İSTEMEK—ALMAK

İSTEMEK—ALMAK

Türkiye son yıllarda Uluslararası arenada istediği hiçbir şeyi alamayan, buna karşın çok şey kaybeden bir ülke. Ülkenin tek yetkili ve tek söz sahibi kişisi bunun farkında olmalı ki; bu dışlanmışlığı, enterne edilmişliği önlemek için çeşitli ülkelerle tem

        İSTEMEK—ALMAK

 

ABDULLAH AYDIN

[email protected]

 

İnsan hayatıyla Devletlerin hayatında reddedilemeyecek kimi benzerlikler vardır. Kimileri almak ister, çeşitli riskleri karşılar ama alamaz, kimileri de bana ver demeden, bir kaş indirmeyle her istediğini elde eder.

 

Günümüz Türkiye’si bu denklem içinde gelgitleri yaşayan bir ülke durumunda. Aldım görünüyor, ama bir türlü alamıyor, vermediğini söylüyor ama birçok şeyi verdiği görünüyor.

 

Türkiye son yıllarda Uluslararası arenada istediği hiçbir şeyi alamayan, buna karşın çok şey kaybeden bir ülke. Ülkenin tek yetkili ve tek söz sahibi kişisi bunun farkında olmalı ki; bu dışlanmışlığı, enterne edilmişliği önlemek için çeşitli ülkelerle temas yolları arıyor. Bazen böyle fırsatları yakalıyor, çoğu kez de “istemezük” tepkisiyle karşılaşıyor.

 

Yeni seçilen Tramp’ı tebrik etmek, Suriye savaşı ve bölgedeki, terör rahatsızlığı nedeniyle ABD-Türkiye görüşmeleri yapıldı. İkili görüşüldü, heyetler halinde görüşüldü…

 

Anadolu’nun özgün bir anekdotuyla soralım: “Yediğiniz, içtiğiniz sizin olsun; gördüklerinizi, duyduklarınızı anlatın.” derler. Ülke ve toplum sorunlarını halkla paylaşmak, onları bilgilendirmek, yardımlarını istemek ülke yöneticilerinin mecburiyetidir, görevidir...

 

Olayların, gelişmelerin ve ilişkilerin sonuna virgül değil, nokta koymak amacıyla ABD’ye gittiğini söyleyen Cumhurbaşkanı, ABD’ye gitmeden önce, bu ülkenin basın ve siyasi çevrelerinde “ gelse de olur gelmese de, pek önemli değil” gibi bir düşünce oluştu ve bu düşüncelerini de deklare ettiler. Bu söylem ABD’nin genel bakışını yansıtıyordu.                                                                                                                                       Karşılamada görüntü hatası yapmadılar, ama İkili görüşmelerin ardından yapılan basın açıklamasında Tramp, Kore savaşını hatırlatarak, Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesi önüne set çekmeye çalıştı ve aba altından sopa göstermeyi ihmal etmedi.

 

Tramp, Cumhurbaşkanının PYD-YPG-PKK ve FETÖ taleplerine karşı hemen PAPAZ talebini öne sürerek cevap verdi. Üstüne PYD-YPG örgütlerinin ortakları olduğunu sözle onayladı. Üstelik bu görüşmeler yapılırken ABD temsilcisi, Türkiye’nin başına ödül koyarak aradığı üst düzey bir PKK temsilcisiyle Suriye’de görüşmeler yapıyordu.

 

Kapı ardı görüşmelerinde nelerin olduğunu geniş kitleler pek öğrenemez; çoğu kez sır olarak kalır. Ama kimi görüntüler yıllarca zihinlerden silinmeyecek izler bırakır. Cumhurbaşkanının Elçiliğe gelişi sırasındaki protestoculara (PKK yandaşları) koruma görevlilerinin tepkileri ve ABD Polisinin de korumalara tepkileri hep söylenecek ve Türkiye bu basit konuda bile İnsan haklarını ihlalle suçlanacak. Kimi olaylarda size karşı yapılanı umursamamak ve görmezden gelmek tepki vermekten daha çok olumlu getiri sağlayacağı unutulmamalıdır.

 

Nokta mı kondu, virgül mü onu bilmiyoruz. ‘ABD gezisinden elimizin boş döndüğünü geride bırakalım ve karmaşık iç dünyamıza dönelim’ dendi ve bir gece ansızın Türkiye’ye dönüldü. Dönüldü ve hazır olan TÜSİAD toplantısında kürsüye çıkılarak buyuruldu: “O Hal bu ülkede gerektiği sürece devam edecek.” Gerektiği süre ne kadar? Orası meçhul! KHK’ler devam edecek. Böylece TBMM’nin seyirciliği de devam edecek! Bu arada HUZUR sırada bekliyor, KHK’ler sayesinde o da gelecek(!) Demokrasi şimdilik kapı ardında bekleyecek!

 

AKP olağanüstü toplantısında Tayyib Erdoğan’ın AKP Genel Başkanlığına da sahip olması sağlandı. Bu durumda, ettiği yemini yok sayarak ‘T.C. Cumhurbaşkanlığından’ zımnen istifa etmiş olmuyor mu? Kendini sadece halkın bir kesiminin ‘Başkanı’ durumuna düşürdü. Başkanı diyorum, çünkü CUMHUR kelimesi, sınırlar içinde yaşayan tüm halkı kapsayan bir anlam taşır. R.T.Erdoğan’ın T:C.Cumhurbaşkanlığı bundan böyle zahiri kalacak, toplumun bir kesimi onun için siyasi rakip konumuna düşecektir.

 

R.T.Erdoğan mücadele gücü yüksek bir politikacı. Bunun yanında kişisel egosu da oldukça yüksek, bu ego toplumsal egonun ve ülkesel yararın önüne geçiyor. İç politikada istediğini alıyor. Bu güç dış siyasetimizi de bloke ediyor ve ilişkilerimiz sekteye uğruyor. Türkiye’ye güven sarsılıyor ve ülke olarak dışlanıyoruz.

 

Türkiye, içerde horon teperken, kapının önünde taşlanan bir ülke olmamalı. AKP Genel Başkanı da olan ve bütün güçleri, yetkileri ele alan R.T.Erdoğan, Dış Politika konusunda daha gerçekçi, daha rasyonel davranmalı, Uluslararası siyaset diline uygun gramer geliştirmelidir. Dil ürkütmemeli, yürekleri ısıtmalıdır!   

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.