11. Dalga

Tüm AKP medyası yakında 11. dalganın ve diğerlerinin geleceğini söylüyor. Başbakan Erdoğan da, “daha işin başındayız” diyor.

Doğrudur, siz hiç AKP medyasının yazdıklarının yanlış olduğunu gördünüz mü? AKP medyası daha savcı, polis kimi tutuklayacak bilmeden önce hep bildi.

Şimdi 11. dalgada başta medya üyeleri olmak üzere, devlet yöneticileri, cumhurbaşkanı vs. göz altına alınacakmış. AKP medyası öyle diyor.

Şimdi bazı medya personeli bu yeni dalgadan çok korkuyor. İşte sorun burada başlıyor. Neden bu adamlar bu kadar korkup, yazılarına çeki düzen veriyorlar anlamıyorum.

Türkiye değişti, hem de çok değişti. Sanırım bu 11. dalgadan göz altına alınması söz konusu olan bu gazeteciler bu değişimin farkında değil.

Bir de YARSAV adında bir dernek var. Ne diyor, “gözaltına alınacaklar polisten önce medyaya servis yapılıyor, medya adamların evinin önüne, polisten önce canlı yayın ekipleri ile geliyor, gözaltına alınanlar canlı yayın ile kamuoyuna lanse edilerek itibarları sarsılıyor” diyor.

Şimdi bu YARSAV nereden biliyor gözaltına alınanların itibarlarının sarsıldığı?

12 Eylül"den önce sıkıyönetim zamanında, sadece TRT vardı. O günlerde televizyon ve radyolar benim, “adam öldürmek, banka soymak, kahve taramak, bomba atmak vs. suçlarla” arandığımı söyledi, ajans başlarında. Gerçi ben, vs. suçlara giriyordum ama olsun. Okulda sağ-sol kavgasına karışmak, polise mukavemet etmekten yargılanıp beraat etmiştim ama olsun. Yaşadığım ilçe fazla büyük değil. Herkes beni tanıyor. Bir gittim ilçeme, neredeyse beni herkes ayakta karşılayacak. Benim bir şeyden haberim yok. Meğerse televizyon ve radyodan benim adımı duyanlar, beni anarşistlerin başı sanmışlar. Yani bilmeden ben mafya babası gibi olmuşum. Herkes benden çekinir filan olmuş. Gidip herhangi birinden, “ulan örgüte şu kadar para vereceksin” falan desem itirazsız verecekler. Meğerse ben orada değilken namım almış yürümüş.

Demek ki derin devlet sanığı olmak da o kadar kötü bir şey değil.

Yani şimdi Sabih Kanadoğlu, korumalarını filan bıraksa Kızılay"da şöyle bir salına salına yürüse herkes etrafında pervane olacak. Herhangi bir yerde yemek yese, çay içse, bir paket sigara filan alsa kimse ondan para filan isteyemeyecek. İnanmıyorsa bir denesin. isterse herhangi bir kumarhaneye gitsin, “hani ulan bizim haracımız” dese, cukkaları götürecek.

İlhan Selçuk, bundan sonra Cumhuriyet Gazetesi ekonomik sıkıntıya girse, Selçuk elini kolunu sallaya sallaya herhangi bir belediyeye girse, “nerede ulan başkan” dese, başkan koşa koşa gelip İlhan ağabeyinin elini öpecek. Selçuk, “sizin belediye bundan sonra her gün 2000 Cumhuriyet Gazetesi alacak” dese. İster inanın ister inanmayın Cumhuriyet Gazetesinin tirajı Posta Gazetesini bile geçer.

Nasıl yapmasınlar ki adamlar derin devlet!!!!!

Bakın kıçı kırık Tuncay Güney bile bunları yapmış. Hem de TRT2"ye bile çıkmadan önce. Sabih Kanadoğlu hayli hayli yapar, şöyle gülmeyen yüzü ile adama bir baksın, en büyük mafya babasının bile tüm yağlarının eriyeceğinden eminim.

Bizim İlhan ağabeyinin de, Kanadoğlu"nun da itibar anlayışı bizimkinden farklı canım, hem de çok farklı.

Şimdi gelelim gözaltına alınmalara.

Neden insanlar Ergenekon sanığı olarak gözaltına alınmaktan korkarlar anlamakta zorlanıyorum. Sanırım bu medya mensupları çok fazla para kazanıyorlar çok semirdiler yani çoookkk.

