PANORAMA

PANORAMA

                                                                                              ABDULLAH AYDIN

                                                                                                                             [email protected]

 

            Son yıllarda Türkiye"nin görüntüsü hayli renkli; ama renkler anlamsız ve uyumsuz. Sorunlar anafora dönüşüyor, giderek de karmaşık bir hal alıyor. Yıllar değil, son on beş günde yaşadıklarımız bile, çoğu toplumları yerinden oynatacak ölçüde etkili, tehlikeli ve düşündürücü… Birkaç olay ve görüntüyü birlikte irdeleyelim:

            Beytüşşebap"ın Günyüzü köyünde iki yurttaşın vahşice öldürülmesi sonrası, çevredeki dört köy halkının muhtar ve imamlar nezaretinde toplanarak, cinayetleri işlemediklerine dair kutsal kitap üzerine yemin etmeleri, Türkiye"nin getirildiği noktayı göstermesi bakımından oldukça ilginç bir gösterge…

            Köylülerin bu eylemlerini kendiliklerinden yaptıklarını düşünmek biraz safdillik olur. Kendiliğinden olsa bile, bu "Vallah billâh ben yapmadım"  törenine farklı anlamlar yüklemek mümkün. Şöyle ki:

            l- Yurttaş bu olayı, Devletin mevcut yasalar çerçevesinde çözeceğine inanmıyor, hukuk, yargı ve güvenlik sistemine güvenmiyor demektir… Devlet ve Demokrasi açısından ne kadar acı bir durum…

            2- Bu yemin organizasyonu, yurttaşlar samimiyetle kendiliklerinden değil, birileri tarafından organize edilerek yapılmışsa daha da vahimdir. Ülkeyi karalama, halkı kışkırtma, işlenen cinayetin bedelini bir başkalarına ödetme amacı taşıyabilir ki; ürkütücü, korkutucu ve tehlikeli bir oyun oynanıyor demektir…

            Paris Kürt Enstitüsü başkanı Kendal Nezar, Kürt sorunu konusunda Türkiye"nin "Avrupa Merkeziyetçi modellerinin etkisinde kaldığını" beyanla Osmanlı modeli öneriyor. Kendi iç işlerinde tamamen özerk, savaş anında Türkiye"ye katılmak gibi. Kendal Nezar böylece Türkiye"nin "Üniter Devlet" yapısının değiştirilerek bir nevi otonomi içeren, bağımsıza yakın eyaletlere dönüştürülmesini istiyor. Kısacası: Kendal Nezar bölünmenin köşe taşlarından birini daha yontuyor…

            Çoğu kabul edilemez bu tür taleplerin, PKK terörünün ve Kürt sorunu karmaşasının faturası bu ülkeye çok pahalıya çıkıyor. Bu konularda doğru dürüst Demokratik bir politika geliştiremeyen siyasi yapımız ve yönetici kadrolarımız, bir araya gelerek "neler yapabiliriz?" noktasında bir türlü buluşamıyorlar, ödeyeceğimiz fatura bedeli de giderek ağırlaşıyor. Siyaset ve yönetim yapımızın ürkekliği, beceriksizliği ve korkaklığı, bazı çevrelerce ileri sürülen olmaz taleplere "haklılarmış!" gibi yanlış bir kanının oluşmasına neden oluyor.

            Hükümetin Kürt açılımı açıklaması, polis önderliğinde organize edilen, çoğu aynı paralelde düşünen kesimlerin Kürt çalıştayı bildirgesi "dağ fare doğurdu" türünden belgeler

gibi. Ne diyorlar, "Demokratik açılım" gerekli. Mademki bu açmazda çözüm aranıyor, o zaman toplumun tüm kesimlerinin, farklı siyasi ve sosyal yapıların bu işe katkısı neden düşünülmez. Bu işin çözümünün Hukuk, Demokrasi ve insan hakları çerçevesinde çözülebileceğini söylemeyen, bilmeyen var mı? Çözümsüzlükteki ana sorun; siyasi samimiyetsizlik, kararsızlık, sosyal, siyasal korku ve bazı siyasi partilerin, aşiretlerin bu işten siyasi rant düşünmeleri değil mi? Bu konuda, Emperyal güçlerin kışkırtma ve kaşımalarının, Diplomatik yollarla önüne geçilmesi gerekmiyor mu? Bunları bilmek için allâme mi olmak gerekiyor? Şayet korkuyorsanız, onu da bu millete samimiyetle açıklayın…

            Kürtler adına fikir beyanında ve istekte bulunanların samimi olduğu söylenemez. Henüz ne istedikleri ve çözüm yoları konusunda somut bir talep ve proje yok. Sadece "demokratik talepler sakızı" çiğnenip duruyor. Demokratik taleplerin reddi zaten düşünülemez. Hukuk devletinin önceliklerinden ilki, Yurttaşının insani ve demokratik haklarını güvenceye almak değil mi?                                                                                             Askerlerin başına "çuval geçirme" olayının bir başka versiyonu uzun zamandır gündemimizi meşgul ediyor ve panoramaya kara lekelerin düşmesine neden oluyor. Bu ülkede kim suç işlemişse, nasıl bir suç olursa olsun yargılanması gerekir. Bu kişi Cumhurbaşkanı, Başbakan, Parti başkanı, Milletvekili, Bakan, Hâkim, General olabilirler. Suç işlemişlerse mutlaka yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Suçlulukları konusunda yeterli belge ve bilgi bulunmayan insanların, aylar ve yıllara varan tutuklulukları bir haksızlığın ötesinde, İnsan Hakları İhlâlidir ve yetkiyi elinde bulunduranlar suç işlemektedirler.

            Dikkat edilmesi gereken husus, yargılamanın kasıtsız, doğru belge ve kanıtlara dayalı, siyasi amaca yönelmeyen, muhalefeti susturma amacı taşımayan ve hukuk Devletine yaraşır biçimde olmalıdır. Hâkimlere dava, davalara göre hâkim tercihleri yapılmamalıdır.

            Türkiye bu görüntü ve karmaşayla yaşayamaz. Bu halk artı değerlerini anlamsız işler yüzünden heba edemez. Bu karmaşaya bir an önce son vermek gerekiyor. İnsan gibi yaşamak için şu ırk veya dinden olmak, birileri ile kavga etmek veya zorla birlikte olmak gerekmiyor. Aile yaşamı karşılıklı anlayış ve hak kullanımına, hukuksal garantilere ihtiyaç duyuyorsa, devlet olmak ve bir ülkede birlikte yaşamanın da aynı şeylere ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır.                                                                                

 Bu toplumun sürekli acılarla yaşamasını görmezden gelmek, boğuştuğu sorunları ertelemek haksızlıktır. Bu acılara ancak birlikte son verebiliriz. Bazı anlamsız talepler ve istekler, insanların yıllar boyu acı çekmesinin nedeni olmamalıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.