Ahmet Yavuz:Dişleriniz Kamaşmasın

Umarım askeri okulları yeniden yapılandırma gayreti içine girenler bilimin ipine sarılmayı bırakıp, inancın ipiyle yetinmeyi tercih etmezler! Öncelikle inancın ipine sarılanların nasıl bir irade yoksunluğu sorunuyla karşılaştıkları ve “kendisi olma” vasıf

Ahmet Yavuz Yazdı: Dişleriniz Kamaşmasın

Ahmet Yavuz

FETÖ’nün İzmir soruşturması ve Yüksek Askeri Şura öncesi 40 yıllık yatırımını heba etmemek adına yaptığı darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Millet büyük bir beladan kurtulma rotasına girdi. TSK kısa vadede ağır bir yara aldı ama orta ve uzun vadede yeniden milletin ordusu olma vasfına kavuşacaktır.

 
Bunlara başka bir yazıda yer verilebilir zira bu yazıda iki nokta üzerinde durulacaktır:
 
1. Darbenin dış desteğini verenlerin beklentisine temas edilecek.
 
2. Darbecilerin stratejik hataları irdelenecektir.
 
Darbenin arkasında bölgesel dizayn çabası, kendini ağır bir şekilde hissettiriyor.
 
Kuzey Afrika ile Irak ve Suriye merkezli gelişmeler, sıranın Türkiye’ye geldiğinin işaret fişekleriydi. Siyasi iktidar, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde inşaya çalıştığı koridoru ancak 2014 sonundan itibaren fark edebildi. Oynanan jeopolitik oyunu bozma gayretine de ancak daha sonra girişebildi.
 
 
YANLIŞLARDAN DÖNÜŞ
 
Kabul etmek gerekirse yanlış Suriye politikasından tamamen dönmese bile, iktidar koridorun doğuracağı problemi gördü. Aldığı yarım yamalak önlemler kısmen etkili oldu.
 
İlave olarak Rusya’yla sıfır çıkar karşılığı arasını bozmasının ardından geç de olsa yanlıştan dönmeyi bildi. Bu, hayati bir adımdı, çünkü müdahalesinden sonra koridorun tıpası Rusya’nın eline geçmişti. Bir anlamda bu ülkeyle kurulacak bağ, koridorun gerçekleşmesini engelleyecekti.
 
Henüz berrak bir Suriye politikası yok.  Ancak hayatın mecburiyetleri dayatıyor ve bu yanlışın da sonu görünmüşe benziyor. Yakın bir zamanda büyük bir manevra kaçınılmaz görünüyor.
 
Koridor kararlılığı sürer, Rusya yanında Suriye politikasında da büyük bir değişim olursa büyük bir krizden çıkış yolu açılabilir.
 
Bu arada bu üç sorunun birbiriyle bağlantılı olduğunu ve Türkiye’yi ABD ile karşı karşıya getirdiğini söyleyelim. Bunlara Akdeniz, Ege, Karadeniz problem sahaları da eklenebilir.
 
Bütün bunlara şundan dolayı temas edildi: Türkiye-ABD ilişkileri açmaza girmişti. Bu açmazın ABD lehine sonuçlanması gerekiyordu. FETÖ’nün darbe planladığı onlar için sır değildi. Başlangıçta ifade edildiği üzere, Gülen’in kırk yıllık birikimini heba etmek istemediğinin bilincindeydiler. Darbe için arkadan iteklemeye elverişli bir ortam vardı. O da dış desteği hissettiği anda cesaretle ileri atılmaktan ve son çare silahına başvurmaktan geri durmayacaktı. Nitekim öyle oldu…
 
ÜÇ SENARYO
 
Geriden iteleyenlerin muhtemelen üç senaryosu vardı:
 
1. Darbenin başarılı olması hali.
 
2. Darbenin başarılı olamasa da ülkeyi uzun süreli bir iç savaşa sürüklemesi hali.
 
3. Darbenin başarısız olması ve kısa sürede bastırılması hali.
 
Birinci halde darbeyi destekleyen güç, işin doğası gereği,  darbecilere her istediğini yaptıracaktı.
 
İkinci halin Türkiye’ye neler kaybettireceğini açıklamaya bilmem gerek var mı?
 
Üçüncü halin ne doğuracağını yaşayarak göreceğiz. Ama en baştan kabul edelim ki, belli bir süreyle sınırlı dahi olsa, Türkiye’nin sert gücü zayıflatılmıştır. Orta ve uzun vade çok olumlu sonuçlarının olacak olması, başka bir boyuttur.
 
Görüldüğü gibi üç halde de kazanan açıktır.
 
