“HİÇ BİR VİCDAN AZABI DUYMUYORUM,MÜSTERİHİM”

YAŞASAYDI 50 YAŞINDA OLACAKTI.

Vicdan azabı kimler duyar,vicdan nedir,kimlerde bulunur,sonradan akla gelip insan kendini yargılar mı,bu bir görev mi.

Vicdan azabı duymak geçmişte yaşattıklarını insanın biraz olsa bağışlar mı.

Vicdan sahibi nasıl olunur,bu vicdan satın alınır mı.Binlercesi  sırala nan “VİCDAN” açıklamaları.İnsanın yaşadığı koşullara,ekonomik koşullarına,cinsiyetine,aldığı kültüre,inandığı fikre göre değişim arz eder mi bu vicdan denilen gözü görmediği,sözün yetmediği,dilin dönmediği bu vicdan.

Yazımın başlığı 12 Eylül ün unutulmazı Kenan Evren"in ifadeleri.Ancak bu açıklamalar o tarihlerde sayfalara düşen ifadeler değil hala bu gün yüz kızarmadan,yürek titremeden söylenen sözler.Tek yanıtı var.

VİCDANIN VARMI Kİ SIZLASIN.

28 yıl geçti 8 ekim 1980 tarihinden bu güne gelindi.

Necdet Adalı 1958 doğumlu yaşasa idi 50 yaşında olacaktı.

Liseli genç,delikanlı,yiğit,haksızlığa tahammülsüz ve en önemlisi mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç"e göre de suçsuz.Ama karar oraların dışında veriliyordu.

Öyle de oldu.Mahkeme başkanının koymuş olduğu şerh e rağmen birileri daha önceden kararı vermişti.

İDAM;1980 sonrası Ulucanlar"dan idama ilk giden Necdet Adalı.Karar önceden verilmişti elbette çünkü 12 Eylül 1980 yılında sokakları kaplayan tanklar ve aradan geçen zaman 30 gün dahi değil.Kararın verenlerin vicdanı olmadığı zaten anlaşılıyor.Bugün vicdan muhasebesi yapıyor ve acı duyuyor olsalar dahi bu dönüşü olmayan yolun açılmasına önderlik edenler vicdan sahibi olanların vicdanında asla aklanamazlar.

Bu yolla,bu kararla,dünyaya getirmediğin,emek vermediğin bir canı,bir fidanı,bir yiğiti ortadan kaldırıyorsun.Bu kararı verirken seninle ayni koltuklarda oturan çalışma arkadaşının kafasın da oluşan soru işaretlerini söylemesine rağmen dönüp düşünmüyorsun bile ve belki o anda ayni kararı yanında oturan arkadaşın için de verirsin çünkü öyle kurgulanmışsın.

YOK ETMEK ÜZERİNE.

Ve bu sürecin ilk yağlı urganına Necdet Adalı"nın  boynunu geçiriyorsun.AYNİ PİR SULTAN gibi, ayni DENİZ GEZMİŞ gibi,ayni YUSUF ASLAN gibi,ayni HÜSEYİN İNAN gibi.

Necdet Adalı ve avukatı

çok sevdiğim ve çok saygı duyduğum tavukçu lokantasın da zaman zaman  içerken gördüğüm avukat Mehti Bektaş burada da avukat olarak karşımda duruyor.Belki oda benim için düşünmüştür “ Emel"le sık sık karşılaşıyoruz bu lokanta da ne yapıyor,içmeye geliyor”  diye çok düşünmüştür muhtemelen, çünkü bende Mehti"yi  ilk tanıdığım zamanlarda sormuştum ve artık yanıtını biliyor ve anlıyorum. Zor çok zor bu sürece ortak olmak,bu süreci yaşamak,yakın tanıdığın,sevdiğin,gençliğini gördüğün,yaşam koşullarını bildiğin,yaratmaya çalıştığı dünyaya inandığın ve en önemlisi onun senden destek beklediğini bildiğin birisinin veya birilerinin gözünün önünde yaşamına son verilmesi.Zor değil zordan çok öte bir şey bu,yaşamla ölüm arası,belki tercihi avukatına bıraksalar kendi yaşamına sonu tercih edecekken karşında gün be gün moral vermeye çalıştığın ancak onun sana moral olduğu bir yiğit gidiyor ve ona ancak güle güle diyebiliyorsun.

Ve dışarıda bütün bunları anlatmak,paylaşmak zorunda olduğun asıl dünya ya getirenler,emek verenler senin dudaklarının arasından çıkan kelimeleri söylemesen de hissediyor.

Ve konuşmadan, söylemeden anlaşıyorsun.

BİTMİŞ.

