BANAZ’I BİLMEMEK

  O kadar çok duydum ki Banaz neresi? sorusunu.BANAZ NERESİ?

Banaz ; Sivas iline giderken Yıldızeli ilçesini geçip hemen böğründe gördüğünüz “Çırçır”

levhasından döndükten sonrası.Aslında 70-80 km olmasına rağmen kafanda soru işaretli, hüzünlü gittiğinde çabuk ulaşılan, kavuşmak için gittiğinde saatlerce süren bitmeyen yol.

               Banaz Yıldızeli"nden sola dönende başlar. Banaz"a gitmek için sola dönmen gerekir.

Banaz aslında  ilk okul yıllarında “ orda bir köy var uzakta” şarkısında öğrendiğimiz gibi epeyce uzaktır Çırçır"a ama ayni zamanda yakındır. Onun nedeni belki solunan hava, belki yenen lokma, belki bu bölgede herkesin ortak dinlediği deyişlerdir. Çırçır"la Banaz"ı yaklaştıran ortak bir dünyanın olmasıdır.

Pir “Yaz gelince bulanayım, coşayım

        Elim ile mezarımı eşeyim

        Beri gel sevdiğim helalaşayım

        Ölüm ile ayrılığın elinden” dese de her Banaz"dan ayrılışta aklıma ölüm değil de ayrılık gelir belki de yüreğimdeki yalnızlık acısıdır bu acı. Pir bu deyişle  yaz mevsimini anlatsa da yazda, kışta yüreğin dalgalanmasına göre değişir.Onun için de hangi mevsimde geldiğin fark etmez Banaz"a. Zaten bir yere giderken yanında sevdiklerin, yüreğinde sevgin varsa hangi ay gittiğinde  önemli değildir, Banaz"a da hangi ay gittiğin önemli değil.

Belki de bence önemli değil, sonbaharın hüznü veya yazın sıcaklığı pek fark etmez.Giderken hissedilen tüm bu duygular yol boyunca adeta yaşanması gereken bir zorunluluktur.Genellikle doğanın uyandığı, toprağın uzun bir süreden beri suskunluğundan sıkılmış olduğu dönemlerde Yıldızeli"nden Çırçır"a dönerseniz ve coşkunun sınırsızlığı, çocukluğun  aşılmazlığı, anıların hüznü, mutluluğuyla birleştirir bu doğa sizi. Kırmızı gelincik tarlası , alabildiğine mor nergisler ve arkasındaki yalnız ağaçlar.

Öfkeli bir gidişse Banaz"a karşında Pir"in deyişi asılı kalır

                                                 “Uzun yaylana da çıkmayım derdim

                                                    Soğuk sularını içmeyeyim derdim

                                                    Serden geçip senden geçmeyeyim derdim

                                                    Verdiğin ikrara sardım ben seni”diyen Pir"in deyişlerindeki yaylası; Doğa alabildiğine kırmızı, alabildiğine renkli ve alabildiğine yalnız. Bu yalnızlık duygusu belki de bana has bir duygu, binlerin içinde yaşanan yalnızlık. 15 yıldır her sene yılda en az 2-3 kere gitmeme rağmen kimseyle bu güne değil paylaşmadığım bu yalnızlık duygusunu sizlerle paylaşacağım.Çırçırdan dönüp İslime doğru yol alırken bir ağaç görürüm zaman zaman yakınlaşan, zaman zaman gövdesi çok geniş gibi gözüken zaman zaman yalnızlıktan şikayetçi, zaman zamansa yalnız kalmak için adeta oralarda bir yere saklanmış gibi duran bu ağaç bazen dünyamın belgeseli, bazense gizli duygularımın fotoğraf kartına düşen gölgesi olur. O bölgeden geçerken böylesine karmaşık olan duyguların hepsini yaşarım çözemem; araba çukur, kasisli, asfaltsız yollardan geçer durur, batar-çıkar, o ana kadar nerelerden geçip gittiğimizin farkında dahi değilimdir, ancak yol kesilip jandarma arama ve kimlik kontrolü yapılana değil sürer bu kesintisiz yolculuk.

Yolun sağını, solunu saran ağaçlar bazen ihaneti, bazen göğsünün arasında saklamayı adeta öğretir bizlere. Ve Pir  “Nice bezirganlar kondu bu hana

                                       Dünya baki değil sultana hana

                                        Bir kalleş yar ile girme meydana

                                        Erin ere doğru gerek kılıcı” der Pir kaçmıştır yalandan, dolandan, bezirgandan atmıştır kendini güvendiği Yıldız Dağı ve Banaz Yaylasına.

Eğer Pir Sultan Abdal"ı anma etkinliklerine gidişse bu yola düşmenin nedeni gece 24oo de Ankara"dan otobüse bindiğimiz için sabah saat 7.30 gibi Altıoluk"tan geçeriz Banaz bize yaklaşır adeta, bizde hızla varmak isteriz bu hasreti bitirmek için.Hasret ve kavuşma bunu sağlayacak olan karşımıza çıkan ki Pir"in anıtıdır. Banaz"a da, Pir"e de biraz daha yakınlaştık ama karşımda duran ve adeta tamda yaşamım olan Anıt, Banaz  gerçeğinin yanına birde Yıldız Dağı eklendi.

