Enerji Sektöründe Çıkış Yolları

Enerji Sektöründe Çıkış Yolları

[email protected] Yazar: Turgay TOPKAYA Dünya’da nükleer kaynaklı enerji üretimi 2007 yılında % 2 azalmıştır. Toplam 442 reaktör halen işletmede (370 GWe) ve 27 reaktör (22 GWe) ise inşa halindedir. Halen nükleer santral inşa eden ülkeler Finland

Enerji, çağımızın en  önemli konulardan biridir.

Yazar: Turgay TOPKAYA [email protected]

 

Enerji kavramı, soğuk savaş sonrası dönemde ve yeni yüzyılımızda önemini giderek artıran bir düzeyde dünya gündeminde yer almış, artık ülkemiz ve dünyamız için vazgeçilmez bir konuma gelmiştir.

Dünya birincil enerji tüketimi 2007 yılında % 2,4 artarak 11100 Mtep"e (Milyon ton eşdeğer petrol) ulaşmıştır. Küresel enerji tüketimindeki bu artışın yarısı Çin kaynaklıdır. Çin birincil enerji tüketimini % 7,7 artırırken, Avrupa Birliği ülkelerinde % 2,2"lik bir düşüş gözlenmiştir.

Geçtiğimiz dönemde petrol fiyatlarındaki yukarı yönlü dalgalanmalar, dünya enerji sektörünün ana gündemlerinden birini oluşturmuştur. Sektördeki reel ve spekülatif gelişmeler nedeniyle petrol fiyatları tarihi değerlere ulaşmıştır. Brent tipi petrolün ortalama fiyatı 2007 yılında bir önceki yıla göre % 11"lik artışla 72,39 Amerikan Doları olmuştur.

Dünya kömür tüketimi 2007 yılında % 4,5 artarak 3177,5 Mtep"e ulaşmıştır. Kömür 2002"den bu yana dünyada tüketimi en hızlı artan fosil yakıttır. Çin kömür tüketimini % 7,9 artırarak, bu artışın üçte ikilik kısmını sağlamıştır.

Dünya petrol tüketimi 2007 yılında % 1,1 artarak günlük 84,7 milyon varile ulaşmıştır. Bu tüketimin 2015 yılında 97 milyon varil/gün, 2030 yılında 118 milyon varil/gün olması beklenmektedir. Toplam rafineri kapasitesi ise % 1,4 artmıştır.
Dünya doğal gaz tüketimi 2007 yılında % 3,1 artarak 2922 bcm"e (Milyar metreküp) (2638 Mtep) ulaşmıştır. Çin"in doğal gaz tüketimi % 19,9 artarken, ABD"de % 6,5"lik bir artış gözlenmiştir. Boru hatları yanında LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) piyasalarının hızla büyüdüğü gözlenmektedir. Önümüzdeki dönemde doğal gaz ticaretindeki LNG payının % 30"a ulaşması beklenmektedir.

Dünya"da nükleer kaynaklı enerji üretimi 2007 yılında % 2 azalmıştır. Toplam 442 reaktör halen işletmede (370 GWe) ve 27 reaktör (22 GWe) ise inşa halindedir. Halen nükleer santral inşa eden ülkeler Finlandiya, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Japonya, Çin, Tayvan, Hindistan, Pakistan, İran ve Arjantin"dir.

Dünya"da su kaynaklı enerji üretimi 2007 yılında % 1,7 artarak 709,2 Mtep olmuştur.

Çin ve Hindistan"daki hızlı ekonomik büyüme, Rusya ve Brezilya"daki gelişmeler ve henüz modern enerji kaynaklarıyla tanışmamış 1 milyardan fazla insanın önümüzdeki dönemde bu enerji kaynaklarına ulaşabilir olacağı gerçeğiyle yüzleştiğimizde, dünyanın hızla artan enerji talebinin sınırlı enerji kaynaklarıyla nasıl karşılanacağı sorusu hemen akla gelmektedir.

Uluslararası Enerji Ajansı"nın (IEA) dünya enerji sektörü hakkındaki değerlendirmeleri şöyledir:

• Fosil yakıtlar en az 2030 yılına kadar enerji sektöründeki hâkimiyetini korumaya devam edecektir.
• Enerji güvenliği giderek artan bir düzeyde tehdit altındadır.
• Dünya"nın artan enerji talebini karşılamak üzere büyük yatırım ihtiyacı doğmaktadır. Ancak bu yatırımların nasıl gerçekleştirileceği belirsizdir.
• Mevcut eğilimler karbon emisyonlarının artacağını göstermektedir.
• Nükleer enerji, elektrik üretiminde karbon emisyonlarını azalttığından dolayı –bir temiz enerji olarak- tekrar gündeme gelmektedir. (Nükleer Rönesans)
• Biyoyakıtların, yeni teknolojiler sayesinde enerji sektörüne katkısı daha da artacaktır.
• Modern enerji türlerinin (elektrik, petrol, doğal gaz vs.) hızla, Dünya"nın az gelişmiş ülkelerine ulaştırılması gerekmektedir.