Yine kendimden örnek vereceğim. İlk gözaltına alındığım emniyet, Ankara Çankaya Karakolu idi. Orada bizi bir hücreye attılar. Karanlık pis küçük bir hücre havada ağır bir sidik kokusu var. Sabaha kadar orada kaldık.

Bir başka seferde, emniyet karar almış artık tüm gözaltına alınanlar emniyet müdürlüğüne getirilecek. Bizi aldılar oraya götürdüler. Attılar bodrum kata. Bodrum katta bulunduğumuz mekan iki oda, bir koridor, bir de hela var. Hepsinin toplamı 50-60 metrekare. Orada yerlere işemek yasak. Helaya gidiyorsun. Gidiyorsun da helanın ya suları akmıyor ya da kanalizasyon tıkanıyor. Bu kez havada hem pis bir sidik hem de pis bir bok kokusu her tarafı sarıyor. Biz orada kaç kişiyiz? Biz okuldan götürülmüştük sayımız 32 kişi idi. 100 kişi kadar da oradaydı. 50-60 metrekarelik bir ortamda 130 kişi filandık. Çökebilenler çökmüş, çökemeyenler ayakta birbirlerinin omuzlarına başlarını koymuşlar uyuklamaya çalışıyorlar. Ama gerçekleri de söylemek gerekirse hafta içinde bu sayı oldukça azalıyordu, ama hela hiçbir zaman doğru dürüst çalışmıyordu.

Şimdi bizim medyacılara bakıyorum gözaltına alınmaktan korkuyorlar. Neden? İstanbul Emniyet Müdürlüğü görüntüleri yayınladı, Kaloriferli hücrelerde kalıyorlar, tertemiz çarşaflar yataklar, pırıl pırıl odalar, içerideki sıcaklık 23 derece.

Ergenekon sanığı mısınız, “avukatımı istiyorum diyorsunuz” avukat geliyor, “konuşmama hakkımı kullanmak istiyorum diyorsunuz” ifade vermeden yargıca gönderiliyorsunuz.

Eskiden böyle miydi? Canım. “avukat istiyorum” dediğiniz zaman, anında yüzünüze tokatlar, yumruklar iniyordu. Bu kadarla kalsa yine iyi, bakıyorlar size “güzellikle” bir şey olmayacak, alıyorlar sizi “sorgulamaya”. O zaman işkencehanenin kibar adı “sorgulama” oluyordu. “konuşmama hakkımı kullanmak istiyorum” dediğiniz anda, size elektrik, Filistin askısı, falaka filan verip sizi genellikle fikrinizden vaz geçirtiriyorlardı. Bir de orada Teoman diye biri vardı. Dev-Yolcular, Kurtuluşçular sanırım onu iyi tanır. Ama bu konumuz içi değil.

Şimdi öyle mi canım? Avukat istiyorsunuz, hemen avukat geliyor. Konuşmama hakkımı kullanmak istiyorum diyorsunuz, size hemen mahkemeye sevk ediyorlar.

Nankör canım bu Ergenekoncular nankör, çok nankör! Adamlar bu kadar kıyak yapıyor, herkes gözaltına alınmaktan korkuyor.

Ya peki Mamak nasıl? Oraya gittiğiniz de size bir güzel hoş geldin dayağı atıyorlar, sonra sizlere unuttuğunuz veya size öğretilmeyenler marşları filan öğreniyorsunuz. En fazla 30-40 kişinin kalabileceği at ahırlarında 200-250 kişi filan kalıyorsunuz. Çok sık olarak da dayak yeme mesaisine başlıyorsunuz.

Şimdi öyle mi canım? Adamlar sizi alıyor, dubleks hücrelere atıyor. Alt kat oturma, wc filan üst kat yatak odası.

Hasta olursanız sizi hemen en iyi hastanelere götürüyorlar. Ücretsiz tedavi, cek-up filan yapıyorlar. Yemekler desen en iyi kalite.

Siz inanın ama inanmayın Ergenekon sanığı olmak böyle bir şey desem, bulunduğum ilçede insan kalmaz. Herkes, “ben de vardım, ben de” der. Bir de üstüne üstlük orada, Türkiye"nin en iyi prof.ları, yazar, sanatçıları, harp uzmanları filan da var. Tüm dersler ücretsiz yani. Alakasız insanların bile oradan yazar olarak çıkması içten bile değil.

Türkiye değişti, hem de çok değişti. Sanırım bu 11. dalgadan göz altına alınması söz konusu olan bu gazeteciler bu değişimin farkında değil. Boşu boşuna korkuyorlar!!!

Saygılarımla…

İsmet Baytak

Önceki ve Sonraki Yazılar