Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

ALMANYA’DA FAŞİZMİN AYAK SESLERİ

 

Almanya’da yaşanan ırkçı saldırıların arkasında Alman gizli servisinin olduğundan kimsenin şüphesi kalmadı. Bu konuda Alman makamların yaptığı sınırlı soruşturmada bile bu tür bilgilere ulaşıldı, ancak soruşturma bir anda kapatılıverdi ve şüphelilerden üçü salıverildi.

“Almanya’da ırkçılık ve faşizm yeniden mi hortluyor?”sorusunu sormanın zamanı geldi. Bunun da ötesinde, özellikle ekonomik krizin de etkisiyle bütün olarak Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığı hızla yükselirken, ırkçı ve faşist partilerin oy patlamaları yapmaya başlamaları hiç de sürpriz değil.

Yakın zamanda Almanya’da yeni bir yangın ile 8 Türk kökenli Alman vatandaşı yaşamını yitirdi. Almanya’nın Backnang kentinde çıkan yangında, aralarında bebeklerin de bulunduğu 8 Türk yaşamını yitirdi. Bu konuda Almanların yürüttüğü soruşturmadan bir sonuç çıkacağını beklemek ise saflık olacaktır.

Almanya’nın kalkınmasında Türk işçilerin katkısını yadsımak mümkün değildir. O zor günlerde, zor koşullarda çalışarak Alman ekonomisini ayağa kaldıran Türk işçiler, bugün ırkçı saldırılar ile baş başa kalmıştır. Yarım asır önce çalışmak amacıyla Almanya’ya giden Türk işçiler, ırkçı saldırılarla ilk kez karşılaşmıyor. Türk işçilere yönelik ilk ciddi saldırı, 1982 yılında gerçekleşti ve 30 yıldır Almanya’nın çeşitli bölgelerinde bu saldırılar artarak devam ediyor.

 

Almanya’da Türklere Yönelik Cinayetler

 

Anadolu Ajansı’nın Almanya’da Türklere yönelik saldırılarla ilgili yaptığı çalışma; gurbetçilerimize yönelik sistemli bir saldırı olduğunu gözler önüne seriyor.  Almanya’da Türklere yönelik ilk saldırı, Almanya’nın Wolfenbuettel kentinde 22 Kasım 1982’de meydana geldi ve ırkçı bir kundaklama sonucu çıkan yangında bir Türk anne ile 3 çocuğu öldü, 3 kişi yaralandı. Yapılan soruşturmada yangınla ilgili failler yakalanamadı. Almanya’daki yabancılar arasında Türklere yönelik ilk ölümlü saldırı, Temmuz 1984’de yaşandı ve Hamburg’ta yaşayan Mahmut Kaymakçı, girdiği bir lokalde, cebinde yeterli para bulunmadığı için kendisine sataşan Alman ırkçı "dazlaklar"la tartıştığı için  dört Alman ırkçının saldırısı sonucu kafası taşla ezilerek öldürüldü. Ramazan Avcı adlı Türk, Hamburg’da 1985 yılında dazlakların saldırısına uğradı ve hayatını kaybetti (http://www.posta.com.tr/dunya/HaberDetay/Almanya-daki-yangin-irkcilik-mi-.htm?ArticleID=166531). Daha sonra, kundaklamalar başladı. Schwandorf’da 17 Aralık 1988 tarihinde kundaklanan binada çıkan yangında, Osman Can, Fatma Can ve Mehmet Can ile komşuları Josef Hübener yaşamını yitirdiler. Mölnn’de 22 Kasım 1992’de ırkçıların kundaklaması sonucu çıkan yangında Bahide Arslan, Yeliz Arslan ve Ayşe Yılmaz isimli Türk vatandaşları hayatını kaybetti. Saarbrücken’in Meerzig Saar bölgesinde, 2 Aralık 1991’de bir Türk camii kundaklandı ve 23 Aralık 1992’de Köln’de bir Türk ailesine gönderilen hediye paketine yerleştirilen bombanın patlaması sonucu Ali Rıza Ceylan ile eşi yaralandı. Almanya’nın Solingen kentinde 29 Mayıs 1993 gecesi bir Türk ailesinin evi kundaklandı ve çıkan yangında Gürsün İnce, Hatice Genç, Saime Genç ve Hülya Genç ile misafir olarak evde bulunan Gülistan Öztürk hayatını kaybetti (http://www.posta.com.tr/dunya/HaberDetay/Almanya-daki-yangin-irkcilik-mi-.htm?ArticleID=166531&PageIndex=2).

