Yaylanın SUYU

Adnan YILDIZ

 


Bizlerin hayatında yaylaların ayrı bir yeri vardır. Bunun nedenleri, her ne kadar hayvancılık kaynaklı göçebe kültürünün bizlere bıraktığı bir miras olarak açıklansa da yaylaların bizler için önemi sadece bununla açıklanamaz.

Yaylaların bizler için önemi, aslında karakterimizde ve inanç temellerimizde gizlidir.

Yayla sevgimiz her şeyden önce özgürlüğümüze düşkünlüğün en önemli kanıtıdır. Çünkü yerleşik düzenin boynumuzu sıktığı anlarda bir anlamda kaçtığımız ve özgürlük soluduğumuz alanlardır.

Bunun yanında inanç temellerimizden kaynaklanan kutsal bir yönü de vardır.

Bilmem dikkat ettiniz mi?

Yaylalarda bazı yüksek tepelerin üzerinde kule şeklinde taş yığınları hala durmaktadır. İşte bu yerler Gök Tanrı inancına bağlı ve Anadolu’ya Oğuz Türklerinden çok daha önceleri gelmiş olan Peçenek Türklerinin Tanrıya kurban sundukları yerlerdir.

İşte bu nedenlerden yaylalar bizler için önemlidir, hatta kutsaldır.

Bu yüzden yaylalar yayla kalmaya devam etmeli.

Çünkü biz zaten yaşayamayız.

Ama son yıllarda kurulu düzenden kaçtığımız ve özgürlüğümüzü soluduğumuz bu alanların elimizden alınması yönünde bir taarruz ara vermeden devam etmektedir.

Önce yerleşik düzenin boynumuzu sıkan ne kadar karmaşası varsa yaylarımıza taşındı.

Beş yıldızlı oteller, beton yığınları ve yayla içi asfalt yollar v.s

İlk bakışta ‘’ne güzel, oralara gittiğimizde perişan olmayacağız ve herkes buralara gelip havasından ve suyundan istifade edecek, bol turist de çekeceğiz’’ gibi nedenlerle birileri, ne var bunlarda diyebilir.

Biz Diyoruz ki,

Eğer beş yıldızlı otelde kalacaksan, beton yapılarla dolu bir ortamda yaşamak istiyorsan ne işin var yaylada?

Elbette bazı olanaklar yaylalara götürülecek ama bu yaylaya özgü olmalı.

Örneğin, sahildeki otellere benzer oteller yapmaktansa, taş duvarlı hartama çatılı yayla evlerini iyileştirirsiniz veya benzerlerini inşa edersiniz.

Eğer bu şekilde devam edilirse zaten yayla da yayla kalamayacak.

Nitekim öyle de oluyor…

Önce havası ve görüntüsü bozulmaya başlayan yaylalarımızın, şimdi de suları elden gidiyor.

Ordu Doğa ve Yaşam Alanlarını Koruma Platformu Sözcüsü Coşkun Türkeli’nin açıklamalarını gazetelerden okuyunca bu düşüncelerimiz daha da güçlendi.

Coşkun Türkeli, ’Yaylalarımızın suyu Darıca 2 adlı santraline kurban ediliyor’’ dedikten sonra devamında şu açıklamaları yapıyor.

“HES katliamından sonra yaylaların bir anlamı kalmayacak. Yetkililer bu durumu görmezden geliyor.

Bu proje Çambaşı Barajı ve HES adı altında sunulmaktadır. Projenin aslı şudur; Armutkolu deresinde, yani şu anda balık çiftliğini besleyen derenin yaklaşık 1-1,5 Km. yukarısından ki biz oraya Armutkolu Deresi ve Keyiş Deresi ismini veriyoruz. Bu deredeki suyun önünün kesilerek Çambaşı’nın altında bildiğimiz Kabalak Su Göleti’nin olduğu kanala akıtılması projesi. Diğer kolu da yine Çelikkıran tarafından gelen dereyle birleştirilerek hepimizin bildiği İkidere Kanyonu Değirmen yanı mevkiinde bir bent kurularak, bendin önüne yeraltı tüneli açılarak, yine Turnalık’ın altından biriken suyun Melet Irmağı’ndaki Darıca Köyü’ne aktarılmasıyla oluşacak bir projedir.’’

Coşkun Türkeli’nin açıklaması böyle.

Olacağı buydu ...

Özgürlük soluduğumuz yegane alanlar da elimizden alınıyor.

Ama unutulmamalı ki, bu milletin karakteridir özgürlük.

Ve özgürlüğü soluduğu yaylalar kutsaldır.

Halen umutluyuz, yaylalarımızın suyu kurban olmayacak.

Aksine bizler bir gün‘’ Obo’’larda, Gök Tanrıya HES kurban edeceğiz.

Hızır ve İlyas da (Hıdırellez) bizimledir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.