15 Ocak 2009 Dostların arasındayız!

15 Ocak 2009 Dostların arasındayız!

Herkes Nazım’a dost olabilir mi? Kirli ağızlarda Nazım kirlenmez mi? Hele kirli ellerde Nazım’ın şiirlerinin rengi değişmez mi? Kaşlar çatılıp, mavi gözler “Karadeniz” olmaz mı?

15 OCAK TARİHİ

GÖNÜLLERE YASAK KONULAMIYOR


O mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minnacık bir evdi,

bahçesinde ebruliii

hanımeli

açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev,

Ve elleri öyle büyük işler için

hazırlanmıştı ki devin,

yapamazdı yapısını,

çalamazdı kapısını

bahçesinde ebruliiii

hanımeli

açan evin.

O mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Mini minnacıktı kadın.

Rahata acıktı kadın

yoruldu devin büyük yolunda.

Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,

girdi zengin bir cücenin kolunda

bahçesinde ebruliiii

hanımeli

açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,

Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:

bahçesinde ebruliii

hanımeli

açan ev..."di diyen. Nazım Selanik Kent"inde 15 Ocakta gözlerini dünyaya açtı. Gözleri mavi olan Nazım ( veya ben hep öyle düşledim, öyle algıladım) bugünlerde çok adı geçen Nazım ne yazık ki sevdasının büyük bir bölümünü taş duvarlar ve demir parmaklıkların arkasında bir diğer sevdasını da toprağının kokusuna hasreti, esen rüzgara hasreti yaşadı; uzaktan seyreyledi bu sevdiği yerleri, belki de ses bekledi ona ulaşacak, ayak sesi dinledi, açılacak kapı gıcırtısı bekledi en önemli olanı bütün yazdıklarını haksızlığa isyan, eşitlikçi bir dünya, karşı cinsi sevme ve ortak bir dünya yaratma, sevgiyi yüksek sesle dile getirme isteğinin bir gün anlaşılır olup olmayacağını bekledi bizler Nazım"ı anladık, bazen yol gösterdi bazen sevdayı öylesine dünyamıza soktu ki bu kirlenmiş sevgilerde zor anlar yaşattı bize ama şimdi herkes Nazım diyor. Kıskanıyormuşum Nazım"ı. Ayrıca bu denli farklı ağızlarda olması beni üzüyor.


“Tasları birbirine vurun çocuklar.

Doldurun çocuklar,

doldurun

doldurun

doldur içelim.

Başları

göklere

atalım

serden geçelim...

Heeey, nerden geçelim?

Yalnayak

koşarak

devlerin

geçtiği

yerden geçelim

Heeey

hop

Heeeey

hep

birden geçelim

Doldurun çocuklar,

doldurun

doldurun

doldur içelim.




Dostların arasındayız!

Güneşin sofrasındayız!”.diyen Nazım.

Zaten demiyor mu “ dostların arasındayız güneşin sofrasındayız”

Herkes Nazım"a dost olabilir mi? Kirli ağızlarda Nazım kirlenmez mi? Hele kirli ellerde Nazım"ın şiirlerinin rengi değişmez mi? Kaşlar çatılıp, mavi gözler “Karadeniz” olmaz mı?

Nazım"ı bedenini bırakın, anlata biliyorsanız, geleceğe taşınsın istiyorsanız ezberle değil okuyarak anlamaya çalışın Nazım"ı . Torunlarınız sorduğunda ne diyeceksiniz “ O Bir Vatan Haini mi?” o da size cevap vermeyecek mi “ Vatan hainliğine devam ediyorum” diye.

Nazım"ın o günkü kavgası bu günde devam etmiyor mu? demek ki yaşasaydı “Vatan hainliğine devam edecekti” ve siz bu gün sahip çıkan değişik eller ve diller demeyecek miydiniz “Vatan Haini” yollamayacak mıydınız yeni inşa ettiğiniz cezaevlerine.

İlk okuduğum kitap “ Boyalı Kuş” tu. Jerzy Kosinsk 16 yaşımda benim yol bulmama yardımcı olan şairler, resmi sıcak gelip öğrenmeye çalıştığım isimlerin dışında bir arkadaşımın doğum günü hediyesi olarak tanıştım, tanıştım ancak yeterince tanımadığım bu dünyamın en güzel renkleri oldu bazı isimler. Nazım bunlardan biri, bir diğeri Van"da dünyaya gözlerini açan ; uyur idik uyardılar, geçti dost kervanı, yürük aliyi gördün mü diyen bazen annemin ninnisi olan bazense Yıldız Dağı gibi azametli bir ses Ruhi Su ve yol gösteren “Bende bu yayladan Şah"a giderim” diyen ve herkesin kendi “Gönül Şah"ını kendisinin seçmesinin yolunu açan Pir Sultan.

Üçü de yasaklı ülkemin yasaklı isimleri. Ama neyi yasakladıklarını kendilerine soranlar bir kez daha gördüler ki “GÖNÜLLERE YASAK KONULAMIYOR”

Bu gün “Vatandaş Nazım” olan Nazım Hikmet benim dünyamın en özel yerini dolduruyor umarım çok fazla Nazım diyerek bu özel dünyamı örselemezler çünkü bu benim anılarımı, özelimi, dünyamı, hayallerimi, düşlerimi , sevdalarımı açıkçası dünyaya gelişimden bu güne yol alışımı her şeyimi yok eder dokunmasın hiçbir kirli el ve kirli dil




“Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,

ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,

budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,

koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.

Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var,

Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.

Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.

Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.

Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.


Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.” Diyen Nazım"a.


“Dokunmasın hiçbir kirli el ve kirli dil

Denizin üstünde ala bulut

yüzünde gümüş gemi

içinde sarı balık

dibinde mavi yosun

kıyıda bir çıplak adam

durmuş düşünür.


Bulut mu olsam,

gemi mi yoksa?

Balık mı olsam,

yosun mu yoksa?..

Ne o, ne o, ne o.

Deniz olunmalı, oğlum,

bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.” Diyen Nazım"a.

İYKİ DOĞDUN NAZIM, İYKİ BİZİM DOĞMAMIZA YARDIM ETTİN.

15 Ocak 2009

Emel Sungur ANKARA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.