sloganlar pankartlar açmadan sessiz bir yürüyüş gerçekleştiriyoruz. Bugün sessizlik ile büyük bir ses yükselteceğiz. Bugün derinliklerin ışığa yükseldiği günün başlangıcıdır.

Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…

Kardeşlerim,

Onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki “O büyük bir adamdı.” Size sorarım:”O büyük mü doğdu?” Hayır! O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden! Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar… Evet o büyük oldu, çünkü büyük düşündü, büyük söyledi. Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz. Sessizce büyük konuştunuz, siz de büyüksünüz. Bu günle kalmayın bu kadarla yetinmeyin.O, bugün Türkiye"de milat yaptı sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendiği gelecekler Hrantları severek Hrantlara inanarak olur, nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş karşındakini kendin gibi görerek kendin gibi sayarak, kendin sayarak olur.Hisusun yardımıyla yarattığı ev cennetinden ayırdılar. Göksel ve ebedi cennete kanat açtırdılar. Gözleri daha yorulmadan, bedeni daha yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doymadan kanat açtırdılar göksel cennete.Biz de geleceğiz sevgilim. Biz de geleceğiz o eşsiz cennete. Oraya yalnız ve yalnız sevgi girer. İnsanların ve meleklerin dillerinden üstün olan, peygamberlikten üstün olan, bütün sırları bilmekten üstün olan, dağları yerinden oynatacak imandan üstün olan, varını yoğunu sadaka vermekten üstün olan bedenini yakılmaya teslim etmekten daha üstün olan yalnız ve yalnız sevgi girecek o cennete. Orada gerçek sevgi ile bir arada ebedince yaşayacağız. Kimseyi kıskanmayan sevgi, kimsenin malında gözü olmayan sevgi, kimseyi öldürmeyen sevgi, kimseyi aşağılamayan sevgi, kardeşini kendinden üstün tutan sevgi, kendi hakkından vazgeçen sevgi, kardeşinin hakkını arayan sevgi. Mesih"te bulunan sevgi. Ve bize dökülmüş olan sevgi.Yaptıklarını, konuştuklarını kim unutabilir sevgilim? Hangi karanlık unutturabilir sevgilim? Olmuşları, olanları kim unutturabilir? Korku unutturabilir mi sevgilim? Yaşam mı? Zulüm mü? Dünyanın zevki sefası mı sevgilim? Yoksa ölüm mü unutturacak sevgilim? Hayır, hiçbir karanlık unutturamaz sevgilim.Ben de sana yazdım aşk mektubunu sevgilim. Bana da ağır oldu bedeli sevgilim. Bunları yazabilmeyi Hisusa borçluyum sevgilim. Onun da hakkını ona verelim sevgilim. Herkesin hakkını herkese geri verelim sevgilim.Sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından, torunlarından ayrıldın. Burada seni uğurlayanlardan ayrıldın, kucağımdan ayrıldın. Ülkenden ayrılmadın.( mektup Internet.sayfalarından alınmıştır,anımsatmak istedim.)

BU SÖZLERDE BİZE DERS OLSUN.27.12.2008

Emel Sungur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum