İBLİSİN KUCAĞINDA

[email protected]

            Dinsel mitolojiye göre, Tanrı, Melekleri yarattıktan sonra ilk insan Âdem’i yaratıyor. Tanrı Meleklerden Âdem’e secde etmelerini istiyor. Tüm Melekler Tanrı’nın emrini yerine getirirken, ateşten yaratıldığını iddia eden bir Melek, topraktan yaratılan Âdem’e secde etmeyeceğini söyleyerek isyan ediyor ve İlahi emri reddediyor.

            Emri dinlemeyen Melek Tanrı tarafından dergâhtan kovulurken lânetlenir ve Şeytan’a dönüşür. Şeytan, sonuna kadar insanlara kötülük yapacağını söyler. Ancak Tanrı, Şeytan’ın ‘Kıyamet gününün sonuna kadar yaşama’ isteğini de kabul eder. 

            Mitolojik aktarım ve anlatılara göre, Cinlerin ve Şeytanların atası kabul edilen Şeytan artık İblis konumundadır, kötülüklerin ve fitnelerin atası olarak anılacaktır.

            Türkler Şeytan İblisi ‘Albız’ olarak da adlandırırlar. Nitekim insanlarımızın  kızdıkları kişiye “Albız canını alsın!” türünde ilenide bulunduğu bir gerçektir.   

            Tanrısal Şeytanı bırakalım da günümüz Dünyasındaki İblisleşen insan görünümlü Şeytanlara bir bakalım. Dünya İblisleri Tanrı’nın iblislerini bin defa aratır duruma geldiler. Hangi fitnenin, hangi kötülüğün, hangi kavganın, savaşın altını eşelesen, insanlık Dünya İblisleri ile karşılaşıyor ve onlarla uğraşmak zorunda kalıyor…

            Türkiye bu konuda şanssız bir ülke. Ortaklık kurarak kucaklaştığımız birçok İblisle uğraşmak, boğuşmak zorunda kalıyoruz. Ancak ABD ve bazı Avrupalı İblislerle bir arada olmayı biraz dış zorlamalarla, çoğunu da kendimiz istekle seçtik. Dünya’yı yanlış okuduğumuz için karşımızdakilerin temel amaçlarını kavrayamadık.

            Dış politikada yakın komşularımızla fazla ilgilenmedik, kurtuluşu ve medeniyeti hep dışarıda ve uzaklarda aradık. İkinci paylaşım savaşı sonrası ABD ordusunun savaş artığı süttozu, peynir, yağ ve ucuz buğdaya aldandık.

            NATO’ya girmek için yüzlerce insanımızı hiç ilgimiz olmayan Kore savaşında yitirdik. ABD ve bazı Avrupa devletlerinin en büyük silah müşterisi olurken, yerli sanayimizi geliştirmeyi düşünemedik, kimi zaman da engelleri kendimiz koyduk.

            Türkiye Cumhuriyetinin Bağımsızlık ve özgürlük belgesi olan LOZAN antlaşmasını Parlamentosunda hâlâ onaylamayan, ABD ile ikili antlaşmalar imzalayarak adeta teslimiyet belgesinin altına imza attık ve doğrudan İblis kucağına oturduk.                                                          1960 darbesinden sonra CIA casuslarının, ‘Barış Gönüllüsü’ tanımına kanarak Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar eğitimci, araştırmacı olarak gitmelerine izin verdik. Ne yaptıklarını, ne ettiklerini asla düşünmedik, gözlemlemedik, araştırmadık. Türkiye’nin sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel, etnik, dinsel haritalarının en ince noktalarına kadar çıkarılmasına göz yumduk ve bunların bir gün karşımıza getirileceğini hiç düşünmedik.

            .Avrupalı olacağız hevesiyle AB ile üye olmadan, sürekli aleyhimize işleyen Gümrük Birliği antlaşmasın imzaladık. Yarım asırdır uğraşmamıza rağmen, serbest seyahat uygulamasını dahi elde edemedik.

            Kimi sorunlarımızın çözümünde, sahte Demokrasi, sahte insan hakları söylemleri riyakârca kullanarak hep karşımıza dikildiler. Türkiye’yi hedef alan her türlü terör örgütlerini örgütsel ve maddesel anlamda desteklediler ve şu anda da desteklemeye devam ediyorlar. Katillerin insan hakları önümüze sürülürken, masum kitlelerin her türlü haklarını göz ardı ettiler. Akdeniz’i mülteci mezarlığına, Türkiye’yi göçmen kampına döndürdüler.

            Yarım asırdır yok etmeye çalıştığımız iç ve dış terörün arkasında dost bildiğimiz ABD ve bazı AB devletlerinin olduğu gün gibi aşikârken, utanmıyorlar, saklama ihtiyacı dahi duymuyorlar ve terör örgütlerini beslemeye devam ediyorlar.

            Beşeriyetin ve oluşturduğu medeniyetin temel Paradigmaları olarak kabul edilen ‘İnsan hakları, Özgürlük, Demokrasi ve Barış’ gibi kutsal kavramları çıkarları uğruna sulandırdılar, bu kanalla ülkelerin ve toplumların damarlarını, insani yönlerini kirlettiler.  

            Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Mısır’da, Cezayir’de, Libya’da akan her damla kanın, her türlü gözyaşının, her ölümün, yoksulluğun ve sömürünün arkasında, kendilerini ‘medeni Dünya’ soytarılığına kaptırmış ABD ve Avrupalı soyguncu katiller var.

            ‘Allahü Ekber’ nidaları ile şeytanlardan satın aldıkları silah ve mermilerle birbirlerini yok etmeye çalışan, alın terlerini, emeklerini ve artı değerlerinin tümünü Şeytanın tüccarlarına akıtan ve onların refahına katkı yapan uyuşturulmuş, aklı çalınmış toplumlar kendini yokluğa ve yoksulluğa mahkûm ediyor.

            Şeytanların, İblislerin kucağında oturarak, Ortaçağ sloganları atarak birbirlerini yok ederek Cennete gideceklerini sananlar, böyle davranırlarsa değil Cennet, bu Dünya’da mezar yeri bile bulamayacaklardır.

            İnsanlık kendi ‘ahir zamanını’ hazırlamak istemiyorsa, mazlumlar birbirleriyle değil, insani Şeytanlarla, İblisleşmiş toplumlarla mücadele etmelidirler.

            Kul değil, köle değil, özgür olmanın, Millet olmanın, Ulus olmanın, Bağımsız olmanın ve İnsan gibi yaşamanın yolu, Şeytan’ın, İblis’in kucağında oturmaktan değil, Şeytansız ve İblissiz bir Dünya yaratmaktan geçiyor.

            Ulusal onurunu kaybetmiş milletler, başkalarının kucağında yaşamaya çalışanlar, sonunda Tarihin kirli çöplüğüne mahkûmdurlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.