ONLARA evladın,aslanın,kuzun uzun bir yolculuğa çıktı,belki oralardan daha dönmeyecek ve size

“sevgili anneciğim ve sevgili babacığım,

sizleri ve ezilen halklar uğruna verdiğim mücadeleyi erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm…………..

Hürmetle ellerinizden öperim.Arkadaşlara selam.Hoşçakalın.

                                              Oğlunuz Necdet

dedi diyeceksin.

              Ve tüm  bunları onlarca kez yaşayıp,ana-babalara yaşatacaksın.Sonra da Mehti"ye dayan diyeceksin.

               DAYAN.

Kimler dayanır onu bilemem ama ne Mehti"nin nede ben ve arkadaşlarımın dayanamadığı görünüyor.Eksiklerimiz,yanlışlarımız,onların yaşamımıza yansıması,bizi belki değerlerimizden uzaklaştırması,geçmişi örselememiz mutlaka oluyor ancak böyle bir zaman tünelinden geldiğimizi de unutmamak gerekir.

                 Bunları bugünkü istemeden de olsa yaptığımız yanlış ve eksikliklerimize gerekçe için değil yaşamımızın bu bölümü göz ardı edilmesin diye anımsatıyorum.Yine çok yakın bir avukat arkadaşım “Necdet"in kadife pantolonu,botları ve kareli gömleği bende” demişti onu ortaya çıkarmaya gücü yetmedi bir türlü.Geçmişimizle yüzleşmek bize zor geliyor bazen,bazen de yaşıyor olmak “AR” geliyor.

            Bu günlerde çok yaşadığımız gençlerimizin birer birer yok oluşunu ve bunun acısını,anaların-babaların feryadını unutmayalım diye anımsatıyorum.Televizyonun soğuk yüzüne rağmen içimizi yakan bu feryatların yüreğimizi nasıl dağladığını bildiğim için anımsatıyorum.Dün öyle,bu gün böyle gençliğimiz tükeniyor.

           Ve ülke insanı olarak seyrediyoruz,anaların feryadına ortak olmadan.

           Bu tablolar çok sık yaşanıyor topraklarımızda o günkü sessizlikte bugünkü sessizlikte anlaşılır gibi değil.

              O günkü tablo.

              O  tablo ne yazık ki öylesine hüzün dolu ve acımasız ki bunun unutulmaması gerektiğine de  inanıyorum.Bu tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum.Aslında laf aramızda bunları paylaşacak sizlerden başka kimsemde yok.

               Prof.Dr. Semih Gemalmaz"ın yazmış olduğu kitabın sayfaları beyaz ancak yazılanlar öylesine kapkara ki gözüm seçemez durumda.Kitabın adı “Türkiye"de Ölüm Cezası 1920-2000” adlı eserinden notlar;

1920-1984 yılları arasında 15"i kadın olmak üzere 712 kişi idam edildi.

23 Aralık 1930 Menemen 37 kişi ölüm cezasına çarptırıldı,28 kişinin cezası onaylandı.

Cumhuriyet Döneminde casusluk nedeniyle 1949 yılında bir kişi idam edildi.

16-17 Eylül 1961 yılında Fatin Rüştü Zorlu,Adnan Menderes,Hasan Polatkan idam edildi.

5 Temmuz 1964 Talat Aydemir,Fethi Gürcan.

6 Mayıs 1972 Deniz,Yusuf,Hüseyin soy adları özel ancak hepimizin çocuklarının ismi oldu isimleri daha sonraki yıllarda.

İşte 12 Eylül"ün ilk idamı ve önceden verilen ardı arkası kesilmeyen kararlar.

8 Ekim 1980 Necdet Adalı,Serdar Soyergin,Erdal Eren,Veysel Güney,Ahmet Soner,Kadir Tandoğan,Mustafa Özenç,Seyit Konuk,İbrahim Etem Coşkun,Necati Vardar,Ömer Yazgan,Ramazan Yukarıgöz,Erdoğan Yazgan,Mehmet Kambur,İlyas Has ve

24 Ekim 1984 Hıdır Aslan.

GENÇLERİMİZ GİTMİŞTİ,GİTMEYE DEVAM EDİYOR.

Nevzat Çelik"in  Necdet Adalı için sözlerini yazdığı ve bizlerin kulaklarına Ahmet Kaya tarafından adeta şırınga lanmış;

“Beni buralarda arama anne,

kapıda adımı sorma,Saçlarına yıldız düşmüş

koparma anne,ağlama.” diyenleri,dedirtenleri unutmayalım.

1980"de yılında 19 yaşında,hala 19 yaşında kalan Necdet Adalı ve yaşamını kaybeden o günkü arkadaşlarımızı,bugünkü evlatlarımızı unutmayalım.

Ve olmayan vicdanları da unutmayalım.07.10.2008

Emel Sungur 

Önceki ve Sonraki Yazılar