Petrol fiyatlarının artık kısa vadelerde dalgalı bir seyir izlemesi ve tarihi rekorlara ulaşması gibi durumlarla ilk sinyallerini veren “pahalı enerji” dönemi artık başladı denilebilir. Bu dönemde ancak ve ancak kendi yerli kaynaklarına dayalı enerji politikaları geliştiren ülkeler varlığını koruyabilecektir. Bu noktada, ülkemizin enerji karnesinin hiç de iç açıcı olmadığını söyleyebiliriz. Yıllık 35 Milyar Dolar enerji ithalatı ve % 75"i aşan enerjide dışa bağımlılık oranıyla enerji sektörümüz ne yazık ki sürdürülebilir kalkınma hedeflerimizin risk noktalarından birini oluşturmaktadır. 2001 sonrası dönemde arz güvenilirliğinin sağlanmasına yönelik olarak atılan adımların, genelde doğal gaz santrallarının kurulmasıyla sınırlı kalması, bugün için yarısını ithal doğalgazdan çevrim santralları ile ürettiğimiz bir elektrik üretim modeliyle ve nihayetinde artan enerji maliyetleriyle sonuçlanmaktadır. 4628 No"lu Yasa ile özel sektörün inisiyatifine bırakılmış enerji yatırımları, talep projeksiyonlarına uygun şekilde planlanan enerji yatırım projelerinin gecikmesine ve sonuç olarak arz-talep dengesinin bozularak enerji darboğazlarına neden olmuştur.



Türkiye enerji sektörünün bu sorunları yanında önemli fırsatları da bulunmaktadır. Örneğin, ülkemiz için artık çok önemli bir enerji koridoru ve enerji terminali ülkesi diyebiliriz. Türkiye, doğu-batı enerji koridoru ve kuzey-güney enerji koridoru olma yolunda önemli projeleri hâlihazırda hayata geçirmiş ya da projelendirmiştir. Hazar Bölgesi, Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinin zengin enerji kaynaklarının Avrupa ve dünya pazarlarına taşınmasını hedefleyen ve boğazlarımızı baypas ederek Kazak ve Rus petrollerini Akdeniz"e taşımayı ve Rus gazını da Ceyhan"a taşımayı hedefleyen “Kuzey-Güney Enerji Koridoru” eksenli enerji politikalarımız, birçok yönden ülkemizin jeopolitik, stratejik ve ekonomik önemini artırmaktadır. Önümüzdeki dönemde özellikle NABUCCO projesinin –Rusya"ya rağmen- hayata geçirilmesi hem ülkemizin hem de Avrupa ülkelerinin enerji güvenliğinin sağlanması anlamında büyük önem taşımaktadır.
Görüldüğü üzere enerji sektörümüz bir yandan fırsatlarını değerlendirirken, bir yandan da sorunlarını süratle çözebilmelidir. Enerji sektörümüz, sektörün tüm bileşenleriyle tam bir eşgüdüm sağlamak durumundadır. Bu açıdan, kamu ve özel sektör işbirliği artırılmalıdır.

Bu noktada; sağlıklı işleyen bir enerji sektörü için, sektörün diğer bir bileşeni olan üniversitelere çok önemli görevler düşmektedir. Enerji ile ilgili bölümler başta olmak üzere, enerji enstitüleri ve araştırma merkezlerinde yapılacak olan çalışmalarının, özel sektör ve kamu kurumlarınca bilinilirliğinin artırılması, süreç içinde karşılıklı görüş alışverişi ve deneyimlerin paylaşım ortamının sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde, bugün olduğu gibi nükleer, doğal gaz, hidroelektrik, rüzgâr, güneş gibi enerji santralleri yatırımlarında yerli teknoloji oluşturmadan, yerli imkanları değerlendirmeden teknolojik anlamda da yabancı bağımlılığını artırıcı adımlar atılması, geleceğimiz açısından düşündürücü olmaktadır.
Kaynaklar:
BP Statistical Review June 2008
International Energy Agency (IEA) World Energy Outlook 2006 Summary and Conclusions , www.iea.org
WEC- Survey of Resources 2007
DEK-TMK Türkiye Enerji Raporu 2005-2006
ETKB verileri
TAEK verileri

http://www.siyasetkahvesi.com/sayfa.php?ole=yazi&yzid=271

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.