"12 Eylül'ü anla, sonra yüzleş"

"12 Eylül'ü anla, sonra yüzleş"

Ordu Kent gazetesinde yayınlanan son yazıma bir yorum yazılmış (biraz ifademde hata var ancak bağışlayın) o yoruma da bir başka yorumla yanıt verilmiş benim böyle bir tartışmaya neden olduğumu düşünüp 2.yorumun yanıtı olan yazımın başlığını kendimce açmak

“ 12 EYLÜL"Ü ANLA, SONRA YÜZLEŞ”
Ordu Kent gazetesinde yayınlanan son yazıma bir yorum yazılmış (biraz ifademde hata var ancak bağışlayın) o yoruma da bir başka yorumla yanıt verilmiş benim böyle bir tartışmaya neden olduğumu düşünüp 2.yorumun yanıtı olan yazımın başlığını kendimce açmak istiyorum.

Yorumu yapan ikinci arkadaşımın söylediklerini yanlış anladımsa şimdiden özür dilerim. Belki bende 12 Eylül"ü yanlış anlamış olabilir miyim diye hem kendi mazimi hem de toplumun mazisini bir kez daha gözden geçirdim. Umarım algılamamdan kaynaklı bir haksızlık yapmadan o süreci yazımla yansıtma başarısını gösteririm. Çünkü mazimizi unutma, unutturma noktasında ülkeyi yönetenlerin, tabi bunun içinde basın başta olmak üzere büyük çabası ve katkısı oldu.Ancak tüm bu çaba ve baskılara rağmen bir parça insan sevgisi, bir parça yürek taşıyorsak o sürecin içinde olalım olmayalım mutlaka gözlerimizin dolduğu, mutlaka yüreğimizin ağladığı olmuştur.

Kendinizi geçmişe ait ve başka bir ülkede yaşanan bir filmi izlerken düşünmenizi diliyorum.Binlercesini izlediğimiz, katliamlar, faili meçhuller, dağılan yuvalar, ağlayan iki kardeşim birbirinden koparılarak ayrıştırılması, evlatlarını ihbar edenler, yakılan kitaplar, yakılan tarih, yakılan umutlar, yok olan (bilmiyorum çocuklarınız var mı) evlatların peşinden hiç yolları, sokakları bilmeyen, belki ilk defa köyünden o parlak ışıkların olduğu ama evladını yok eden kente giden ananın, babanın 60 yaşından sonra itaatkarlığı bırakıp isyankar olması, yıllardır oy verdiği partiden vazgeçip sosyalist olması. Gece çalınan kapı açılınca karşınızda duran bir kişi ancak bakışıyla, süzüşüyle seni aşağılayan, küçümseyen bıyık altından gülümseyen bakışı. Yataktan çıkarılan pijamasını bile değiştiremeyen apar topar arabanın içine atılan evlatlar, arkadan sesli isyan bile edemeyen sadece göz yaşı döken analar. Babalar demiyorum çoğu kez babalarda götürülürdü bu kimin ne için gittiği bilinmeyen süreçte.

Tamda karşılığı;apar, topar.

Ne ise bu apar ve topar.

Bir gün bu apar toparı daha detaylı aktarmak isterim bizlerin dışında binlercesinin yaşadığı keşke söylenildiği gibi kısa ve anlaşılır olsa

“APAR, TOPAR” olayları.

12 Eylülü anlamak için yaşıyor olmanın dışında ne yapmak lazım. Yaşamadığımız olayları anımsatan filmleri izlerken ağlayan toplum, kitaplarda böylesi konuları içeren kitapları okurken içi acıyan, soluklanıp ancak okumaya devam edebilen, eskiden kalan bir söylemle komşusu açken, kendi yemeyen bir toplumun bu süreci anlamadaki reddedişi ve direncini anlayamıyorum.

Bir avukat ağabeyimiz vardı sürekli oğlunun davasına girmeye yüreği dayanamazdı ama karar günü mahkemeyi izlemek istedi ve oğluna 735 yıl ceza verildi, neydi oğlunun suçu bir derginin sorumlusu.

Yine bir yakınım Avşar amca ile televizyonda arananların listesi sıralanırken biden karşısında kendine çok benzeyen oğlunu görünce kalbinin sıkışmasının yanaklarında aleve dönüşüp kıpkırmızı oluşu.

Anamın yere yıkılışı.

Sizden bir kez gözünüzü kapatıp bu anlattıklarımı bir kez de kendi aileniz içinde yaşamanızı istiyorum.

Yaşamınızın tüm zamanı çocuklarınız. Onlar dünyaya geldikten sonra sadece onları biraz daha iyi yetiştirmek, biraz daha iyi koşullar sağlamak için gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz, bir gece karanlıkta gümbürdüyor kapı,açıyorsunuz bir sürü insan giriyor evden içeri; yılların anısı ve acısı içinde saklı sandığınızla başlıyor, ananızın evinden getirdiğiniz adı çeyiz olan tülbentli, bohçalı, mendilli, çarşaflı, kanaviçeli, beyaz işli ve göz yaşlı belki de gülümseyen sandık.

O sandık ve geçmişin didik didik didikleniyor, dökülüyor, yırtılıyor, atılıyor, yataklar o zamanlarda yün yatak ve yorganlar vardı deşiliyor, tuvaletteki kirli torbasından, aydınlığa bakan pencere kenarlarına kadar, evlilik resimlerinizden ta doğduğunuz köy resimlerine kadar bu kim? bu kim? soruluyor.

Başka küçük çocuklar varsa tüm bunlar onun gözleri önünde oluyor.

Şimdi sıra kitaplarda o süreçte tutuklu kitaplar var, tutuksuz yasaklı isimler, yazarlar varsa toplanıyor torbalara doluyor.

Akrabalar, uzaklar, yakınlar, konular, komşular kimlere haksızlık yaptığını düşünüyor bir kez de onun için için buruluyor insan.

Ve sıra evden çıkışa geliyor.

Götürülen kim? Giden kim?

Evlat,evlat gidiyor, siz çekiyorsunuz onlar çekiyor biraz fazla çekiştirince ya elinize bir dipçik veya hep birlikte ayni arabaya ve birlikte yolculuk.Ama siz dışarıda daha lazımsınız diğer çocuklar, yapılacak yasal görevler ve bir sürü görev.

Boynu bükük kapıdasınız.

Eğer kapıyı çalan “ölüm” denilen acımasız olsa beni götür diyeceksiniz ama burada böyle bir şansınız yok.

Gidiyorlar.

Hastanelerde ve böylesi gecelerde sabah gelmek bilmiyor.

Her gün pırıl pırıl doğan gün ve güneş doğmak nedir bilmiyor.

Keşke onu bırakıp beni götürseler diye geliyor içinizden.

Bunları kimseyi üzmek için hatırlatmıyorum yaşananların sadece çok detaysız olan bir fotoğrafı bu keşke bu ve bunun binlercesi ve çok acımasız olanları yaşanmasaydı da biz 12 Eylül eleştirisi yerine Cumhuriyet döneminde kazandığımız ancak bugün tek tek elimizden giden değerleri daha fazla konuşup, daha fazla sahip çıkabilseydik.

Ben bize bu denli acılar yaşatan bu dönem sorgulanmadan yeniyi kurmanın mümkün olmadığına inanıyorum.ÜLKEYİ BÖYLESİNE SARIP SARMALAN KÜRT VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİNDE, GERİCİLİK-RADİKAL İSLAMINDA ÖNÜNÜ AÇAN EN ÖNEMLİ OLGUNUN 12 EYLÜL OLDUĞUNA İNANIYORUM. Bu gün ne yazık ki bu sürecin getirdiği sorunları aşmak, ortadan kaldırmak, ırkçılık ve şeriatçılığa karşı direnmek o günün darbecileri tarafından suçlu kabul edilen bizlere kaldı. Bizler, bağımsızlık, özgürlük, demokrasi, laiklik, barış sevdalılarıyız.

O GÜNDE BÖYLEYDİK, BU GÜNDE ÖYLEYİZ.

Bu yazdıklarım sadece çok sıkışan yüreğimi biraz hafifletmek için istenirse o sürecin bütün acımasızlığını sergileme noktasında hiç geri kalmam anlatırken içim çok acıyor ancak biraz da okuyanların ve hikaye gibi dinleyenlerin içinin acımasını istiyorum.Geç saatte belki de biraz acele yazılan bir yazı daha fazla düşünüp detaylandırma ve daha az yanlış yapma şansım vardı ancak sizler artık benim yabancım değilsiniz bu gün hızla geçmişimin bir kısmını sizlerle paylaştım.

İyi Geceler dileyeceğim sizlere.

Kapınız gece çalındığında hep içiniz birden titrer bu iç titremesi böylesine anılar ve başkaca bir sürü anının yaşadığınız kısa zamanda yüreğimizde yer sıkıntısı çektiği için biraz safları sıklaştırma titremesidir.26 Ekim 2008 Ankara

Emel Sungur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.