                    Bu yansıyan gerçek dünyamdı ya iç dünyam.Onda söylenecek binlerce şey var veya tek bir şey var.Herkes kendi hesabını verir Pir"e. Benim hesabım sadece saf, temiz, yanan yüreğimin ifadesi; bu yol, bu yolculuk bu güne değin eksik olan bedenimi ve ruhumu tamamladı her seferinde yeni bir ilave ile.İki dudağımın arasından

                                                            “Bir er yatar Sivas, Banaz köyünde

                                                           Pir"imizsin sana geldik Pir Sultan,

                                                             Nesli Ehli-Beyit Ali soyundan

                                                             Pir"imizsin sana geldik Pir Sultan” Nesimi Çimen"in dizeleri çıkar. Banaz köyünün yükseğinde kurulu duran Anıt ve yüzümüze değen sabah yeli okşar geçer yüreklerimizi. Böyle de olunca silkeleniriz hep birlikte bir deyiş bir deyiş daha.

                                                                             “ Karşıda görünen ne güzel yayla,

                                                                                Bir dem süremedim giderim böyle

                                                                                Ela gözlü Pir"im sen himmet eyle,

                                                                                Bizde bu yayladan Şah"a gideriz”

dizeleri hepimizin ağzından dökülür, bu yüreğin yükselip sese dönüşümüdür.İlk anda bizler için Pir"in anıtıdır ama; bir gün anamıza ihtiyacımız vardır o an o heybetli anıt “anamız” olur, öylesine ihtiyacımız vardır ki bir sevgiliyi karşımızda görmeye o an için “sevgilinin” yerine geçer, belki başını okşar, belki gözünün yaşını hiç saklamadan dökmene ve bağırarak ağlamana yardımcı olur, yaklaşırsın biraz daha, belki çocuklukta sık göremediğin “ baban” belki ilkokul yıllarında yaşadığın “aşkın”, belki hep görmeyi düşlediğin kendin için yarattığın dünya.Ne güzel bir duygudur bu denli çirkinliklerin içinde kendine bir dünya yaratmak ve yarattığın dünyayı senin için en özel yerde en özel bir kişiyle paylaşmak.

Aslında bu “yaşanan bu özel duygu, özel yer” benden çok uzaklaştırılmaya çalışıldı ama işte orada Pir"im Pir Sultan beni yalnız bırakmadı heybetli gövdesinin gölgesine aldı “ güneş yakar” diye, bazen insan yakar diye ateşten korudu, bazen sert baktı bana kendini bunca üzmene gerek yok diye, yorgunluktan perişan düştüğüm gecelerde 4-5 saat uyku ile sabah çivi gibi dimdik uyandıran Pir"in gücümüydü.Topuzlubaba"da gece geç saatlerde soğuktan herkes titrerken  yanan ateşin ısısı mı Pir"in yaydığı yürek sıcaklığımıydı beni ısıtan.

Sabah uyandığımda saat 05"te güneş ışınlarının şavkı yüzüme vuranda her seferinde görmek için dışarı çıktım Pir"in heykelini. Bu heykel yaşamımın tamamlayanı idi

Çevrede, inşaatlarda, kapalı açık mekanlarda kullanılan metal malzemeler, bakır, demir, cam, pirinç hep soğuk gelir. Açıkçası yüreğimin bağıyla birleştiremem hiç, ama bu anıt malzemesinin ne olduğu, yıpranmışlığı, eskimişliği ve eksiklikleri hiç mi hiç baktığımda ortaya çıkmıyordu benim için sadece beyin ve gögsümü ısıtıyordu.. Bu duygulara zaman zaman mistik duygular, zaman zaman hümanizm, zaman zaman manevi dünya zaman zamansa inanmışlık deniyor.

Belki bunların hepsini birlikte yaşıyorum ama en önemli olanı inanmışlık.

BEN PİR"E İNANDIM.

Pir elindeki sazın tellerine vurdu deyiş söyledi ve kulaklarımı deyişten başka her şeye kapadı. “Baş koydum yarin dizine

Uykular girmez gözüme

Ağ ellerin sür yüzüme

Bir bir yandan, bir bir yandan, der ve  devam eder

“Al gül olsam ak gerdana takılsam,

Kemer olsam ince bele sarılsam,

  Köle olsam pazarlarda satılsam,

Yarim yine al sinene sar beni”

diyerek vurur sazın teline. Hepsini yaşar Pir; sevdayı, yüreğinin içinde yaşadığı inancı, ihaneti, haksızlığı, yokluğu, yolsuzluğu hiddetlenir daha sert vurur tezenesine

                  “Ziya verir gözü ile kaşları,

                    İman yatağıdır gerdan döşleri,

                    Güzelin yüzünden kan bakışları

                    Seversen de böyle güzeli sev” der kan bakışlı güzelden söz eder o bakış belki de bu yollara düşürmüştür Pir"i.

Tellerdeki ses kulağıma az geliyor şu an yüreğimde ise daim olacak bu ses zaten Pir"de

“Niçin melil melil baktın bize yar,

  İhsan eyle, şirin söyle bize yar,

  Ben teklif eyledim, sen gel bize yar,

  Sakın ikrarından dönme o yana” der bana Pir.

  Bu yazılarımın devamı yazabildiğim sürece devam edecek. Alevi misin sorusu ile çok karşılaşılır veya kibarı “nerelisin” diye anlamaya çalışılır hangi inanç ve kültürden olduğumuz

BEN SİZCE NEYİM?

Emel Sungur 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar