Doç. Dr. Birol ERTAN

Doç. Dr. Birol ERTAN

ERDOĞAN Sonrasında AKP’de Güç Mücadelesi

 

21. yüzyılda yalnızca dünyada ve bölgemizde siyaset ve güç dengelerinde değişim yaşanmıyor, Türkiye’de de değişimin ipuçları görülmeye başladı.
 
Parlamenter sistemle demokrasiyi kurumsallaştırmaya çalışan Türkiye’de askeri darbelerle bu sürecin birkaç kez kesintilere uğradığını biliyoruz. Yalnızca darbeler değil, seçim sonucunda Başbakanlık koltuğuna oturan parti liderlerinin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna atlamak istemeleri ve bu koltuğa oturunca Parlamenter sistemi değiştirip Başkanlık sistemi hayalleri kurmaları da sistemin köklemesi önünde engelleyici nedenlerden birisi olmuştur. Bugün de aynı süreci yaşamadığımız söylenebilir mi?
 
Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Parlamenter sistem içinde etkisiz kalması ve partisinin iktidardan uzaklaşması sonucu zor durumlara düştüğünü biliyoruz. Aynı akıbet, Süleyman Demirel için de yaşanınca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yetkilerini güçlü bir Başbakanla paylaşmak yerine, Başkanlık sistemi ile Güçlü Başkan formülünü yaşama geçirme çabası içine girmiştir.
 
Türkiye’de hangi oy oranıyla gelirse gelsin tek bir partinin ülkedeki sistemi değiştirmesi kolay değildir. Bu konuda legal anlamda başarılı  olunsa bile, yeni bir sistemin meşruiyetini sağlamak hiç de kolay değildir.
 
Başkanlık Sistemi Zor Görünüyor
 
Türkiye, Başkanlık sistemi tartışmalarını yaşarken, Parlamento içinden Başkanlık sistemini çıkaracak bir uzlaşmanın çıkmayacağı net olarak anlaşılmaya başladı. Bu durumda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD tipi Başbakansız bir “Başkanlık sistemi”ni yaşama geçirmesi zor görünüyor. Bu konuda önündeki en büyük engel, yalnızca Parlamentodaki muhalefet partileri değil, Parlamenter sistemin az çok kökleşmiş kurumları, sistemin değişmesine karşı duracak dinamik bir halk muhalefeti ve bunların yanında da Cumhurbaşkanlığı koltuğundan ayrılınca kendisine yer arayacak olan Abdullah Gül ve destekçileri olacaktır. Türkiye’yi güçlü bir Başkan ile gerektiği gibi yönlendiremeyeceğine inanan küresel güçlerin de Erdoğan karşıtı cephede bulunacağı çok açıktır.
 
Türkiye’nin 4+4 biçiminde 8 yıl için güçlü bir Başkanla tek ses halinde yönetilmesinin, Güçler Ayrılığı ile kontrol ve denge yaratacak çift başlı bir yasama organı olmadan diktatörlüğe yol açacağına inanan değişik kurumlar ve farklı kesimler, sistem değişikliğinin önünde sarsılmaz bir engel oluşturmaya devam edecek. Başbakan Erdoğan’ın bu güçlü muhalefet karşısında Cumhurbaşkanlığı hayalinden vazgeçmesi beklenmediği için ya mevcut durumda Cumhurbaşkanlığı koltuğuna aday olacak, ya da yetkileri arttırılmış bir Cumhurbaşkanı ile Parlamenter sistemin yaşamasına tahammül ederek Cumhurbaşkanlığı’na aday olmak durumunda kalacaktır. Her iki durumda da Cumhurbaşkanlığı koltuğunun en güçlü adayı, şüphesiz ki, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olacaktır. Ancak bu durumda, kendisinden önce Turgut Özal’ın ve Süleyman Demirel’in karşısına çıkan güçlü Başbakan ile yaşamak ve güç paylaşımına razı olmaktan kaçamayacağı anlaşılıyor.
 