Almanya’nın kuzeyindeki Lübeck kentinde 5 Eylül 1995 tarihinde Türklerin oturduğu bina kundaklandı ve çıkan yangında 2 kişi hayatını kaybetti, 19 kişi yaralandı. İsviçre sınırı yakınındaki Schopfheim kasabasında, 29 Aralık 1995 tarihinde bir Türk ailenin kaldığı evde çıkan yangında 4 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. Karlsruhe kentinde 16 Ekim 1996’da 3 katlı bir binada çıkan yangında, 3 Türk hayatını kaybetti, 1 kişi ağır yaralandı. Almanya’nın Töhrengen şehrinde 2001 yılbaşı gecesi yakılan bir evde, Hanım Akbayrak ile on aylık bebeği Zeynep Akbayrak yanarak can verdi. Almanya’nın Ludwigshafen kentinde, 3 Şubat 2008 tarihinde Türklerin oturduğu bir binada gece saatlerinde çıkan yangında  Medine Kaplan, Belma Özkaplı, İlyas Çağlar, Hülya Kaplan, Karanfil Kaplan, Dilara Kaplan, Döne Kaplan, Kamil Kaplan ve Kenan Kaplan isimli 9 Türk hayatını kaybetti. Backnang’da 9 Mart’ta Türk kökenli bir ailenin yaşadığı apartmanda çıkan yangında 7’si çocuk 8 Türk hayatını kaybetti. (http://www.posta.com.tr/dunya/HaberDetay/Almanya-daki-yangin-irkcilik-mi-.htm?ArticleID=166531&PageIndex=3).

 

 

Bunlara, neo-Nazi bir çetenin (NSU) eylemleri sonucu öldürülen ve kamuoyunda dönerci cinayetleri olarak bilinen 8 gurbetçinin öldürülmesini de eklemek gerekiyor.

Bu saldırıların bazılarının failleri yakalanırken, çoğunun zanlıları hala ellerini kollarını sallayarak ırkçılık yapmaya devam ediyor.

Yukarıdaki örnekler gibi Almanya’da Türk işçilere ve ailelerine yönelik ırkçı saldırılarda 45 Türk yaşamını yitirirken, Türk gurbetçiler arasında ciddi bir panik ortamı yaratılmış durumda.

Almanya, en kötü zamanlarında kendilerine omuz veren insanlara, geldikleri gibi gitmeleri için yol mu göstermeye çalışıyor? Bu sorunun yanıtını bulmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin oradaki temsilcilerinin işi olmalı. Ancak, bu konuda 30 yıldır bir çaba olduğunu söylemek mümkün müdür?

Irkçı Saldırılarda Alman Gizli Sevisi Parmağı

Almanya’daki ırkçı saldırılarda Alman gizli servisinin de parmağı olabileceği, dönerci cinayetleri olarak bilinen bir dizi seri cinayetle ilgili soruşturmada ortaya çıktı.

2000-2006 yılları arasında 8 Türk vatandaşı gurbetçi, Almanya’da örgütlü "Nasyonal Sosyalist Yeraltı" (NSU) adlı Neonazi gizli örgüt tarafından öldürüldüğü saptandı. Bu konuda yapılan soruşturmada izler, Alman gizli servisinden destek aldığını ortaya çıkardı. Bunun üzerine Alman devleti, soruşturmayı zamana yayıp kapatmayı tercih etti. NSU üyesi 5 kişinin gözaltına alındığı soruşturmada şüphelilerde 3’ü serbest bırakıldı ve soruşturmanın üstü ani biçimde örtüldü.

Almanya’da en basit cinayetler bile kısa süre içinde aydınlatılırken, onlarca insanın ırkçı saldırılar sonucu ölümüne sessiz kalınması ve açılan soruşturmaların gizli bir el tarafından kapatılması, işin içinde Alman gizli servisi olduğu şüphelerini akıllara getiriyor.

Saldırılar Artacak

Almanya’da Türk gurbetçilere ve zaman içinde de diğer yabancı işçilere yönelik saldırılar artacaktır. Bunu yaşayarak göreceğiz.

Sorun, Almanya’daki ırkçı damar ile açıklanamaz. Almanya’dakine benzer ırkçı hareketlerin ve örgütlerin İtalya gibi Avrupa’nın diğer ülkelerinde de güç kazandığı görülüyor. Ancak, bu ülkelerde şimdilik ırkçı saldırılarda birkaç istisna dışında ciddi örnekler yaşanmadı. Bu durumun nereye kadar süreceği kestirilemez. Ancak, Almanya’da bu faşist saldırıların sistematik biçimde sürdürülmesinde Alman devletinin parmağı olduğunu, en azından duyarsızlığının payı olduğunu söylemek mümkündür.

Almanya, ekonomisinde giderek büyük bir güç haline gelen Türk göçmenlerden rahatsızdır. Türk göçmenlerin çifte vatandaşlık haklarının elinden alınması gibi girişimler ile yeni göçmen gelmesini engellemeye dönük girişimler, bunun açık kanıtıdır.

Bu yazıyı yazmaya başladığımda, Almanya’da yeni saldırı haberleri gelmeye başladı. Baden-Wurttemberg eyaletinin Mannheim şehrinde iki Türk iş yeri kimliği belirsiz kişiler tarafından ateşe verildi. Polisin kundaklama olduğunu açıkladığı yangınlarda şimdilik bir can kaybı yok. Ancak, bu saldırıların artmasından endişeli olmak gerekir. Bu konuda Türk diplomatların Almanlara güvenmeden gerekli soruşturmaları gizli biçimde yürütmesinde yarar vardır.

Almanya ve Irkçılık

Dünyaya demokrasi dersi vermeye kalkan Avrupa ülkelerinden birisi olan Almanya; milyonlarca masum insanı gaz odalarında yakmış olan faşist bir devlet pratiği bulunan, dünya savaşlarına yol açarak ülkeleri işgal eden, milyonlarca insanı acımasızca bombardımanlarda katletmiş, masum Yahudi vatandaşlarını toplama kamplarında katletmiş bir ülke olarak tarihte damgalanmış bir ülkedir. Almanya, “sözde” tarihiyle yüzleştiğini zannetmiyoruz. Türklere yapılan ırkçı saldırıların artması ve Alman devletinin bu konuda ciddi çalışma yapmaması, soruşturmaların üstüne kapaması ve birçok olayın faillerini yakalayamaması, kuşkularımızı derinleştirmektedir.

Yıllar boyunca terör örgütlerini gizlice besleyen ve yönlendiren, PKK terör örgütüne milyonlarca euro kaynak sağlanmasına göz yuman, Anadolu İslam Devleti adı altında çağdışı gerici bir hareketin örgütlenmesine el altından destek sağlayan Alman adaleti, bugün insan hakları ve demokrasi dersi vermekten de geri kalmıyor.

Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ikiyüzlü ve güvenilmez tavırlarını yıllarca sürdüren Alman diplomasisi, Türkiye’de rejim düşmanlığı ve terör hareketleri yürüten bütün oluşumlara sempatik ve dostça davranmakta, bu güçlerin örgütlenmelerine ve mali kaynak sağlamalarına göz yummakta ve Türkiye’nin Güneydoğu’sunda malum girişimler ile ülkenin toprak bütünlüğüne yönelik açık faaliyetlerde bulunmaktadır.

Alman ekonomisini bugün geldiği noktaya getiren Türk kökenli Alman vatandaşlarının çifte pasaport sahibi olmalarına bile dayanamayan Alman adaleti, ikiyüzlü Avrupalılığın sembollerinden birisi durumuna gelmiştir. Her şeye rağmen Türk ulusu, “Almandan dost, koyundan post olmaz” deyimini boşa çıkarmak için Almanya ile dostane ilişkilerini sürdürmekte kararlı davranıyor. Doğru olan da budur. Ne yazık ki, Alman devletinden bunun karşılığını aldığımız söylenemez.

Türk Devletine Düşen Görev

Almanya’nın Türk düşmanlığının birçok nedeni bulunabilir. AB üyesi olması durumunda Alman hegemonyasının tehlikeye girecek olması, milyonlarca Türk vatandaşının Almanya’da ekonomik bir güç durumuna gelmesi ve geleneksel Alman ırkçılığı, bunlardan bazılarıdır. Bu gerçeklere rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin Alman devletinde tutsak durumunda bulunan, ırkçı saldırılar ile yıldırılmaya çalışılan ve ülkeyi terk etmeye zorlanan Türk kökenli vatandaşlarının korunması için daha çok çaba harcamasının zamanı çoktan geçmiştir. Türkiye, bu ırkçı saldırıları uluslar arası toplumun gündemine getirmeli ve Almanya’da yükselen ırkçılığın tehlikelerini dünyaya göstermek durumundadır.

Bizden uyarması …

 

Önceki ve Sonraki Yazılar