Dolayısıyla Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi hayati önemi haizdir. Ancak buna, Suriye ve İran’ın, hatta Mısır ve Irak’ın dâhil edilmesi aynı ölçüde önemlidir. Başka türlü ABD’nin vereceği olası zararları dengelemek mümkün değildir.
 
GELELİM DARBECİLERİN İÇ HESAPLARINA…
 
Halk desteği olmayan bir darbenin başarılı olduğu görülmemiştir.
 
Günümüz Türkiye’sinde TSK’nın bütünüyle kalkışmadığı bir darbenin başarı şansı sıfırdır.
 
Amaç-araç dengesi kurulamayan herhangi bir harekâtın başarılı olması mümkün değildir.
 
Amacı sağlayacak hedef yerine başka hedeflere yönelen bir operasyon başarısızlığa mahkûmdur. Güç israfıdır. Nitekim bu husus kendini fazlasıyla hissettirmiştir.
 
Kuvvet-zaman-mekân ayakları eksik ya da yanlış hesaplanmış ve aynı zamanda dengelenmemiş bir stratejinin başarıya ulaşması tesadüflere bağlıdır. Uygulanan planda olduğu gibi…
 
Daha başlangıçtan itibaren liderlik sorunu gözlenmiştir.
 
Tesadüflere bel bağlayarak da başarı beklemek aptallıktır.
 
Nitekim 1. Ordu Komutanı’nın açıklaması ve emrindeki vatansever subayların fedakârlık dolu gayretleri yanında asker ve polisin çeşitli karşı koyma gayretleri, bütün hesaplarını bozduğunda, elde yedek bir planlarının da olmadığı açığa çıkmıştır. Yedek planı olmayan daha erken mağlup olur. Aynen böyle olmuştur.
 
Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ise halk desteği faktörünün belirleyici vasfını ortaya sermiştir.
 
Medyanın kontrolünü sağlayamamış olmaları, yenilgiyi öne çekmiştir.
 
ŞAKİRTLEŞMEK
 
İçlerinde akademik anlamda çok başarılı addedilen subayların da bulunduğu bu kalkışmanın en temel başarısızlık nedenlerinden biri de; her biri şakirtleşme süreçlerine tabi tutulduklarından, kendi omuzları üzerinde abilerinin içi boş kafalarını taşıma alışkanlığına sahip olmaları ve bunun yanlış ve eksik planlamalara yol açmasıdır…
 
IŞİD ya da PKK’lı teröristlerin hangi saiklerle canlı bomba olduklarını yeniden araştırmak için Eric Hoffer’in Kesin İnançlılar (Plato Film Yayınları, 2007) adlı eserine göz gezdirmek istemiş ancak zaman bulamamıştım. Kendi halkına tereddütsüz ateş edebilen bu soysuzların ruh halini saptayabilmek için kitaba göz attım. Aşağıda okuyacağınız alıntılar soruna ışık tutuyor. Ama bu ışık tutma normal insanlar için geçerli. Fanatikler için değil. Çünkü bir kısmının darbeye karışmış olmasını öğrenmekten derin üzüntü duyduğum eski öğrencilerime bu kitabı okutmuştum. Demek ki, okutmak öğretmek anlamına gelmiyor ya da kesin inançlılar okusa bile öğrenemiyorlar. İkincisini kabul etmek biraz olsun vicdanımı rahatlatıyor olsa da acımı dindirmiyor.
 
Bakalım Hoffer neler demiş:
 
“Liderin körü körüne itaat sağlayabildiği yerlerde, lider, bütün insanların korkak olduğu yönündeki doğru kurama dayanarak insanlara ona göre davranır ve istediği sonucu elde eder.” (s.135)
 
“Görülmeye ve duyulmaya değmeyen gerçeklere ‘gözlerini kapamak ve kulaklarını tıkamak’, kesin inançlının özel bir yeteneğidir ve bu onun eşsiz cesaret ve azminin kaynağıdır.” (s.91)
 
Yazar, Bergson’a atfen de şunu ifade etmiş:
 
”Bir inancın gücü, dağları yerinden oynatmasından değil, yerinden oynatılacak dağları görmemesinden belli olur.” (s.91)
 
Umarım askeri okulları yeniden yapılandırma gayreti içine girenler bilimin ipine sarılmayı bırakıp, inancın ipiyle yetinmeyi tercih etmezler! Öncelikle inancın ipine sarılanların nasıl bir irade yoksunluğu sorunuyla karşılaştıkları ve “kendisi olma” vasıflarını kaybettikleri ortadadır.
 
Kimse bu gerçeğe gözünü kapatma hakkını kendinde bulamaz, bulmasına da izin verilmemelidir…
 
Son sözüm de, Gülen’i arkadan ittirenlere: Sakın Türkiye’nin geçici zayıflatılmış olması dişlerinizi kamaştırmasın!
 

 

Odatv.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel-siyaset Haberleri