Şair Ali Öztürk

Şair Ali Öztürk

EMANETİ EHLİNE VERMEK

EMANETİ EHLİNE VERMEK

Mekke-i Mükerreme fethedilmiş Peygamber Efendimiz Kabe"ye girmek istemektir. Anahtar ise henüz daha Müslüman olmamış Osman Bin Talha"dadır. Peygamber Efendimiz, Hazreti Ali"yi anahtarı getirmesi  için ona gönderir. Ancak Osman Bin Talha,”Ben Muhammed"in hakiki peygamber olduğuna inanmıyorum ki, Kabe"nin anahtarını teslim edeyim. Anahtar dedelerimden bana kalmıştır,”der. Fakat Hazreti Ali, Peygamberimizin  emrini  yerine  getirmek üzere anahtarı, halen müşrik olan Osman Bin Talha"nın elinden zorla alır ve Peygamberimize getirir. Peygamber Efendimiz ve eshap Kabe"ye girip putlardan temizledikten sonra, içeride iki rekat şükür namazı kılarlar. Bu arada Hz. Abbas, Kabe"nin anahtarının kendisine verilmesi için ricada  bulunmuştur. İşte tam o esnada, “ Emaneti Ehline verin”, ayeti Celilesi nazil olur. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, anahtarı Hazreti Ali ile tekrar eski sahibi Osman Bin Talha"ya gönderir. Osman Bin Talha, “Ya Ali biraz evvel anahtarı zorla elimden aldın, şimdi ise tekrar getirdin. Bunun sebebi nedir ?” diye sorunca Hazreti Ali,”Bu hususta ayet nazil oldu” der ve emanet hakkında nazil olan ayeti sonuna kadar okur. O zaman kadar imana sahip olmayan Osman Bin Talha,”Dininizin emanete verdiği ehemniyete hayran kaldım” der ve Resülüllah"ın huzuruna giderek Şahadet getirip Müslüman olur.

Yukarıdaki olayla Nazil olunan Ayet açıkça,  bir insanı bir göreve getirirken; o görevi, yapabilecek liyakatte olmasına azami özenin gösterilmesini buyurmaktadır.

         Acaba bugün, devletin önemli kademelerindeki makam ve görevlere atamalar yapılırken bu hususa  gerektiği kadar dikkat ediliyor mu ?.

         Şimdi diyeceksiniz ki, bu dini bir hüküm; laik bir devlette geçerli olur mu ? Unutmayalım ki aklın yolu birdir. Örneğin:Sürücü ehliyetine sahip olmayan birinin kullandığı araca, siz canınızı emanet eder biner misiniz ?  

Maalesef günümüzde yapılan atamaların çoğunda,atama yetkisi olan kişilerin, liyakatten ziyade yandaş olma, akrabalık ve karşılıklı çıkar ilişkilerinin daha geçerli bir kriter olduğunu görmekteyiz. Hem de bu atamaları yapan yetkililerin pek çoğu, dindarlıklarını her yerde ve her planda öne çıkarmalarına rağmen.

         Bunun en çarpıcı örneğini, Başkent Ankara"da 7 gencin hayatını kaybetti doğalgaz faciasında görmedik mi ?

          İşletme Fakültesi mezunu eski bir müfettiş, yöneticilik dışında ayrıca doğalgaz konusunda da asgari teknik  bilgi donanımı  gerektiren bir göreve atanıyor. Bu sorumsuzca yapılan atama ise,hayatının baharında olan 7 gencin ölmesine neden olan, önemsenmemesi mümkün olmayan faktörlerden birini oluşturuyor.

         Söz edilen genel müdürlük makamındaki kişi,  bu elim faciadan sonra yaptığı abuk sabuk açıklamalarla, bırakın teknik bilgisizliğini; yöneticilik vasfına bile haiz olmadığını gözler önüne seriyor.

         “ Bu konuda daha fazla soru sormayın Cuma"ya gideceğim”  diyen genel müdür, o günkü Cuma Namazı hutbesini okuyan imamın, “her yılın sonunda yaptığınız iyi ve kötü amellerin muhasebesini yapın” sözlerinden etkilenmiş olmalı ki, ertesi günü vicdanını rahatlatmak için olacak istifa yolunu seçiyor.

         Bu sadece bir örnek. Ya görevini kötüye kullanarak veya liyakati olmadığından görevini tam olarak yerine getiremeyen diğer bir çok önemli makam sahiplerinin, devlet ve topluma verdikleri, telafisi mümkün olmayan  zararlara ne demeli ki ?

         Yakında vatandaş olarak bize de bu konuda önemli bir sorumluluk düşüyor. Bildiğiniz gibi bu yıl, 29 Mart"ta yerel seçimler var. Başta Belediye Başkanları olmak üzere bir çok yerel yöneticiyi seçmek için sandık başına gideceğiz. Acaba oylarımızla emaneti  ehline teslim edebilecek miyiz ?

         Onun için eş,dost, ahbaplık ilişkilerimizle küçük kişisel çıkar hesaplarımızı ön planda tutmayarak liyakat sahibi ve adaletli yönetim gösterecek kişileri seçmeye özen göstermeliyiz.

         Gösteremezsek biliniz ki, gelecek nesillere karşı da sorumlu olacağız. 

Önceki ve Sonraki Yazılar