YİTİK AKLIN FATURASI

YİTİK AKLIN FATURASI

ABDLLAH AYDIN
[email protected]


Tarihin verdiği ders, Öğretmenin sınıfta verdiği derse benzemiyor. Dersleri beceremediğiniz zaman öğretmen en fazla sizi sınıfta bırakır, ama tarihin cezalandırma yöntemleri daha çeşitli ve daha acı verici… Sizi ebediyen karanlıklara gömme ve silme ihtimali de var. Nitekim üzerinde yaşadığımız topraklar, tarihin idam sehpasının çokça kurulduğu ve sonunda halklar, milletler mezarlığına dönüşmüş topraklardır…
Devletlerin varlığı ve bekası, sadece toprak, insan yığınları, sermaye, top ve tüfekle sağlanamıyor. Devletlerin ve egemenliği altında yaşayan halkın en büyük güvencesi, sosyalleşmiş bir hukuk sistemidir. Sadece yasaların yazılı olarak kâğıt üzerindeki varlığı da, Devletin ve halkın güvenlik ve refah içinde yaşamasının güvencesi olamıyor. Yazılı olan kurallar, insanın yaşamını sosyal yönden yönlendirici ve iyileştirici olmak zorundadırlar.
Devlet, koyduğu kurallarla koruyucu ve geliştirici olmak, kurallarının yurttaşlarına ulaşmasındaki mesafe ve ağırlık oranını eşit tutmak zorundadır. Tiran yapıdaki bir Devletin, yurttaşları ile barışması ve karşılıklı ilişkilerdeki sevgi ve güven barışını tesis etmesi mümkün olmaz. Üzülerek belirtmek gerekir ki; Türkiye uzun yıllardır bu güvensizliği ve sevgisizliği ve yaptığı yasalarla çelişkilerini yaşıyor…
Anayasamızdan birkaç somut örnek verelim:
Madde 2: "TC. demokratik, lâik, sosyal bir hukuk Devletidir" der.
Madde 3: Devletin bütünlüğünü, resmi dilini, bayrağını, milli marşını ve başkentini tanımlar ve belirtir.
Madde 9: Yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce, millet adına kullanılacağını belirtir.
Madde10: Irk, dil, din ve inanç farklılıkları olsa da, herksin kanun önündeki eşitliğini kabul eder.
Madde 14: Hürriyetlerden hiç birinin, ülkenin ve milletin bölünmesi çabalarında kullanılamayacağını öngörür.
Madde15: Ülke varlığı ve bütünlüğü tehlikeye düşerse, anayasal hakların kısmen veya tamamen kısıtlanabileceğini belirtir.
Madde 24: Din ve vicdan özgürlüğünü güvenceye alır. Din eğitimi ve inancın kötüye kullanılmasını yasaklar.
Yasalara uymaya yönetenin de, yönetileninde mecburiyeti vardır, ancak yasaların eleştirilmesi ve değiştirilmeye çalışılması yasal bir haktır…
İçinde yaşadığınız "devlet modeli ve sistemi" ne olursa olsun, şayet halkı ile yeterli ölçüde demokratik insani ilişkiler içinde değilse, isminin ve şeklinin pek önemi kalmıyor. Günümüz dünyasında, soyut bir "Demokrasi ve Cumhuriyet" kavramı insanları adeta esir almış durumda. Halka dayatılan içi doldurulmamış isimlendirmelerin, zaman içinde boyaları dökülüyor, devletin yurttaşları ile olması gereken yakınlığı giderek yabancılaşmaya, hatta düşmanlığa dönüşebiliyor. Devletin halktan, halkın Devletten kopuşu yaşıyor. Son yıllarda Türkiye"nin yaşadığı travmanın temelinde yatan nedenler de tıpa tıp böyle… …
Ülkemiz yönetim anlayışında, sorunların çözümünde sorunun oluş nedenleri pek araştırılmaz. Binanın temelinde meydana gelmesi mümkün arızaların araştırılıp giderilmesi yerine, duvarlardaki çatlakları sıvayarak sorunun üstesinden gelinebileceği zannedilir ve uygulama bu anlayış çerçevesinde yapılır; sonuç bir müddet sonra sosyal rahatsızlıklar ve hüsrandır…
Anayasamızda yazılı yukarıdaki sıralı maddeleri incelediğimizde, şayet bu maddeler yazıldığı gibi uygulanmış olsa idi, bugün yaşadığımız yerel ve Uluslararası sorunların çoğunu yaşamıyor olacaktık… Bu çıkmazlarda kabahatli ve görev ihmali içinde olan sadece devlet değil; yurttaşların da bu sorunların doğup büyümesinde reddedilemez ihmal ve etkisi var. Uygulayıcı insanlar olduğuna göre, bütün yükü tüzel kişiliğin (Devletin) üstüne atıp kenara çekilemeyiz, aklanamayız…
Anayasamızın kısıtlayıcı hükümleri yok mu? Elbette var. Hataları konuşarak, tartışarak, bilimin ışığında çözmek yerine, kimimiz silâh kuşanıyorsa, silâh kullananların işin çözümünden yana olduğu düşünülemez ve daha baştan çözümsüzlük dayatılıyor demektir. Tek yanlı ne kadar olumlu düşünürseniz düşünün, çözümsüzlük sizi bekliyor demektir. Sonuçta elimizde kalacak şey ne? Toplum değerlerinin heba olması, acı, ölüm, gözyaşı ve ekonomik ve sosyal yoksullaşmadır…
Bizim toplumumuz, yapısal olarak muhafazakâr, içe dönük, az yazıp az okuyan, sonuçta fikirsel alt yapısı yeterince gelişkin değil. Çağdaş insanın olması ölçüsünde sosyalleşemiyoruz, dolayısıyla sorunları yeterince tartışmıyor, tartışamıyor; karşıt fikirlerden korkuyor, ürküyoruz. Yasama yetkisi ile görevlendirdiğimiz siyasi temsilcilerimiz bile çoğu kez bu korkunun baskısı altında kalıyorlar. Milletvekillerimiz gerek partilerinde ve gerekse Parlamentoda yeterince haklarımızı savunmuyorlar, savunamıyorlar. Toplumsal yetersizliğimiz, ürkekliğimiz ve suskunluğumuz, açıkgöz ve iş bilir siyasetçilerin, yönetenlerin işine geliyor. Onlarda bu fırsatı kaçırmıyorlar, ekonomik ve sosyal kopuşun oluşturduğu elit bir kesim, ülkenin her türlü varlığında söz ve karar sahibi oluyorlar… Öyleyse elde ettiğimiz sonuç ne? Yokluk, yoksulluk, ölüm ve okşanan mezar taşları…
Binlerce insanımız dağa neden çıktı? Kırk bin insanımız neden öldürüldü, neden şehit edildi? Yüz binlerce insanımız neden göç ettiler? Dört-beş yüz milyar dolar neden havaya gitti? Bu sorulara birlikte cevap bulmamız gerekir ve buna mecburuz!
Ortaya sürülen "açılımın(!)" daha başlangıç günlerinde yaşadığımız olumsuzluklar, yukarıda ileri sürdüğümüz olumsuzlukların ürünüdür. Anayasayı ve yasaları uygulamayan kimler. Bizim seçtiklerimiz değil mi? Bu seçimlerde yurttaş ve seçmen olarak kendimizi haklı saymamız mümkün mü? Neye göre oy verdik? Neye göre bazılarını şak şaklayıp omuzlarımızda taşıdık? Bu soruları kendimize sormamız ve cevabını bulmamız gerekiyor…
Yaşadığımız karmaşanın hiç birimize yararı olmadığı gibi, gelecek nesillerimizin hayatını da yemeye başladık. Yüreklerimiz burkularak, her şeyi geride bırakıp birbirimizle barışmanın, terörün bir yol olmadığını kabul etmenin zamanıdır…
Yaşadığımız ortam ve olaylar resmi ve toplumsal bir akıl yitimidir. Tüm değerlerimiz altüst olmuş, çoğu değer yitirmiştir. Bunun faturası mecburen hepimizce ödenecektir. Var olan durumu kabul edip, geleceği kurmak gibi bir görev bu ülkede yaşayan herkesi bekliyor! Hem de acilen…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.