Önümüzdeki seçimde Cumhurbaşkanlığı’na aday olmasına kesin gözüyle bakılan Başbakan Erdoğan, bu durumda partisinin başına ve doğal olarak Başbakanlık koltuğuna, Turgut Özal gibi kendi otoritesiyle kuşatılmış bir gölge Başbakan oturtmayı deneyecektir. Bunun ise kolay olmayacağı anlaşılıyor.
 
Erdoğan Sonrası AKP
 
Bugünden sonra iktidar partisi içindeki gündem, Erdoğan sonrası kimin partinin başına getirileceği ve dolayısıyla kimin Başbakan olacağıdır. Erdoğan’ın Başbakanlığı süresince sessiz kalmayı düşünen adayların, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce planlarını yapmaya başladıkları ise tahmin edilebilir.
 
Erdoğan sonrası AKP’de parti başkanlığına ve Başbakanlığa aday üç isim bulunmaktadır. Bunlar dışında aday çıkabilme gücünde olabilecek kişi ya da güç bulunmamaktadır.
 
Erdoğan sonrası AKP’de başkanlığa aday olabilecek 3 isim vardır. Bunlar;
Abdullah Gül (Bülent Arınç, Cemil Çiçek, AKP içindeki GÜL’cüler, ABD denetimindeki güçlü bir tarikat ve AKP’de yeni rol kapmak isteyen milletvekilleri desteğinde)
 
Erdoğan’ın gölgesinde görev yapacak ve Erdoğan’ın denetiminden çıkamayacak bir isim (örneğ,n; Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Erdoğan’ın denetiminden çıkamayacak, ancak ABD ile yakın ilişkiler içinde olan Ali Babacan ya da Erdoğan’ın çıkaracağı Numan Kurtulmuş gibi sürpriz bir isim).
 
Medyanın ileri gelen kalemleri ya da AKP içindeki gelişmelerden bilgi sahibi olanların hiç hesap edemediği, ancak en güçlü adaylardan birisi de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olacaktır.
 
Davutoğlu, En Güçlü  Adaydır
 
Erdoğan sonrası AKP içinde en güçlü aday, tahmin edileceği üzere Erdoğan’ın belirleyeceği bir isim değil, Gül-Erdoğan çekişmesinde aradan sıyrılacak olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olacaktır.
 
Bakan Davutoğlu’nun en büyük şansı, küresel güçlerle yakın çalışma içinde bulunması nedeniyle özellikle ABD’den ve ABD kontrolündeki güçlerden alacağı destektir. Küresel güçlerin sermayeyi ve medyayı da harekete geçirmesi, ABD’nin bastırması sonucu TÜSİAD gibi kurumların da desteğiyle Ahmet Davutoğlu’nun AKP Genel Başkanlığı’na getirilmeye çalışılacağını hep birlikte izleyerek göreceğiz.
 
Peki, Batı’nın ve özellikle (Yılın Devlet Adamı ödülünü  aldığı) İngiltere’nin desteğini arkasına aldığı  iddia edilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün nasıl tatmin edileceği (değerlendirileceği) konusuna gelince, bu konuda değişik alternatifler bulunabilir. Bunlardan birisi, Kemal Derviş gibi önemli uluslararası örgütlerin birinde birinci ya da ikinci adamlık seçeneği olabilecektir.
 
Kısacası, Erdoğan sonrası AKP, Erdoğan-Gül çekişmesinde aradan sıyrılan Ahmet Davutoğlu’nun (ve onu kontrol eden güçlerin) denetimine geçecektir. Sonrasında ise Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Erdoğan ile Başbakanlık koltuğuna oturan Davutoğlu’nun çekişmesi ve AKP’nin iktidardan uzaklaşması sürecini izleyip göreceğiz.
 
Bu da bizim kehanetimiz (daha çok da öngörümüz) olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar